Derdimizi dertlenmek derdindeyiz
Siyaset sahteliğe teslim. Yaygın din, sahtelik kaynağı. Bu durumda, her taraftan sarıldığımızı söylemek yanlış olmaz. Bünyesi zayıf düşenin savunmasız kalması, hastalanması, yaralanması normaldir. Yara bere içindeyiz. İş buradan kurtulmakta. "Niçin bu haldeyiz ve düştüğümüz çukurdan nasıl çıkarız?" sorusunun muhatabıyız. Eden bulur. Ettik ve bulduk. Suçlu arıyorsak, sen, ben hepimiziz.
Konuşmamak olmaz. Bozgunun bayrağını göndere çektiren din algımızı düzeltemedik. Bu din algısı bize bir imparatorluk kaybettiren sebeplerin başındadır. Enerjimizin bir yarısını bunlarla mücadele almıştır. Osmanlı sarayı asırlar boyunca sahte din merkezlerinin ıslahına uğraştı. Tanzimat'ın eğitim reformuyla güçlerinin zayıflayacağı düşünüldü. Olmadı, olamadı. Çünkü devlet güç kaybediyordu: Şaşılacak iştir; zayıflamamızla onlar güçlendiler. Halkın üzerindeki etkileri arttı. Hani dış güçler deniyor ya, işte onlar her zaman bu oluşumları desteklediler ve her zaman tepe tepe kullandılar.
Din her yerde kolay yeşeriyor. Bu topraklarda sahtesi daha çabuk yeşerir hale geldiyse düşünmek lazımdır.
Bitmeyen çatışma
Sözün kısası, medrese ve modern mektepler arasındaki çatışma, bize çok ağır faturalar getirdi. Atatürk ve devrin ileri gelenleri, aydınları bunu görmüştü. Din hayatını yeni baştan düzenlemeye giriştiler. Bugün daha iyi anlıyoruz ki yaptıkları iş doğruydu. Ne çare, kuracakları sistemin ayakları çeşitli sebeplerle tam yerleştirilemedi. Dinden geçinenlere yine büyük bir fırsat doğdu. Merdiven altına çekildiler. Kontrolsüz, istedikleri gibi yapılar kurdular. Cami ve cemaat merkezli çalışarak sade vatandaş çoğunluğunu yanlarına aldılar.
Diyeceğim o ki, buraya durduk yere gelmedik. Hikâye uzundur ve uzun zaman işidir. Sahte din yapılanmaları karşısında, muhtemelen tarihimizin en büyük bozulma ve sosyal bozgunlarından birini şimdi yaşıyoruz. Bunu göreceğiz. Dinden başlamasına ve din diyerek ilerlemesine bakmayınız. Ortada din kaldığına dair işaret yoktur. Söylemlere, cami-cemaat gibi gösterişlere bakmayınız.
Siyasi ayak
Bu bozgunda öne çıkan siyasi hareket, 21 yıldır iktidardadır. Yaşattıkları bazı bakımlardan kâbustur. Bu sefer zirvesinden düşecek gibi görünmesi de halkı adam akıllı ezmesi sebebiyledir. Yoksa halkın hipnoza uğramışlığı kolay giderilemezdi. Rakiplerin ve uyarıcıların gevşekliğiyle o sahtelik tahtı zor yıkılırdı. Objektif bir gözle bakınca, görülecek ve söylenecek açıktır: Bu kontrolsüz güçle bozulmayan bir şey kalmamıştır. Kurumlar kalmadı, kurallar kalmadı. Onlar kalmayınca bir şey kalmayacağını yüksek sesle söyleyecek bağrı yanıklarımız ortalarda görünmedi. Biz sustukça, engelsiz yol alan bu bozgun hepimizi bozdu.
Eskiler, "Hâl sâridir" derlerdi. İyilik de, kötülük de bulaşıcıdır. Dikkat edin, artık dine hiç girmeyenler de din sosuna batırılmış yapmacıklı ağızlarla konuşuyorlar. Daha ileri gidenler de var. Cumhur İttifakı'na katılan DSP Genel Başkanı'nın "Memleketi küffâra teslim etmeyeceğiz" sözüne bazı insanlar şaştılar. Hâlbuki geldiğimiz yerde bu sahtelik atına binmek çok normaldir. Süreci iyi takip eden bunu gayet net görür. Erbâbı bu durumu konuşsun ve açsın isterim. Yana yakıla isterim.
Adamın kâfir dediği siyasi rakipleri. Tek adam inanıcılığına -tapınıcılığına demeliydim- evrilen siyasette her şey o teke göredir, başka ölçü kalmamıştır. Din olsa, bu sözü edeni dinden saymazlar. Şimdi tam tersi oluyor ve adamın itibarında değişme olmuyorsa, kimse bana dinden bahsetmesin diyen doğruyu söyler. Ben o sözü edenin de, ona meydanı bırakanların da aklını değil, psikolojisini sorgularım diyen yerden göğe haklıdır. Tanrı tanımazlar, bunlara bakınca yüksekte kalır, bir şey denemez, diyenler haklıdır. Fakat bu adamı ve dinden görünüp ses çıkarmayanları ayıplamakla yetinmek olmaz. Eski tabirle takbih etmekle de yetinilmez. Ben o dinden olamam demekle de geçiştirilemez. Ortada din yok ki ondan değilim diyesiniz.
