Demokratikleşme paketine giden süreç
Barış gelecek/şehit gelmeyecek; silah susacak/siyaset konuşacak; teröristler sınır dışına gidecek/silah bırakacak; demokratikleşme olacak/silah bırakılacak, sloganlarıyla başlatılmıştı.
“Çözüm Süreci” Öcalan ve Erdoğan ikilisinin ortak projesiydi. Bu projeye göre iktidar, Öcalan’ın imajını düzeltecek, onu meşru muhatap haline getirecek ve güçlendirecek; Öcalan ise terör örgütü üzerinde nüfuzunu kullanarak PKK’nın sınır dışına çıkmasını sağlayacak ve örgüte silah bıraktıracaktır. Ardından da demokratikleşme adı altında adımlar atılarak Öcalan’ın talepleri hayata geçirilecektir. PKK da Türkiye’de bırakmadığı silahları Kandil’de bırakacak, barış gelecektir. Yapılan hesap buydu.
AKP’nin kontrolündeki medya, kamuoyunu bu bağlamda yönlendirmek için PKK ve Öcalan’ın propaganda makinesine dönüştü. Hükümetin bazı üyeleri, PKK ve Öcalan’ın “imaj ve itibar” yöneticisi haline geldiler. Öcalan birden bire bir zamanların dindar ve iyi çocuğu haline getirildi. Dağa çıkan teröristleri masum gösterebilmek için T.C.’nin Başbakan Yardımcısı “Ben de olsam dağa çıkardım” dedi. Terör örgütü, içeride “yasal olmayan örgüt” dışarıda ise “aktivist” olarak nitelendirilmeye başlandı. Öcalan, “bebek katili” sıfatından “halk önderi” kariyerine kavuştu. PKK’lı teröristler “tutsak” olarak nitelendirilmeye başladı.
Demirtaş, “hem muhatap alacaksınız hem de terörist başı diyeceksiniz!” diye durumu eleştirdi. Böylece AKP’nin “çözüm süreci”; Tanzimat döneminde “gavura gavur denmeyecek” sözüne nazire yapar gibi “teröriste terörist, bebek katiline bebek katili denmeyecek” söylemlerine dönüştü.
Bu arada AKP iktidarı, Öcalan’ın PKK’yla kimi zaman ulaklar vasıtasıyla dolaylı, kimi zaman da teknolojik aygıtlar vasıtasıyla doğrudan temasını sağladı. Bu bağlamda Hükümet, Diyarbakır’da Paris’te öldürülen üç kadın terörist için devasa tören düzenlemelerine izin verdi. 21 Mart’ta Diyarbakır’daki alana toplatılan kalabalıklara Öcalan’ın mektubunu okuttu. Diyarbakır’da “Kürdistan Konferansı” toplanmasına izin verdi.
Bölge insanı “Devlet PKK’yı muhatap alıyor, yeni bir durum oluşuyor, PKK meşrulaştırılıyor. Hedef haline gelmeyelim” düşüncesi içinde hareket etmek zorunda kaldı. AKP bu tutumuyla bölge halkının kitlesel olarak PKK’lılaşması sürecini başlatmış oldu.
Diğer yandan iktidar teröristbaşı Öcalan’ın talepleri doğrultusunda “akil adamlar” ve “çözüm süreci” gibi komisyonlar kurdurdu. PKK’nın yan kuruluşu olan PYD’nin başı iktidar tarafından Türkiye’ye çağrıldı ve resmen muhatap alındı.
Güvenlik güçlerinin operasyonunun sıfırlanması, teröristlerin ellerini, kollarını sallayarak yerleşim alanlarına inmelerine ve oralarda örgütlenmelerine neden oldu.
Bu arada Kandil, Karayılan’ın yerine Bayık’ı getirerek AKP’ye güçlü bir mesaj verdi. AKP bu mesajı da anlamazlıktan geldi.
AKP yönetimi safça PKK’nın çekilmesini beklerken PKK, yerleşim birimlerine sızdı. PKK’nın, buralarda “asayiş birlikleri” , “mali komiteler”, “infaz timleri” kurduğu ve kaymakamlar atadığı basına fotoğraflarıyla birlikte yansıdı.
Tayyip Erdoğan, bunları önce doğruladı ve ardından da abartıldığını söyleyerek durumu geçiştirdi.
Bu arada BDP, “durma adım at”, PKK, yeniden “eylemlere başlarız” tehditleriyle yeniden duruma müdahil oldular. Hükümet BDP ve PKK’ya çeki düzen versin diye İmralı’ya heyetlerin gitmesine izin verdi.
Elinin yeterince güçlendiğini hisseden teröristbaşı, “basın toplantısı yapmama izin verilsin” diye hükümete mesaj gönderdi. AKP, muhatabına, seçime gidilen aşamada “acele etme, onun da zamanı gelecek” anlamına gelecek mesajlar verdi.
Bunun üzerine Öcalan statüsünün, PKK üzerinden “araçsal”; PYD üzerinden de “stratejik” seviyeye yükseltilmesini istedi. ’Ya gereğini yapın ya da benden bu kadar!’anlamına gelen bir mesaj daha gönderdi.
Kandil de bu bağlamda “çekilme sürecinin durduğunu açıkladı” . AKP panikledi. Tayyip Erdoğan ‘İmralı ile Kandil arasında kopukluk var. Haberler geç ulaşıyor!’ anlamına gelen sözler etti. Ardından da “Demokratikleşme Paketi” açıklandı.