Demokrasinin anahtarı ifade özgürlüğüdür

Demokrasinin anahtarı ifade özgürlüğüdür

Uzun süre Azerbaycan Başbakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler biriminin başında bulunmuş Dr. Akif Ali Bakü`den Yeniçağ'ın sorularını yanıtladı.

Röportaj Dr. Mayis Alizade/ Yeniçağ

Azerbaycanlı gazeteci-yazar, sinema oyuncusu ve bilim adamı Dr. Akif Ali, “Demokrasiyle yönetilen toplumlar için söz ve ifade özgürlüğü en esas koşuldur” dedi.

22 Şubat 1952`de Azerbaycan`ın kalbi konumundaki Şuşa kentinde doğan Akif Ali, Bakü`deki Slav Üniversitesi`nden mezun oldu. Genç yaşlarından sanata ilgi gösteren Akif Ali 1975 yılında senaryosunu İsa Hüseynov`un yazdığı ve yönetmenliğini Rasim Ocakov`un üstlendiği Kaval Sesi filminde oynadığı Tapdık rolüyle seyircilerin rağbetini kazanırken daha sonra basın-yayın ve bilim alanında üst düzey görevlerde bulundu.1982 yılında doktora tezini savunan Akif Ali 1994 yılında Azerbaycan Başbakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü görevine atandı ve yaklaşık 25 sene o görevde bulunduktan sonra emekli oldu.19 kitabı basılmış Akif Ali halihazırda üniversitelerde ders vermenin yanı sıra Mozalan Mizah Filmleri Stüdyosuna kısa senaryolar kaleme alıyor.

11-press.jpg

Yeniçağ: Azerbaycan`ın en deneyimli kalem sahiplerinden biri olarak medyanın bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Söz ve ifade özgürlüğünün durumuna ilişkin görüşlerini alabilir miyiz?

Akif Ali: Azerbaycan`ın ünlü şairi Şehriyar`ın derin anlamlı dizesi “Haydar baba, yiğit emek yitirmez”dir. Verdiğiniz değerden dolayı şükranlarımı sunarak başlayayım. Uzun süre bilim-edebiyat-sanat-medya alanlarında çalıştıktan sonra devletin en üst kademelerinin birinde basın ve halkla ilişkiler müdürü olarak görev yaptım. Yani yarım asırlık bir deneyim. Medyanın bugünkü durumunu değerlendirmek için işte o yarım asır öncesine geri döndüğümüzde günümüzle kıyaslanamayacak sansür aygıtının mevcutluğunu hatırlatmam gerekir. Gazete-dergilerin yanı sıra radyo-TV`de ve kitap yayıncılığı alanında belirleyici bir pozisyonda bulunan sansür sovyet ideolojisinin tüm kurallarının uygulanmasını isteyen ve bu isteği büyük istekle uygulamaya hazır hayli yaratıcı insanın olmasına rağmen özellikle 1970`li yılların ikinci yarısından itibaren kendi düşüncelerini Ezop Dili`yle ifade etmeyi beceren gerçek aydınlarımız vardı. İşte gerçek yaratıcı kişilerin bazen üstü açık, çoğu zaman ise üstü kapalı biçimde toplumla paylaştığı düşünceler 1980`lerin sonlarında toplum üzerindeki etkisini ortaya koydu ve bizim ulusal istiklal mücadelemiz o fikirlerin temelinde şekillendi. O dönemde ben sıfırdan kurulmuş Vatan Sesi gazetesine Genel Yayın Yönetmeni olarak atanmıştım. Biz asla çekinmeden özellikle, Karabağ topraklarımıza ilişkin gerçekleri yazıyor, SSCB lideri Mihail Gorbaçov`un politikalarını eleştiriyorduk. O dönemde devletin desteğiyle 5 bin tirajla basılan gazeteler bayilerden geri gönderilirken bizim günlük net 60 bin satış tirajımız vardı. Azerbaycan Cumhuriyeti`nin bugünkü bağımsızlığının kazanılmasında ben o basının inkar edilemez rolünün altını çizmem gerekir.

whatsapp-image-2025-01-24-at-09-56-23.jpeg

Yeniçağ: Daha sonraki yılların basınıyla ilgili ne demek isterdiniz?

