Deprem (01 Kasım 2011)
Van-Erciş depremini gerimizde bıraktık. Ancak Anadolu’da geride bıraktığımız her deprem bizi İstanbul’da gerçekleşecek büyük depreme biraz daha yaklaştırıyor. Konunun uzmanları gelecek 30 yıl içinde böyle bir depremin kaçınılmaz olduğunu söylüyorlar. Gelecek 30 yıl içinde demek, 30 yıl sonra demek değil. Diğer bir ifade ile önlem geliştirmek için 30 yılımız yok. Gelecek 30 yıl içinde demek böyle bir deprem yarın bile gerçekleşebilir.
Türkiye ve tabii ki son 9 yıldan bu yana Türkiye’yi yöneten AKP Hükümeti depreme karşı önlem alma konusunda ne yazık ki çok ihmalkâr davrandı. 1999 depreminden sonra bir deprem halinde sahra hastaneleri için ayrılan yeşil alanların bile iskana açıldığı söylenmektedir. 12 Haziran seçimlerinde AKP’nin İstanbul’un önüne koyduğu proje, İstanbul’un bir depremi aşacak şekilde tasarlanması değil de belki de İstanbul’un zaten kırılgan olan zemini üzerinde bir depremi tetikleyecek etki yapabilecek “Kanal İstanbul” projesi ve mevcut şehri bir çöküntü alanı haline getirerek, paranın, kültürün ve seçkin olan her şeyin kaçacağı iki yeni şehir kurmak girişimi olmuştur.
Bir hükümetin böyle bir konuda ihmalkar davranması nasıl izah edilebilir? Erciş’te kendi yaptıkları binaların yıkıntılarının altında aileleri ezilerek can veren müteahhitlerin davranışı nasıl izah edilir ise öyle izah edilir. Ancak, artık geçtiğimiz heba edilen yılları değil, yarından itibaren alınması gereken önlemleri konuşmalıyız.
Anadolu’nun herhangi bir kenti yıkılır ise İstanbul o kenti sıfırdan inşa edebilir. Oysa, İstanbul yıkılır ise Anadolu’nun tamamının İstanbul’u yeniden inşa etmesi çok zor, uzun ve ızdırap verici olur. Bundan dolayı yapılması gereken bir an önce İstanbul’un, yaklaşan depremi en az hasar ile atlatacak şekilde yeniden tasarlanmasıdır. İstanbul depremi bugün Türkiye’nin PKK tehdidi ile birlikte en önemli güvenlik sorunudur.
Türkiye gelecekte çıkıp çıkmayacağı belli olmayan savaşlar için silah alırken, gerçekleşeceği kesine yakın olan İstanbul depremi için neden beklemektedir. Meseleyi çıkmaza itmek için çok büyük paraları dile getirmeden önce, daha az para ile fakat çok etkili bir örgütlenme ile yapılabilecek olan adımlar atılarak başlanmalıdır.
Öncelikle depremin kentin en derinden vuracağı bölgelerinden önlemler alınmaya başlanmalıdır. Bir İstanbul depreminde insanların depremden dolayı değil de daha çok deprem sonrasında kendilerine ulaşılamadığı için enkaz altında kalarak öleceği göz önünde tutularak, İstanbul’da bir arabanın geçmesinin zor olduğu yollar tespit edilerek, bu yollar çevresindeki evler hızla yıkılmalı ve doğru dürüst bir ulaşım sistemi tesis edilmelidir. Bu yıkımların büyük bir maliyeti olmayacaktır ancak daha sonra binlerce insanın hayatı kurtulacaktır.
İstanbul’daki bütün hastanelerin, okulların ve öğrenci yurtlarının, yaşanacak depremi ayakta atlatması için gereken önlemler hızla alınmalıdır. Ayrıca, bir deprem sonrası sahra hastanelerinin ve çadır kentlerin kurulacağı alanlar tekrar belirlenmelidir. Bu alanları sadece çayır olarak düşünmemek, bu alanlarda binlerce insanın yaşamak zorunda kalabileceği göz önünde tutularak, şimdiden su, kanalizasyon, elektrik alt yapıları bu bölgelere götürülmelidir.
Bir deprem sonrasında Sarıyer’e ancak denizden ulaşılabileceği ifade edilmektedir. Çünkü, kazıklı yol muhtemelen çökecek, ilçeye arkadan gelen yol ise tahrip olacaktır. Sarıyer’in durumunda olan ilçe ve bölgeler için şimdiden özel ulaşım yolları açılmalıdır. YÖK ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasında yapılacak bir işbirliği çerçevesinde İstanbul’da üniversitelerde okuyan bütün öğrenciler her sene AKUT ve ilk yardım eğitiminden geçirilmelidir. Kimin nerede görevli olacağı önceden bilinmelidir. Böylece bir deprem sonrasında en çok ihtiyaç duyulacak büyük deneyimli bir insan gücüne sahip olunacaktır. Üstelik, bu eğitilmiş insan gücü, yıllar içinde bütün Türkiye sathına yayılarak aldıkları eğitimi çevrelerine aktaracak, Anadolu’daki herhangi bir deprem sonrasında kurtarma faaliyetlerinde bilinçli öncülük yapacaklardır.
Tabii daha birçok önlem geliştirilebilir ancak bu yazı çerçevesinde önerilenler kısıtlı olmak zorundadır. Ancak bir noktaya daha muhakkak değinilmelidir. Her deprem sonrasında yıkılmış evlere bakarak bunları yapanları yargılarız. Fakat, bu yıkılan evin hemen yanında dimdik ayakta duran evler vardır. Onları yapanlara teşekkür etmeyi ise unuturuz. Tabii ki onların işleri yıkılmayan evler yapmaktır. Ancak onlara yani depremden doğrudan etkilenen bölgede yıkılan evlerin yanında yıkılmayan evler yapanlara devlet teşekkür etmeli ve bir onur belgesi ile onları ödüllendirmelidir.