Geldiğimiz yer
Bendensen dinin ne olursa olsun benim dediğim dindensin, kurtuldun, değilse lanetlisin! Hâkim kafa işte bu. Hayatımız bu temel derdin kıskacında ve doğurduğu ölçüsüzlüğün anarşisinde savruluyor. Geldiğimiz yere bakar mısınız?
Yaşadıklarımızı, yaşattıklarını gizlemeye kalkan ve farklı göstermeye çalışan pervasız bir heyet var. Ziya Paşa'nın dediği gibi, "Herkesi kör, âlemi sersem" zanneden bir gözü dönmüşlük var. Dehşet bir karartma ve sebep oldukları kötülükleri örterek, genel kabul görecek sözleri öne çıkaran propaganda bombardımanı var. Dertleri din iman değil. Hatta dine benzemeyen kendi dinleri de değil. Kendileri, sadece kendileri.
İleri bir yorumda bulunmuyorum. Bakara makaracı zatın sahteliği istisna da değil, sapma da değil. Yüzlerce örneği var. Son örneği duydunuz. İşi oraya kadar vardırdılar. Öte dünyada, seçimde Ak Parti'ye oy verip vermediğin sorulacakmış. Vermedinse yandın! Dikkat edin, kendini koyu dindar gösteren, din deyince mangalda kül bırakmayanlardan bu şeytanca söze hiçbir itiraz sesi yükselmedi. Din uyduruyorsun diyen çıkmadı. Dine bühtan ediyorsun diyen çıkmadı. Diyanet'ten, önceki sapkın ifadeler gibi bu sapkınlığa da ses çıkmaması geldiğimiz yeri gösteriyor. Böyle olmasa Bakaracı makaracı adama itibar edilir ve büyükelçi yapılır mıydı?
Durum açık
Yapılanlar yanlış diyemiyorsunuz. Dedirtmiyorlar. Yeni siyasetin dili belli, bu öyle değil derseniz, sıfatlardan sıfat beğeneceksiniz. Fetöcü, terörist, din düşmanı.. torbadan ne çıkarsa yaftanız hazır. İşin garibi, Dsp genel Başkanı gibi açıktan değil, iktidar gücüne örtülü yakın duranlar da hemen bu dili benimsiyorlar. Muharrem İnce'nin, Kabala Tv'de, beğenmediği, cevabında sıkışacağı soru karşısında ettiği sözleri duydunuz. Bir yakınının beşli çete denenlerden birinde çalıştığını soran birine, "Sen Fetöcüsün!" dedi.
Bu dil her tarafa yayıldı. Muhalif-muvafık herkesi etkileyen, ilişkileri arapsaçına çeviren bir zehir saçılıyor. Tehdit, şantaj ve yaftalama, yeni zamanların geçer akçesi haline geldi. Burada ahlakın zerresi kalır mı? Ahlak kalmayınca, geriye ne kalacağı açık. Oradayız.
Görünen köy
Bu krizlere düşeceğimiz görünen köydü. Toprağa arpa ekerseniz buğday alamazsınız. Seçtiğimiz tek adam, kavgayı tercih etti. Kamplaşmanın, ayırmanın kendisine yarar sağlayacağına bel bağladı. Halkın bir yarısının, diğer yarısına karşı varlığı bilinen mesafelerini kullandı. Körüklendiği halde keskin olmayan bu mesafenin açılması uzun yılların gayretiyledir. Adım adım gelindi.
Hâlbuki yönetenlerin görevi, herkesi kucaklayan politikalar yürütmektir. Ona uygun bir dili benimsemektir. Siyasetçiler, fikir grupları çatışır ve çarpışırlar. Rekabet devamlıdır. Fakat düşmanlık olmaz. 21 yılın farkı, düşmanlığa varan bir dil kullanılması yanında, doğru-yanlış, hak-hakikat gözetilmemesidir.
Böylesini görmedik
Benim yaşadığım dönem için bu ilktir. Yetkiyi tek adama verirseniz, onun ağzından çıkanı kanun kabul ederseniz olacaklar olur. "Bize o yeter" derseniz bilinmez bir geleceği hazırlamış olursunuz. Seçtiğiniz, bağlandığınız tek kişinin giderek sorumsuzluk zırhına bürünmesine engel olamazsınız. Diyelim ki aklı başında biridir, yine düşünülecek meseledir. Verdiğiniz gücü kontrol eden bir gücü var etmek zorundasınız. Yoksa bozulma kaçınılmaz sonuçtur. Tarihin büyük diktatörlerinin hayat hikâyelerine bakanlar bunu görürler. Uzak asırlara gitmeye gerek yok. Hitler Almanyasına bakmak yeter.
Halimiz arabesk ötesi. Akıl gerisi.. Bir zamanların piyasa şarkısı halimizi söylemekte hafif kalır: "Tâliin elinde oyuncak oldum!". Zavallı memleket! Burada kalamayız. Yine Yahya Kemal'in mısraıyla söyleyeceğim: "Bu hâl uzun süremez!" Uyanacağız. Artık uyanacağız. Seçim yeni bir başlangıç olacak. Olmalı! Olsun! Buradan çıkacağız.