Derin Sıkıntı (2)

Derin Sıkıntı (2)

Serdar Sement yazdı: Derin Sıkıntı (2)

Modernite ve sonrasının tetiklediği ya da ivmelendirdiği sıkıntı besleyici süreçler zaten geçerlidir. Bunlara, ekonomik ve sosyolojik olarak tâbiyiz. Ayrıca, Türk milletinin genel/tarihî karakteristiği gereği, toplu duygu durumumuzun geleceğimizi şekillendirme gücü, diğer soğuk/nobran/sakin tabiatlı milletlere benzememekte.

Başka ifadeyle haleti ruhiyemiz (Grundstimmung), toplu duygu durumumuzun tayin ediciliği keskin. Bezginlik, bedbinlik, hodbinlik, artan fert/gruplar arası mesafeler, güven yitimi, ağır tahrip edilen güvenin artırdığı yüksek yaşam maliyetleri, geleceğe dair kararlaştırmaları umursamama (politika) ve giderek içten içe yaşanan ölüm.

Denebilir ki; bunlar farklı medeniyette yüzyıllardır yaşanan toplu tecrübeler. Türk milletinin tepkime süreleri daha kısa ve keskindi, bununla yetinelim. Hemen hiç bu kadar uzun müddet derin sıkıntıya gark olmamıştık. Modern toplumda ayrıca, hiçbir sıkıntı bu kadar uzun süremez. Yapısal olarak olamaz.

Derin sıkıntının siyasi sosyolojimize içkin oluşu da nettir. Derin sıkıntılı siyasi sosyoloji, politik olarak ne doğuracağı belirsiz gebelik gibidir! Mesele bebek cinsiyetinin pek ötesindedir. Meşru görünümlü, bağlayıcı işleyişte derin sıkıntımız, bir nesli gelecek nesillerin adaletinde borçlu ve suçlu kılıcı, yalnızlaştırıcıdır.

Değinilen tutulu bırakılma nedeniyle, milletin kendini aşma, dönüştürme, yenileme yetenekleri ağır hasarlı, milletin zamanlara yayılımı tahrip edilmiştir. Derin sıkıntının günlük ekmeğinin peşinde olanlarla yarınını düşünebilme imkânına sahip olanlar bakımından çekilme/katlanılma düzeyleri farklıdır. Bu ilk planda tabiidir. Derin sıkıntı, sadece sosyo-ekonomik düzey olarak alttakileri değil, düşünme ve geleceğe dair çözüm üretme potansiyeli olanları da vurmaktadır.

“Dikkat”, yani fiili hale gelmiş ilgi, örgütlü ve sistemli, ayrıca bağlayıcılıkla yok edilmektedir. Dil, teorize ve estetize etme, düşünsel ilerleme mekanik temelleridir. Ancak bunlarla burada zamanlılığın ufka doğru kaydırılması mümkündür. Mekanik temellerde kırılmalarla, odaklanma, kavrama, ele alma ve güncelleme, onarma, düzenleme kapasiteleri, piyasa ve kurumsal/bürokratik dâhil felç edilmiştir.

Bu yüzden ısrarla vurguladık; derin sıkıntı derken salt duygu toplu durumlarından değil, geleceğimize şekil veren örgütlü toplum işleyişinden söz etmekteyiz. Araya girip “nadas halindeyiz” denebilir. Önünü kesmemek için ümitvarlığın ki, bu tam-ölümdür, susalım. Oysa tarla derin sürülü, hızla büyüyen kötülük tohumlarıyla sık ekili. Diğeri araya girip hakka uzanan yolda asılı kaldık diyebilir. Dindarlığın tertemiz denebilecek suyu da kirletilmiştir. Derin sıkıntı kutsallarımıza uygun işleyişte değil ki! Yunus’un aşağıda dediği gibi, küfrün içimizdeliğini bizatihi din sanmamalıyız.

