Devamı yeni fuarlara...

Dün "uzak, çok uzak" diye başlamıştım TÜYAP notlarını aktarmaya, söz verdiğim gibi devam edeyim ve bugün de söze "pahalı, çok pahalı" diye gireyim.

"Zaten öğrenciye, öğretmene, akademisyene, gazeteciye vs. bedava geriye ne kalıyor ki" diyebilirsiniz; ben İstanbul'un bir ucundan zaten hiç de az olmayan bir ulaşım bedeli ödeyerek TÜYAP'a ulaşan "ötekiler"in yalancısıyım; "8 TL giriş ücreti mi olur?" diyorlar! Geldim, girdim, bir çay içtim derken -bir çay 4 TL mesela- bir kitap parası buhar oldu bile...

RAHŞAN ECEVİT

Tartışmasız fuara damga vuran karelerden biriydi:

Türkiye Cumhuriyeti'ne Başbakanlık yapmış Bülent Ecevit'in, "Karaoğlan"ın, "Kıbrıs Fatihi"nin eşi Rahşan Ecevit, Bülent Ecevit'in yazdığı kitapları imzalamak üzere, Rahşan - Bülent Ecevit Vakfı'nın standında oturuyor...

Yüzlerce insan önünden gelip geçiyor...

Ve kimse dönüp bakmıyor...

Belki 50, belki 100 kişiden biri durup da önündeki kitapları inceliyor yahut imza alıyor...

"Dramatik" bir fotoğraftı. Ve bu fotoğraf bile, haberdar olanları kutuplaştırmayı başardı;

Üzülenler...

Sevinenler...

Vah çekenler...

Oh diyenler...

Halbuki o "hal"in adını koymak için bir Rahşan Ecevit sevdalısı olmak gerekmiyordu; Nazi sempatizanı olmadığınız halde Hitler'in son 24 saatini de "dramatik" bulabilirsiniz pekala! Faşizm karşıtı bir insan olarak ben buluyorum mesela!

Yahut şöyle düşünün...

Ya orada oturan Semra Özal olsaydı?

Flaşlar patlamaz mıydı?

En azından gazeteciler etrafını sarmaz mıydı?

E, Turgut Özal, Bülent Ecevit'ten daha mübarek(!) bir başbakan, cumhurbaşkanı mıydı!

Demem o ki, bütün ideolojik, siyasi gerekçelerden azade başka bir "hal" bu.

Yoksa kimsenin, bir dönem çok ağır hakaretler ettiği ülkücülerin, yahut "hayata dönüş operasyonu" gibi kritik süreçlerde ayrıştığı "küresel solcular(!)"ın Ecevit'in önünde bir "fan!" kuyruğu oluşturmasını beklediğini sanmıyorum.

Kim ne derse desin, AKP devri iktidarından hemen önce, protokolde bu ülkenin "hanımefendi(!!!)"si pozisyonunda olan bir insanın etrafının bu kadar "tenha" olduğunu, hiçbir ilgi, merak uyandırmadığını görmek hayli ilginçti.

KEMAL KERİNÇSİZ...

Yıllar sonra ilk defa gördüm... İyi gördüm... Toparlamış gördüm... Güçlü gördüm...

Dilerim, o ve onun gibi sayısız insana Silivri zulmünü reva görenlerin, yaptıklarının aynısını ama "adaletin tecellisi"yle yaşadıklarını da görürüm; görürüz!

ENGİN ALAN...

Son kitabı Ruh İkizleri'ni, oğlum Işbara Alp'e imzaladı.

Kitaplar yazıyor, fuar fuar gezip insanlarla temas kuruyor, konferanslar veriyor...

Ve fakat...

Elçiye zeval olmaz;

Sevenlerine, onun söylediklerine dikkat kesilenlere yetmiyor, insanlar ondan daha fazlasını bekliyor.

Sesini yükseltmeyi de, o sesten rahatsız olanlarla mücadeleyi de, akabinde bedel ödemeyi de; her şeyi ondan beklemek de ona "haksızlık" belki ama dedim ya "elçiye zeval olmaz"...

CEMAL TEMİZÖZ...

Gerçek bir "gizli kahraman"; dolayısıyla onun hakkında çok bir şey yazmak mümkün olamıyor ama şu haberi verebilirim kısa sohbetimizden sonra;

Temizöz'den acayip kitaplar geliyor; çok yakında.

SOSYAL DENEYE GEREK YOK

"Ne olacak bu memleketin hali" tartışmalarının ekseni -en azından benim bulunduğum ortamlarda- ilk defa "yüksek siyaset"ten, "dış güçler"den, "emperyalizm"den, "parti kulisleri"nden "sıradan insan"a döndü bu TÜYAP'ta...

Hem Galeati standına gelen okurlarla, hem de yazarlar olarak kendi aramızdaki konuşmalarda vardığımız sonuç, "insanımızın kötüleştiği" ve öncelikli mücadelenin bu ülkenin "insan kalitesini" yükseltmek, karakteri, şahsiyeti teşvik etmek için verilmesi gerektiğiydi.

Öte yandan...

Çin'deki şu malum sosyal deney... Pejmurde bir Çinli'nin parasıyla pizza yemek istediği restoranda gördüğü kötü muameleye itiraz eden ve onu masasına davet ederek yemeğini paylaşan tek müşterinin "Türk" çıkması.

Mesaiye giderken uğrayıp kitap imzalatan okurumuzun kitabın ücretini ödemeyi unuttuğunu fuarın çıkışında fark edip, işe geç kalmak pahasına, o kalabalıkta, ödeme yapmak üzere kan ter içinde koşup geri gelmesi...

Böyle, günlük hayatın içinde hemen her gün rastladığımız küçük ama "insanımızın kumaşı"ndan ümidimizi kesmekte aceleci davranmamaya sevk eden örnekler de var.

Ne diyeyim;

Umarım nicelik olarak da nitelik olarak iyi olanlar kazanırlar.

KALEMŞÖR OLMAK...

Bu da günün sözü niyetine olsun...

Mesleği askerlik olan bir okurumuz stanttan ayrılırken şöyle veda etti:

"Çok iyi bir silahşör olmaktansa çok iyi bir kalemşör olmayı tercih ederdim."

Düşmanına göre...

Silahla mücadele gerektiren cephelerde iyi silahşörlerimiz..

Kalemle mücadele gerektiren cephelerde iyi kalemşorlerimiz eksilmesin.

Yazarın Diğer Yazıları