Dersim’in tarihi bu ise...


Nuri Dêrsimî (1893-1973) eşi Feride (1920-1993) ile birlikte kendi mezarı
başında. Nuri Dêrsimî ölmeden 10 yıl önce eşiyle birlikte mezarlarını yaptırmıştı.
(Foto: M. Lewendi’den)

Yukarıdaki resimde şu günlerde “Şeriat için bir ayaklanmaydı” diye dillendirilen Dersim isyanı hakkında “Dersim İsyanı Tarihi”ni yazan M. Nuri Dersimi’nin eşi ile birlikte çekilmiş bir fotoğrafını görüyorsunuz. M Nuri Dersimi, aynı zamanda Koçkiri isyanına da katılmıştı. Yazımızın sonunda M. Nuri Dersimi’nin “Dersim Tarihi”nden bir alıntı yapacağız.
Bu alıntının daha iyi anlaşılabilmesi için (Koçkiri isyanı 1920’li yıllardadır. Yani, Yunan başta olmak üzere Haçlı Dünyasının Anadolu ve İstanbul’u işgal ettiği, TBMM Hükümetinin Kurtuluş Savaşı vermek için çırpındığı günlerdir) Koçkiri isyanı liderlerinden Baytar Nuri’nin İsyan Programı’nın bazı bölümlerinden alıntı yapmak istiyoruz.
“İlk önce Dersim’de Kürt istiklali ilan edilecek. Hozat’a Kürdistan bayrağı çekilecek. Kürt milli kuvveti Erzincan, Elazığ ve Malatya istikametinden Sivas’a doğru hareket ederek Ankara Hükümeti’nden Kürdistan istiklalinin tanınmasını isteyecek” der. İlerleyen bölümlerde, “Kürt çoğunluğu bulunan illerden Türk memurların çekilmesi” talebi de vardır.
Ve 25 Kasım 1920’de Batı Dersim Aşiretleri reisleri adına TBMM’ye restini çeker:
“Sevr Antlaşması gereğince Diyarbakır, Elazığ, Van ve Bitlis illerinde bağımsız Kürdistan’ın kurulması gerekiyor. Yoksa bu hakkı silah zoruyla almaya mecbur kalacağımızı beyan ederiz.”
İşte bu isyana karışan M. Nuri Dersimi, yazdığı “Dersim Tarihi”nde bakınız neler diyor:
“Bir zamanlar Ankara’da bulunuyordum. Bildiklerimden olan ve Ankara merkezinde önemli bir makamı bulunan bir zat, bir gün konuşma sırasında bana, Kemalist tarikatına girmekliğimi teklif etti. Bu tarikata intisabın benim için çok hayırlı olacağını söyledi. Bu tarikatın ilkelerinin neden ibaret olduğunu sorduğumda: ‘Bilen demez, diyen bilmez. Gir de gör’ dedi.
Şeref ve namusunuz adına bana hakikati söyleyiniz dedim.
Bu sözüm üzerine muhatabım gülerek: ‘Sen tarikata girmeye layık bir adam değilsin. Çünkü eski kafada ve eski zihniyette bir adamsın. Namus, namus diye söyleniyorsun. Namustan maksat nedir, bilmem. Mesela bir bayan kendi bayından başka bir bay ile arzusunu tatmin ederse namussuz mu sayılacak? Mabudumuz Gazi’nin namus mefhumunun göbekten yukarıda tecelli edeceği ve göbekten aşağı hususatın ancak zevke ait bulunacağı fetvasını duymadınız mı?’ demesi üzerine son derece sinirlenmiştim ve muhatabımın sözünü keserek şöyle dedim:
-Yahu Allah’ını seversen ‘Tarikat şartlarını söyle’ desem buna ne diyeceksin?
- Eğer “Allah” ile Gazi’yi kastediyorsan söyleyeyim. Mabedim halkevleri, Mabudum Gazi’dir.
- Akide ve tarikatınızda bu derece sebatkâr mısınız?
- Sebat mı? Bu da pek gülünç bir şey. Benim babam Kürt ve annem Türk olduğu için ilk devirde Kürtlük gayesi güdüyordum. Bunda sebat edersem felaketimle sonuçlanacağını anladım. Sebatı bir tarafa attım ve Kemalist Tarikatına girdim. Yalnız bir ilkokul tahsilim olmasına rağmen Ankara gibi bir merkezde adliye memuru oldum. Odacılıktan valiliğe, tenekecilikten milletvekilliğine, dilencilikten milyonerliği yükselen birçok Kemalist mevcut olduğunu biliyor musunuz?” (s.189-190)
İşte şu günlerde bu tür hezeyanlara “Tarih” deniyor. Ve bu zihniyet PKK ile el ele vermiş Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuranlardan,“Böyle bir devleti niye kurdunuz” ve “Bu topraklarda niye Kürdistan’ı kurmadınız” diye hesap soruyor.
Görelim Mevlâ’m neyler!

Yazarın Diğer Yazıları