Gadamer’in ifadesiyle vizyonların kesiştirilme evresinden çok uzaktayız. Burada zamanlılığın ufka kaydırılamaması, merkezî kamu kudret destekli taahhüt üstlenebilmiş (kendi kaderini tayin için elzemdir) milletleşmeden halklaşmalara düşüş zeminidir. Ekonomik, sosyolojik, dinî/inanca dair, kurumsal/bürokratik ve politik bileşimde çok işlevli/çok alanlı düşüş, sessizce millet ölçek hiçleşmedir.

İdari kararlaştırmayla vatandaşlık, mülk, servet hatta aile sahipliği mümkün kılınmıştır! 2006/16’da 230+236 milyar USD milli gelir güncellemeleri yapıldı. İstatistikler ağır yalandır. Algıya dayalı iletişim evreni; ekonomik/finansal, sosyolojik, maddi gerçeklikleri yakalama becerisini yok etmiştir. Siyasi risk matrisleri tam manipülatif, kısaca, savunma işlevi de büyük ölçüde; neyse! Başka ifadeyle, küre hukuk indekslerindeki gerilememiz, politik ve ekonomik özgürlük, yaratıcılık/yenilikçilik indekslerinde de en alt sıralara düşmemize eşlik etmektedir.

İnsan tekinin hiçleşmesi kendi ve yakın çevresini bağlar. Siyaset, bürokrasi, ekonomi destekli millet ölçek hiçleşme, milli özneleşme yeteneği yitirme, kendi kaderini tayin hakkının kendi kaderiyle kumar oynamaya dönüştürülmesi, bunlar gerçekten nadirdir. Asya’da büyük çölleşmeye maruz kalmış, Anadolu’da sürekli saldırı altında uç devlet sahibi Türk milletinin hiçleştirilmesinden söz etmekteyiz. Burada duygulandığımızı, affınıza sığınarak, o denk düşme sanrısının bizi sardığını, şahsen tanıyanların ufkumuzu bildiğini ve paylaşacağını ummaktayız.

Yunus, Moğol ateşi Anadolu’yu enine boylamasına, derinlemesine sardığında aynı böyleydi! Aşağıda naklettik. Gurur vesilemiz ya istiklâl diyen milli direnişimizi kıran, şahsiyetçiliği ve alt-toplulukçu baskıcılığı reddeden yüksek ahlak ve toplumcu karakterimizi cemaatleşmelere refere ettiren, demokratik sabrımızı çıkartılamaz ateşten gömleğe çeviren, milli politik zekâyı geçersizleştirip zıddına dönüştürebilen, milli dayanışmayı zillete indirgeyen derin sıkıntıdan bahsetmekteyiz.

Severim seni ben candan içerû
Yolum vardır bu erkândan içerû
Şeriât, tarikat yoldur varana
Hakikât mârifet andan içerû

Dinin terk idenin küfürdür işi
Ol ne küfürdür imandan içerû
Beni benden sorman, ben ben değilim
Bir ben vardır bende benden içerû

Süleyman kuş dili bilir dediler
Süleyman var Süleyman'dan içerû
Kesildi takatim dizde dermân yok
Bu ne mezhep içiş dinden içerû

Yunus'un sözleri hundur, âteştir
Kapında kul var sultandan içerû.

Yunus Emre.

Kimin iki gözü kör kalacak, zifiri karanlığa dayanmak için. Kimin çığlığı rüzgârını kesecek, hayâsız yelkenlilerin. Kimin ümidi tokuşturacak, uzaklaşan yağmur bulutlarını. Kim kimi bulup sevecek, çorağında vatansızlığın. Kim geri getirecek, tutulduğumuz uçurum kenarından. Yunus’a Moğollarca, devleti yıkılmış ocağı söndürülmüşlerce söyletilen, bize böyle söyletildi. Derin sıkıntı bizdedir, derhal kovalayamasak da bizden değildir.