Akif Ali: Ekim 1994`te Başbakanlık Basın-Yayın müdürlüğüne atandım. Topraklarımız ermeni-rus işgali altındayken durum aşırı gergindi. Ekonominin dağılmasının yanı sıra ordumuzun durumu da içler acısıydı. Geçiş döneminde Azerbaycan`ın kendi bağımsızlığını korumasında deneyimli devlet adamı Haydar Aliyev`in tarihi nitelikli hizmetleri oldu.2004 yılında basılmış Büyük Ömrün Anları isimli kitabımda Mustafa Kemal Atatürk ile Haydar Aliyev`in yeni devlet oluşturma girişimlerine geniş yer vermişim. Tıpkı Atatürk gibi Haydar Aliyev de Vatanı uçurumdan kurtararak çağdaş devlet olma yönünde belirleyici adımlar atmış şahsiyetlerdir. İşte Azerbaycan yönetimi o zamanlar bağımsızlığını yeni kazanmış ancak çöküşe çok yakın olan bir ülkeyi ayağa kaldırmaya çalışırken bir dizi tüccar bu durumu “basın” adına kullanarak tabir caizse “Abdi`nin ahırı” gibi bir ortam oluşturdular.10-15 sene öncesinin basınında bu tür acıklı durumlar yaşandı...

Yeniçağ: Maalesef...

Akif Ali: Kendi topraklarımızı ermeni işgalinden kurtarmak için verdiğimiz kırk dört günlük savaşın başarıyla sonuçlanması durumları tamamen değiştirdi. Medyaya da yansıyan yeni durum bir dizi fırıldakçının, üçkağıtçının meydanı terk etmesine sebep oldu. Yani bazı kuralların yerine gelmesi için zamana da ihtiyaç oluyor. Çağdaş dönemde nasıl devletin ve halkın gelişmesi için demokratik yönetiminin alternatifi yoksa, bilgili, yetenekli dürüst kalem sahiplerinin çalıştığı demokratik medyanın da günümüzde alternatifi bulunmamaktadır.

whatsapp-image-2025-01-24-at-09-56-39.jpeg

Yeniçağ: Bilim insanı olarak dil-edebiyat-tarih-sanat alanlarındaki çalışmaların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Akif Ali: Hızla değişen çağdaş dünyada ekonomi, askeri sanayi, teknoloji ve teknik bilimlerin yanı sıra toplumun gelişmesi için vazgeçilemez aygıtlar olan dil-edebiyat-tarih-sanat alanlarına ilginin öneminin de unutulmaması gerekir. Azerbaycan`da tarihten bu yana bilime, edebiyata, sanata saygının olduğunu vurgulamak isterim. Bu alandaki çalışmaların derinlik kazanması için iktidar Ulusal Bilimler Akademisi`ne yeteri kadar kaynağı ayırıyor. İş bu işlerden sorumlu insanların inisiyatifine kalıyor. Maalesef bir dizi uygulamalar gerçek bilim insanlarında kırgınlık oluştururken kimileri Aziz Nesin`in meşhur ifadesiyle “Kafasını da alarak yurtdışına gitti”. Bir yaratıcı insan olarak ben herhangi bir alanda emek veren yaratıcı insanın milletini ve toplumunu seven, saygı insan olması gerektiğine inandığımı ifade etmek istiyorum. Belki herkesin bildiği sözü bir daha tekrarlamakta fayda olacak: ”Şair olamayabilirsin ancak vatandaş olmaya borçlusun”. Günümüzde karşılaştığımız gibi Prof. Dr. veya hatta Ord. Prof.Dr. titri taşımış bir insanın varlığını onun hayatını kaybetmesine ilişkin haber yayınladığında öğreniyoruz. Topraklarımız uzun süre ermeni işgali altında kaldığında, canımızı yakmış Hocalı soykırımının acısıyla yaşadığımızda(hiçbir zaman asla unutmayacağız) yaratıcı insanlarımızın bu konuları uluslararası alanda gündeme taşımamasını, ses yükseltmemelerini hep kınamışım, bundan sonra da asla normal bir durum olarak kabul etmeyeceğim. Deha olsa bile kendi milletinin sesini duyurmayan hiçbir yaratıcı insana değil milleti, dünya da hiçbir zaman saygı duymayacak, ciddiye almayacak. Karabağ zaferimizin, topraklarımızın işgalcilerden, soykırımcılardan, bölücülürden temizlenmesinin verdiği olumlu enerjinin her bir alan gibi bilim alanımızı da etkilememesinin imkansız olduğuna inanıyorum.

whatsapp-image-2025-01-24-at-09-57-25.jpeg

Yeniçağ: Kaval Sesi filminde oynadığınız Tapdık rolü yarım asırdan bu yana birkaç sinemacı, sanatsever ve seyirci kuşağının gündeminde kalmayı sürdürüyor. Tarihinde çok kıymetli eserleri bulunan Azerbaycan sinemasının günümüzdeki durumuna ilişkin ne söylemek isterdiniz?

