"Demokrasiye en fazla ihtiyacımız olan bugünlerde..."
Amerika'daki antikomünist doktrinin iki önemli senatörü vardı. "Soğuk Savaş'ta yapılacak ilk iş Amerikan halkının ödünün patlatılması ve ABD ile bütün dünyada Sovyetler ve komünizmin toplu bir ürküntüye dönüşmesi için gerekenlerin yapılmasıdır" diyen Arthur Wanderberg ve tabii daha da hafızalara kazınan McCarthy...
Amerika'da olan biten herhangi bir şeyin bize yansımaması mümkün değildi...
Bize yansıyan mottosu daha da uzun yıllar yaşayacaktı Türkiye'de.
Vecizenin sahibi Celâl Bayar'dı:
"Önümüzdeki sonbahar komünizm gelecek..."
Komünist yayılmacılığının şüphesiz ki yakın hedefinde olan Türkiye'ye komünizm gelemedi fakat Türkiye'den çok şey aldı Soğuk Savaş döneminde...
Çok sonbahar gördü Türkiye, komünizm gelemedi fakat, gördüğü her sonbaharda sararıp düşen yapraklarla birlikte düşen bu ülkenin gençleriydi, bir nesil mahf-ı perişan oldu, '78 nesli...
Çok sonbahar gördü Türkiye, komünizm gelemedi fakat, gördüğü her sonbaharda sararıp düşen yapraklarla birlikte çok sehpalar kuruldu bu ülkede, o sehpalarda can verenler bu ülkenin çocukları oldu hep, '78 nesli...
Sonra... Sovyetler Birliği dağıldı... Komünizm çöktü... Lenin'in, Stalin'in, Enver Hoca'nın heykelleri yerlerde süründü...
Olan bizim idealist gençliğimize oldu...
Fakat tehlike hep olmalıydı, iktidarları ayakta tutan en kıymetli şey tehlikeydi...
Yeni mottomuzun adı da:
Muhalefeti sindirmeye, iktidarların gücünü tahkim etmeye yarayan, "Birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde..." diye başlayan mottoydu...
Birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyacımız olan günler hiç bitmedi, demek ki hiç birlik ve beraberlik içinde olamadık...
27 Mayıs darbesi o çok ve en fazla ihtiyacımız olan birlik ve beraberliği sağlamak için yapıldı, 12 Eylül darbesi zaten kardeş kavgasını ve anarşiyi önlemek ve birlik ve beraberliği sağlamak içindi...
Sağlanamadı...
Kemalist subaylar 27 Mayıs'ta ve 12 Eylül'de sağlayamadılar...
Bu kez 'alnı secdeli çocuklar' denedi 15 Temmuz'da, üstelik cumhuriyet tarihimizin en haince, en kanlı, en alçakça ve en namussuzca denemesiydi...
Hemen ardından, "Birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde..." süreci en katı biçimde başladı... Herkes bir ânda FETÖ'cü suçlamasına mâruz kaldı. Hiç kimse bu suçlamadan kendini kurtaramadı. Sap ile saman birbirine karıştı... Kriptolar kendilerini gizlemek için ekranlarda önüne gelen herkesi FETÖ'cü diye suçladı...
İktidar kendi bekasını devletin ve milletin bekasıyla eşitledi. Böyle olunca iktidarın karşılaştığı her problemde muhalefet otomatik olarak devletin ve milletin bekasının yanında değil karşısında buldu kendisini... İktidarın yanında değilseniz ne kadar haklı olursanız olun FETÖ'cüsünüz, darbecisiniz, vatan hainisiniz, PKK'lısınız... Başkanlığa karşı olma ihtimaliniz yoktu, bir koro başlıyordu hemen, FETÖ'cüsünüz, darbecisiniz, vatan hainisiniz, PKK'lısınız... "E kardeşim, Oslo'da biz pazarlık yapmadık, Habur rezilliğini biz yaşatmadık, ne istediler de vermedik diyen de biz değiliz, açılım sürecini de biz başlatmadık, Kobani'ye geçen PKK'lılara lahmacun ısmarlayan da biz değiliz, Kobani'ye selâm çakan da, dağa çıkışlar nitelik kazandı diyen de biz değiliz" diyen sizin sesiniz kısılıyor, medya ambargosunda kayboluyordu...
Bu süreç halen devam ediyor...
Belki yeni bir motto gerekiyor, kulak asan olmayacak biliyorum ama teklifim şu:
"Demokrasiye en fazla ihtiyacımız olan bugünlerde..."