Şundan korkar, bundan endişe ederiz. İkisinin de az çok kaynağı belli, nedenselliği kestirilebilirdir. Korku ve endişe rasyonalitesi, sorgulanabilirdir. Ya sıkıntı? Sıkıntının kaynağı, gerçekliği, şiddeti ne tam bilinir ne doğru düzgün kestirilebilirdir.
“Sıkıntı mıhlayıcıdır; çaresizlik, çözümsüzlük, akıl dışılığa davetkâr oluşu, sıkıntıyı çoğu zaman aşılmaz hale getirir. Dahası, sıkıntının, genellikle hacimli, çok kaynaklı, birbiriyle nedenselliği kolay çözümlenemeyen bağlantılar içermesidir. Hemen bütün büyük toplumsal kötülükler, derin sıkıntıya yol açmış, derin sıkıntının yol açtığı tutulu kalma halinden beslenmişlerdir.
Sıkıntı, güçlü network bağlantı ya da nisbi işlevsel sosyolojik kurum ya da tampon sahipliklerine rağmen, insan tekinin sınırlılığını somutlaştırır. Sıkıntı ertesi çoğunlukla varılan duraklar; “çaresizlik bileşeni çözümsüzlük pekiştireni olunmayacak, kararlılık ve eylemliliğimizle, örgütlü toplumluluğumuzla sıkıntılar aşılacaktır!” Zordur.
Türk toplumu halen derin sıkıntıdadır. Dindarlık, derin sıkıntıyı hafifletici mi? Evet. Dindarlıkta düşüş, dindarlığın yaşanma biçiminde farklılaşma, toplumun kutuplaşmacı dindarlaşması, dinin siyasallaşması, dinin sıkıntıyı hafifletmesini kesici mi? Yine evet.
Gündelik, gelip geçici, deprem, ekonomik kriz, terör ya da tek biçimli münferit yozlaşı sair kaynaklı sıkıntıdan söz etmemekteyiz. Üstün ya da mağlup, sosyo-ekonomik düzey olarak üstte ya da altta, yönetici ya da yönetilen, doğu ya da batıda, hemen her kesimde eşanlı yaşanan sıkıntıdan söz etmekteyiz:
Aile içi çekişmeleri, sağlık problemlerini aşabilen, bitmek tükenmek bilmez sıkıntıdan. İnsan teki iyi hayat konsepsiyonlarını geçersizleştiren (misal nitelikli eğitim değersizleşir), ekonomik girişim, toplumsal örgütlenme kapasitelerini ortadan kaldıran derin sıkıntıdan.
S. Kierkegaard’ın neticeten Tanrı’ya yönelten toplu durum duygusu olarak kaygı ötesi evredeyiz. Fakat, artan ve düşen dindarlaşmayla birlikte bu evreyi pek hızlı tükettik. Pekişmiş kötücül işleyişten söz etmekteyiz. İnsan tekinin kendi için tercihlerinin geçersizleşmesi ayrıdır. Bunun, başkalarıyla birlikte, başkası için topluca tercihlerin geçersizleşmesiyle üst üste binmesinin meşum ve hacimli kötülüğü muazzamdır.
Küre üstünde en yüksek seçim ve halkoylaması katılım oranlarımıza rağmen sıkıntıda pekişme dışı bir netice üretilmemiştir. Oylamaların ürettiği kısmî neticelerin de geçersizleştirildiği derin sıkıntıdan söz etmekteyiz. Derin sıkıntımızın kaynağı, başarısız çözümlemeleri, çoğu kendi politik tercih ve eylemliliğimizle (ya da aksi) meydana gelişi, uzun müddetli oluşu ortadadır. Derin sıkıntımız, herkes için bağlayıcılık (hukuklaşma, şeklen meşruiyete sahip olma, kamu kudretiyle desteklenme gibi) içeren politik süreçlerle sıkı-eklemlidir.
Misalen; “onlar” dövizdeyse yükselir, “sen” dövizdeysen düşer. Onlar mevduattaysa Hazine destekli deli kazanır, kredideyse keza! Vergini sen ödeme katlanır, onlar ödemezse silinir. Sen? Sen tümünde yanarsın! Yanık, bilgi ya da uygulama asimetri değil, toplulaştırılmış sistematikleştirilmiş istismardan kaynaklanmaktadır. Uzatmayacağız. Bu nedenlerle, derin sıkıntımız; reddedilemez, ferdî gayretimizle, hale nazaran örgütlülüğümüzle de aşılamaz işleyiştedir. Derin sıkıntımız, Türk millet ve devletinin üstüne çökmüştür.
Derin sıkıntımız, hacimli, bağlayıcı, kalıcı vasıflarıyla aşılamaz halde. Binlerce yıllık geçmişi bulunan kurum ve usullerimiz dâhil; güçlü, ayakta, uyanık, uyarıcı, koruyucu, destekleyici, yumuşatıcı neyimiz varsa yerle bir edilmiş. Haklı ve isabetli görünse de yeni, farklı, aykırı olanı hemen derdest edebildiğinden, derin sıkıntı ayrıca, kaçınılamaz işleyiştedir.
Derin sıkıntı; iç/dış politika, askerî ve diplomatik, ekonomik ve finansal, uzun vadeli ve dönemsel, dinî ve etik, kültürel, sosyal medya/iletişim evreni dâhil hemen her sahaya sınır koyup yön verebildiğinden, kaçınılmaz olduğu gibi çıkışsız işleyiştedir. Derin sıkıntı, tutkulu olanları ya da merakları dahi baskılar haldedir.