Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Denetim mi, istismar ve aşağılama mı?

AB yetkililerinin ülkemizle ilgili tutum, beyan ve niyetleri artık iyice tartışılır hale geldi. Bu muameleler, kimine göre “olağan denetim”, kimine göre, Türkiye’yi aşağılama ve içişlerine karışma amaçlı bir “işgal komutanlığı” zihniyeti.
AB’nin beyan ve kararlarını incelediğimizde, değişmeyen iki husus görülüyor. Birincisi, AB’nin kendi kriterleriyle ilgisi olmayan, hiçbir ülkeden istenmeyen, Türkiye’yi çökertecek nitelikte siyasi şartlar dayatması. İkincisi, bu ağır şartların kabul edilmesi için Hükümeti ve Milleti baskı altına alıp, aşağılayıcı ve saldırgan bir söylem kullanması.
İşte tartışmaların ana kaynağı bu “husumetler” olup, AB ve yandaşları bunlara “denetleme” diyor. Ama bu nasıl bir denetimdir? Eğer mesele, AB kriterlerine uyumu takipse, hukuka aykırı ağır şartlar dayatılmaz ve aşağılayıcı beyanlara ihtiyaç duyulmaz, her ülke için ne yapılıyorsa, o uygulanırdı. Ayrıca AB’nin muhatabı Hükümet olduğuna göre, uyum meseleleri masada görüşülür, gereği yapılır, bu arada elbette kamuoyu da bir millete, bir medeniyete, bir egemenliğe saygının gerektirdiği dille bilgilendirilirdi.
Ama görüyoruz ki, bu genel ilkeler Türkiye söz konusu olduğunda unutuluyor. Ülkemizdeki en ufak bir sıkıntı veya bir tartışmada Brüksel anında devreye girip, hiçbir nezaket kuralı tanımadan laf yağdırıyor. Adeta bir siyasi parti gibi, hem de hep iktidarın yanında, muhalefetin karşısında bir pozisyonda. Ne kadar ilginç ve anlamlı bir cepheleşme!..
İşine nasıl gelirse...
AB’nin yargıdaki davalara da özel ilgisi var. Eğer işlerine geliyorsa, hakim ve savcılara övgüler düzülüyor, tersi durumda tehdit ve hakaretler yağdırılıyor. Bazen bu da yeterli görülmeyip, medya ordularıyla ve hışımla mahkeme salonları basılıyor. Kısaca ne bağımsız yargıyı, ne hukukun üstünlüğünü tanıyorlar.
Örnek mi? Çok, ama bir ikisini hatırlatalım. Hani Şemdinli’de bir bomba patlamıştı. Daha meselenin aslını kimse bilmezken, AB hemen, “sonuna kadar gidilmeli” ültimatomu verdi. Sonrasında ortaya, Osmanlı’dan bugüne kadar Devletimizi ve Ordumuzu suçlayan bir iddianame çıkınca da savcıya ve mahkemeye övgüler yağdırıp, aleni destek bildirdiler. Ama dava, AB’nin umduğu gibi, devlet ve TSK aleyhine seyretmeyince de hiç çekinmeden yargıya çullandılar.
AB’nin “Ergenekon” soruşturmasıyla ilgili tutumu da çok ilginç. Henüz ne idüğü bilinmiyor, bir yıla yakın zamandır iddianamesi bile yazılamadı. Sadece birçok insan tutuklanıp, cezaevine kondu. Ama AB, polis ve savcıyı alkışlayıp, takdirlerini bildiriyor. Şemdinli’de olduğu gibi, “sonuna kadar gidilmeli, devletin içindeki uzantıları da tespit edilip, tutuklanmalı” buyuruyor. Hatta bu buyruklar, AB ilerleme raporu ve geçen Çarşamba kabul edilen AP Türkiye Raporu’na bile sokuluyor.
Bir de AB’nin işine gelmeyen davalar var. Mesela Orhan Pamuk davası. Sırf “Nobel” uğruna Türk Milleti ve Devleti’ne, “Soykırımcı ve katliamcı” hakaretinde bulunan Pamuk hakkında dava açılınca, kıyameti kopardılar. Türk yargısının yetersizliğinden dem vurup, her türlü aşağılayıcı beyanı verdiler. Brüksel adeta mahkeme salonuna taşındı, davanın hemen düşürülmesi istendi. Aynı film Elif Şafak davasında da oynandı ve iş TCK 301’in değiştirilmesine kadar vardırıldı.
AB Komiseri Olli Rehn, “Komisyonun, Avrupa değerlerine saygı duyulup duyulmadığını denetlemek görevidir” diyor. Hiçbir itirazımız yok. Ama bilindiği gibi, Avrupa değerlerinin en başında, “Hukukun üstünlüğü” ve “Yargının bağımsızlığı” ilkeleri geliyor. Yani başta siyaset, her kişi ve kurumun, hukuk ve yargıya saygılı olması şart.
Büyük oyun yaşanıyor...
AB’nin “denetliyorum” dediği bu. İyi de gerçekler ve uygulamalar ortada. AB yöneticileri, adeta hem Türk yargısı, hem hukuku adına karar veriyorlar. Buna da “denetim” değil, en basitinden “kendi ilkelerinin ırzına geçme” denir.
Çıplak gerçek şu; AB’ye üye yapılmayacağımız 17 Aralık 2004 Zirve kararıyla kesinleşti. Yaşananlar sadece büyük bir oyun. Emperyalistler, “reform” adı altında Kıbrıs’tan, PKK/Barzani, Ermenistan’a kadar ne varsa, “Türkiye’den ne koparırım”, AKP iktidarı da “dış dinamiklerin desteğini kendime daha ne kadar sağlarımın” peşinde el ele gidiyorlar. O kadar!...

Yazarın Diğer Yazıları