Devlet adamı ‘adam’ olmalıdır!
Gerçek devlet adamları dünyada olup biten olaylara, kendi devletlerinden bakarlar. Bir devlet adamı ancak böyle bir duruşla, gelişen olayların kendi devletinin yararına veya zararına olup olmadığı yargısına varabilir. Devletler arasındaki ‘müttefiklik’ zemini çoğu zaman kaygandır. Müttefiklik, özellikle ‘emperyalist’ ülküler peşindeki devletler için bir ‘aldatmaca’ da olabilmektedir; nitekim I. Dünya Savaşı’nda müttefikimiz Almanya’nın, kendi ülküleri için bizi kullandığı gibi...
Bir devlet adamı için en büyük tehlike, yabancı ‘hayranlığı’dır. Bu hayranlık, kendi ülkesinin gelişmesi için bir ‘imrenme’ ivmesi yaratıyorsa, yararlı sonuçlar doğurabilir; Büyük Petro’da olduğu gibi... Rus Çar’ı Büyük Petro’nun Batı Avrupa’nın gelişmesine duyduğu hayranlık, ülkesinde Batı Avrupa’ya benzer bir ‘zihniyet’ düzenlemesi yapmasını sağlamış; ülkesinin kalkınma sürecini hızlandırmıştı. Ama ‘hayranlık’, şuur teslimiyetini doğurursa işte o zaman, o devlet adamlarınca yaratılan millî felâketleri toplum olarak yaşamak kaçınılmaz olur. Bu hayranlık bir çeşit hastalıktır. Herkese bulaşabilir. Sivil veya asker; hiç fark etmez. Yabancılarca beyni kuşatılmış bu tür devlet adamları olaylara kendi yurtlarından bakamazlar; hayran oldukları ülkelerden bakarlar. Bu kuşatılmış beyinlilerin iyi niyetli olanları ise; kendi müttefikinden ülkesi zararına çok açık biçimde ’mesaj’aldıktan sonra, ancak uyanabilirler; Enver Paşa’da olduğu gibi...
Biz, ‘beyin ambargosu’ yaratan ‘hayranlık hastalığının’ doğurduğu felâketi 1. Dünya Savaşı’nda yaşadık. Almanya hayranı Enver Paşa, ülkesini Almanya yanında 1. Dünya Savaşı’na soktu. Savaşın başında Alman ordularının, Fransa sınırındaki Marn bataklığına saplanıp kalmasının bile hesabını yapamadan -bu hesabı, o günlerde Sofya Askerî Ataşesi Yarbay Mustafa Kemal yapmıştı- Mehmetçiklerin kanı pahasına dehşet bir aymazlıkla ’müttefikliğini’sürdürdü. Müttefikinin gizlediği emperyalist ülküsünü fark edip, ayıldığı zaman ise iş işten çoktan geçmiş; savaşın gidişi Osmanlı Devletini ayrılamaz duruma getirmişti... Enver Paşa ne zaman ayıldı? Türk orduları 1918’de Bakü’ye girdiği zaman! Türk orduları Bakü’ye girince, Alman Genelkurmayı’ndan yıldırım hızıyla Harbiye Nezareti’ne gelen telgrafta kısaca şöyle yazar: “Bakü’den çıkınız!” Niçin? Çünkü oralar petrol bölgesidir ve de Almanya’nın hedeflediği yerlerdendir! Rahmetli Enver Paşa bu telgrafı alınca, çevresine şöyle der: “Biz bu savaşı Almanya ile kazansak bile korkarım ki, Anadolu’yu korumak için Almanya’yla savaşmak zorunda kalabiliriz.”
Uyandı; ama çok geç...
Günümüzde ise, Güneyimizin (Orta Doğu’nun) İsrail ve ABD yararına yeniden düzenlenmesiyle, Türkiye için ‘yeni verimli alanlar’ açılacak; “Türkiye Güneydeki ‘Misak-ı Millî’sınırlarına kavuşacak” diyenlerin, gizli ajandasında; aynen 1. Dünya Savaşı’nda Türk Bakü’yü bize çok gören Alman anlayışı saklıdır! Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Daha dünkü Irak savaşında -Irak’taki Türk varlığının hafızası, belgesi olan- tapu kayıtlarının talan edilmesini özellikle sağlayanlar; Mehmetçiğin başına çuval geçirenler; Lozan’ı kabul etmeyenler; şimdi Türkiye’de birilerine ‘Osmanlı’yı yeniden ihya’ masallarıyla gaz veriyor; sırtını sıvazlıyor.
Türk milleti kesin olarak şunu bilmelidir ki; bu ülkede sadece Türk milliyetçileri (ulusalcılar) allı-pullu da olsa böyle bir zokayı yutmaz!
Çünkü Atatürk soluklu Türk milliyetçilerini ‘kullanmak’ asla mümkün değildir!