Akif Ali: Evet, bundan tam elli sene önce güzel bir ilkbahar gününde Kaval Sesi filminin çekimleri başlamıştı. O vakit biz canlı efsane olarak gördüğümüz İsa Hüseynov`un senaryosuyla yapılan bu filmin ilerleyen dönemde Azerbaycan sinemasının Altın Fon`una gireceğini hayal bile etmezdik. Yönetmeninden kameranına kadar hepimiz kendi görevimizi yaparken üstümüze aldığımız görevi layıkıyla yerine getirmeye çalışıyorduk. Kaval Sesi filminde oynamazdan önce ben Tacikfilm ve Lenfilm stüdyolarının ortak yapımı Uzun Savaşta Kısa Buluşmalar filminde rol almaya davet edilmiştim. Ancak Leningrad`da iken Bakü`den aldığım ve Kaval Sesi filmindeki Tapdık rolünü için çekilmiş telgraf geri dönmeme neden oldu. Rasim Ocakov`un yönetmenliğini üstlendiği filmin kameraman ekibi, bestecisi kendi işlerini çok iyi bilen profesyoneller olduğu gibi Mehmet Rıza Şeyhzamanov, Yusuf Veliyev, Mihay Volontir, Halide Guliyeva, Şamil Süleymanov v.d. oyuncular bu filmin SSCB sath-ı mailinde ün kazanmasında büyük emek sarf ettiler. Oynadığım Tapdık rolünün, sizin de dediğiniz gibi gençlerimizin arasında uyandırdığı vatan sevgisinin yanı sıra namus, şeref gibi kavramlara hassaslıkla yanaşmayı öğretmesinden dolayı kendimi bugün de inanılmaz mutlu hissediyorum. Kaval Sesi filminin etkisiyle yetişen kuşakların 1990`ların başlarında ve 27 Eylül-10 Kasım tarihleri arasında aziz vatan topraklarımızı ermeni işgalinden kurtarmak için verilen savaşta belirleyici rol oynadığına inanıyorum. Sinema alanındaki bugünkü duruma gelince: sinema sanartçısı, devlet sanatçısı Rasim Balayev`in başında durduğu Azerbaycan Sinemacılar Birliği`nin esas hedef ve amacının bu alanda çalışan herkesin, özellikle profesyonel genç sanatçılarımızın gayretleriyle sinemamızın eski şöhretini geri getirmek ve artı yine bu yeteneklerin gayretleriyle dünya çapındaki en iyi festivallere davet almaktır. Bunu başaracağımıza inanıyorum. Sinemanın masraflı bir alan olduğunu herkes gibi biz de biliyoruz. Ancak Azerbaycan Sinemacılar Birliği`nin, Azerbaycan Film Stüdyosu`nun ve Devlet Sinema Ajansı`nın devletin desteğini alarak bu süreci çok iyi yöneteceklerinden kuşku duyulmaması gerekir.

Yeniçağ: Kaval Sesi filminden sonraki sanat yaşamınızla ilgili neler söylemek isterdiniz?

Akif Ali: Daha sonra birkaç filmde daha baş rolü oynadım: yönetmen Arif Babayev`in Arkadan İndirilmiş Darbe filminde Fazıl Hoca`yı ve Moskova Televizyonu`nun siparişi üzerine çekilmiş Şayet Biz Bir yerdeysek filminde Mehmet`i oynadım. Sinema dünyasında kazanmaya başladığım ünün önünü bilinçli şekilde yine bizzat kendim kestim. Kendimi ifade etmek için kalemimi ön plana aldım:Bilimler Akademisi`ne bağlı Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü`nde Mirza Ali Ekper Sabir`in Mizah Sanatı konusunda tezimi savundum.Ondan sonraki aşamaları yanılmıyorsam, siz de iyi biliyorsunuz. Çünkü bilimin merkezi ve hatta dönemler için mabedi diyebileceğimiz Bilimler Akademisi`nde birlikte görev yaptık. Şimdiye kadar kaleme aldığım 19 kitabın yanı sıra üniversitede Dünya kültürünün tarihi ve teorisi ve Azerbaycan kültürünün tarihi konulu dersler verdim. Başbakanlık Basın ve Halklar İlişkiler Müdürlüğüm sırasında devlet yönetiminin çalışmalarıyla ilgili toplumumuza hep doğru bilgiler sunmayı şiar edindim. Çalışmalarımın toplumumuzca doğru değerlendirildiğine inanıyorum. Sinema Stüdyomuzun Mozalan isimli mizah kanalına senaryolar yazmayı sürdürmemi özel olarak not etmek isterim.

