Dershanelerin kapatılması ve AYM
Ergenekon ve Balyoz davaları, Başbakanın “savcısıyım”, ana muhalefet liderinin “avukatıyım” dedikleri davalardı. Yalnızca bu söylemler bile yargının ne denli siyasallaştığını gösteren verilerdir.
Bilindiği gibi Cemaatle iktidar partisi birlikteliğini 17/25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet operasyonları zehirledi. AKP iktidarının tepe yönetimi 17/25 Aralık ihtilafından sonra Ergenekon ve Balyoz davalarını “kumpas” olarak nitelendirdi.
Ardından başvurular üzerine devreye AYM girdi. Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili olarak AYM ihlal edilen haklar ve mağduriyetler konusunda çok önemli kararların altına imza attı. Mağdur edilen onlarca insanın hakkı iade edildi.
Gerek Deniz Feneri V.a davası sırasında gerekse 17/25 Aralık operasyonlarıyla ilgili olarak AKP iktidarı yargıya göz göre göre müdahale etti. HSYK’yı değiştirdi, sonra yüksek yargıda ciddi ve adalete güveni ortadan kaldıran değişiklikler yaptı.
Paralel yapıyla mücadele adı altında yüksek yargıya AKP’ye yakın kimseler getirildi. AKP’ye yakın kimseleri yargılayan uygun mahkemeler kuruldu. İktidarın hoşuna gitmeyen karar veren hâkimler değiştirildi. Mahkemeler hukuka değil, iktidarın ağzına bakar hale geldi.
AKP iktidarı “paralelle mücadele” adı altında çıkardığı yasaların büyük bir kısmı temel hak ve özgürlükleri kısan, hak ihlallerine sebep olan düzenlemelerdi. Özellikle MİT Yasası, İç Güvenlik Paketi ve Dershaneler yasası bunların en önemlileridir.
Bu yasa tasarıları TBMM’de görüşülürken, tasarıların Anayasaya aykırılığı muhalefet tarafından defalarca dile getirilmişti. Hatta “Anayasa Aykırılık” iddiaları üzerine AKP’nin hukukçu bir milletvekili, “Yüce Meclisin Anayasaya aykırı yasa çıkarmak iradesi bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi de bunun için vardır” demişti.
İşte bu AYM, geçen hafta aldığı bir kararla Türkiye’deki bütün dershanelerin kapanmasına neden olacak yasa maddelerini iptal etti. Bu karar üzerine AKP derhal AYM’yi hedefe tahtası haline getirdi. AKP yanlısı gazeteler AYM’nin kararına “Kaosa evet dediler”, “paralel mahkeme” şeklinde başlıklar attılar. Bazı AKP’liler AYM’ye “12 Eylül’ün mahkemesi” diyecek kadar da ileri gitti.
Bilindiği gibi AKP’nin Dershanelerin kapatılmasına yönelik kararı pedagojik ya da hukuki ihtiyaçlardan değil siyasi ihtiyaçlardan kaynaklanmıştır. AKP’ye göre paralel yapı dershaneleri amacı dışında kullanmaktadır. AKP iktidarı da paralel yapının dershaneleri kötüye kullanımı nedeniyle bütün dershanelerin kapatılmasına yönelik yasal düzenleme gerçekleştirdi. “Pireye kızıp yorganı yakmak” denilen bir olgu ile Türkiye karşı karşıya geldi.
AYM’nin dershanelerle ilgi gerekçeli kararı henüz yayınlanmış değildir. AYM’nin oy çokluğu aldığı dershane kararında şu üç noktaya dikkat çektiği ifade ediliyor:
1. “Anayasa’nın 13. maddesi hak ihlalleri sözkonusu olduğunda bunun hangi durumlarda nasıl sınırlanacağını belirtmektedir. Bu yasa bu sınırlara uymamaktadır. lang9
2. Anayasanın 42. maddesi eğitim ve öğretim hakkının özgürce kullanımını sağlamaktadır. Yasa bu maddeye de aykırılıklar içermektedir.
3. Çalışma özgürlüğü, girişim hakkını düzenleyen 48. maddeye de aykırılık görülmektedir.lang9
Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi, yapılan anayasaya aykırılık başvuruları üzerine yasaların anayasa aykırı olup olmadığını karara bağlar. Görevi de budur. AYM bu görevini yaparken de bilinçli olarak kararı geciktirmiştir!.
AYM’nin verdiği kararı hukuki yönleriyle ele alıp eleştirmek gerekir. Anayasaya mahkemesi çıkarılan yasaların iktidarın ya da siyasetin ihtiyaçlarına uygun olup/olmamasıyla ilgilenmez!
Başbakan Davutoğlu ’eğitim politikasının hükümete ait olduğunu ve AYM’nin buna karışamayacağını’ söylemiştir. Elbette eğitim politikası hükümete aittir. Hükümet bu politikayı yasal düzenleme haline getirirken keyfi davranamaz, anayasaya ve hukuka uygun düzenlemeler yapar. Dahası Dershaneyi ortaya çıkaran eğitim açığıdır. Dershaneleri yasayla kapatmak da çözüm değildir. Çözüm dershaneye ihtiyaç duyulmayan bir eğitim sisteminin uygulanmasından geçmektedir!