Demokraside değişim
Ekrem İmamoğlu’nun CHP’ye getirdiği değişimi, yalnızca kadroların değişmesi olarak almak çok dar kalıplar içinde bir yorum olur. Değişimin hedefi ve altyapısı demokrasidir.
1980 darbesi için en uygun isim demokrasi darbesidir. Darbe sonrasında siyasi partiler kanunu ve seçim kanunu değişti. Darbe öncesi ön seçim zorunluluğu kaldırıldı ve partilerin inisiyatifine bırakıldı. Üstten alta yapılanma oldu ve lider sultası oluştu.
CHP klasiğinde önceki genel başkanları dışlamak yoktur, tersine onları onore etmek geleneği vardır. Seçimi kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu da demokrasi dedi ve partili olmaya devam ediyor.
Şimdi Bahçeli’nin söylediği “Sayın Kılıçdaroğlu’nun ahı tutacak. Yapılan vefasızlık bir gün ters dönecek” partide tek adam yapılanmasının dışa vurmasıdır. Çünkü vefa kişilere karşı veya vatana karşı olur.
Siyasette kararları, tercihleri parti örgütü ve halk yaparsa, bunun adı vefa veya vefasızlık değil, demokratik karardır. Eğer parti içi demokrasi yoksa ve bir kişi partiyi kendi malı olarak görmek anlayışına gelmişse, aynı zamanda tek seçici olur. Organlar karar organı olmaktan çıkar ve onay kurulları haline gelir. O zaman da vefa veya vefasızlık konuşulur.
MHP’ye İYİ Parti tepkisi bu nedenle ortaya çıktı.
CHP’de de parti içi demokrasi dumura uğramıştı. Gösteriş amaçlı birkaç ön seçim yapıldı ve fakat bunlar tabanın demokrasi talebine cevap vermedi. Baykal’a karşı olanlar, parti içinde mücadele yerine, 10 Aralık hareketi başlattılar. Baykal’dan sonra partide post sahibi olduklarında demokrasiyi unuttular.
Ekrem İmamoğlu’nun değişim yaklaşımıyla, CHP’de kadrolar değişti. Genel Başkan değişti. Ama asıl, halk demokrasiyi hatırladı ve toplumun demokrasi talebi arttı. Parti içi demokrasi iyileşti. Bunun içindir ki adaylar parti meclisinde günlerce tartışılıyor.
Öte yandan, parti içi demokrasi işleyişinde üyelerin ve seçmenlerin siyasi tercihleri esas olduğu için aksama olsa da er veya geç adaylarda liyakat öne çıkar. Şimdi aday tespitinde bu süreç gerçekleşiyor. 31 Mart seçimlerinde kısmen kamuoyu yoklaması yapılarak kısmen kurultaydan sonra en yetkili organ olan parti meclisinde tartışılarak liyakat ön planda tutuldu.
Yeniden aday yapılmayanların bir kısmı liyakat süzgecine takıldı ve partiden istifa ederek, partiyi suçladılar. Kaldı ki partide makam sahibi olup, aday yapılmayınca istifa edenler “ben varsam parti var” şeklinde anlayışında olanlardır ve bu anlayış da ancak ilkel bir kabile toplumlarında olur.
Rahmetli Deniz Baykal’a kaset komplosunda parti içinden olanların da olduğu şeklinde yorumlar olduğu hâlde, Baykal ölünceye kadar CHP’li kalmak istediğini söyleyerek istifa etmedi.
Parti içi demokrasi yoksa, yolsuzluk olağan hâle geliyor. Bir örnek; 8 Şubat 2019’da Mersin Çamlıyayla AK Parti İlçe Başkanı Mehmet Ali Yetiş’in bir konuşması internette var. Diyor ki; “vatan hainleri yanında yer almaktansa hırsıza sahip çıkarız. Hırsız bizim hırsızımız. Biz yanında yer alırız” diyerek hırsızlığı kutsuyor. Ayrıca “hırsız olmayanlar vatan haini mi?” sorusunu sormak gereğini ortaya çıkarıyor.
Aslında, tüm kamuoyu biliyor ki; bazı siyasiler siyaseti meslek ve her açıdan kazanç kapısı yaptılar. Bu kazançlarını dağıtarak hem medyayı satın alıyor, hem siyaseti finanse ediyorlar. Bu gibiler elbette parti içi demokrasi istemezler.
Bu nedenle Türkiye de yolsuzluk- demokrasi kısır dengesi oluştu. Yolsuzluk, şeffaflık, denetim ve demokrasi istemez. Demokrasi kan kaybettikçe de yolsuzluk artar. Aşağıdaki The Economist’in 2021 yolsuzluk ve demokrasi tablosu bu gerçeği ortaya çıkarıyor. Demokrasinin olduğu ülkelerde yolsuzluk endeksi düşük, olmadığı ülkelerde yüksektir.
CHP’nin demokrasi yolsuzluk ve liyakat reformu, büyük şehirlerde karşılık buldu. En önemlisi İstanbul’da, Ekrem İmamoğlu için tabanda ittifak oluştu ve anketlerde AKP adayından 1,5 puan önde gidiyor. (Aşağıdaki tablo.)