Yeniçağ: Yarandıkları günden bu yana basın kurumlarının sahiplik ilkesi temelinde değil de iktidarlardan veya kişilerden destek alarak çalışmalar yapmasının “özgür basın” kavramını da ortadan kaldırdığını herkes biliyor. Bu bakımdan yaklaştığınızda Türkiye ev Azerbaycan`daki durumları kıyaslamanızı rica edebilir miyiz?

Akif Ali: Demokrasiyle yönetilen toplumlar için söz ve ifade özgürlüğü en esas koşuldur. Otoriter ve diktatörlükle yönetilen rejimlerden farklı olarak seçimle işbaşına gelmiş yönetimlerin bulunduğu ülkelerde vatandaşların kendi düşüncelerini serbestçe ifade etmeleri dışında herhangi bir seçenek söz konusu olamaz. İki kardeş ülke Türkiye ve Azerbaycan`da bu koşul Anayasa hükmüyle teminat altına alınmıştır. Uzun süreli imparatorluk geleneğine ve 102 yıllık bağımsız cumhuriyet deneyimine sahip Türkiye`nin daha üstün deneyime sahip olmasını doğal karşılıyoruz. Bunun yanı sıra Azerbaycan coğrafyasında ilk gazetenin daha önce-1875 yılında-çıktığını, geçtiğimiz yüzyılın başlarından 1920`lere kadar çok güçlü basına sahip olmamız hesaba katıldığında deneyimlerden karşılıklı biçimde faydalanmayı öneririm. Türkiye`nin güçlü basını 1980`lerin sonunda Azerbaycan`daki olayları ışıklandırdığı gibi özellikle aziz vatan topraklarımızın işgalden kurtarılması uğruna verdiğimiz haklı mücadelenin dünya kamuoyuna ulaştırılmasında Türk medyasının emsalsiz rolüne vurgu yapmam gerekir. Onun için bana verdiğiniz bu fırsattan yararlanarak Türk medyasının profesyonel, kendi mesleğinin itibarını daha da yüceltmek için emek veren mensupları can ü gönülden selamlıyorum. Ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi sadece media alanıyla sınırlı kalmaması, işbirliğimizi istisnasız her alanda daha ileriye ileri noktalara götürmek için Azerbaycan ve Türkiye`nin elindeki fırsatların dünyanın hiçbir ülkesinin elinde bulunmadığını ifade etmek isterim. Azerbaycan`ın erken Orta Çağ döneminden dünyada tanınan şair, hattat, mimar, ressamlarının yanı sıra son 100 yılda çok farklı alanlarda yetiştirdiğimiz yaratıcı insanların kardeş Türkiye`de daha iyi tanınmasını yürekten isterim. Bunun için en önemli görev yine medyanın üzerine düşüyor. Şuna dikkat çekmek istiyorum: dünya çapında tanınan ünlü insanlarımızın dışında diğer yazar-şair, oyuncu ,ressam, müzisyenlerimiz de Türkiye`de tanıtılsın, bunun için gereken ortamlar oluşturulsun. Dünyanın birçok ülkesinde bulundum, Azerbaycan`ı ziyaret eden yabancı devlet yöneticilerine sordum: kendi ülkeme hayranlığım dışında bir alternatifim zaten olamaz, ancak yabancı devlet adamlarının ülkeme duyduğu hayranlık hatta bazı noktalarda gıpta sürekli göğsümü kabartmıştır. Azerbaycan dinamik bir ülke ve farklı alanlardaki durumları her geçen gün daha da iyileştirmek için güçlü entellektüel potansiyele sahip. Bunun için gereken adımların atıldığından da eminim. Bu kültür altyapımızı ve basın geleneğimizi yeniden harekete geçirerek sıkıntıları geride bırakacağız. Bundan Türkiye`de de hiç kimsenin kuşku duymamasını diliyorum.