Demokrasi ya da kaos!
Milletvekili seçimlerinde bir yanda devletin bürokratları, imkânları, güçleri diğer yanda muhalefet partileri var. Başbakan ile Cumhurbaşkanı birlikte muhalefet partilerine karşı cansiperane bir seçim kampanyası yürütüyor. İlk kez Cumhurbaşkanının seçime doğrudan müdahil olduğu bir genel seçim yaşanıyor. Cumhurbaşkanı, Valiler, Emniyet Müdürleri, devlet memurları, belediye imkânları ve belediye çalışanları AKP lehine seçim seferberliğine katılmış durumundalar.
Davutoğlu miting alanlarında tek başına hükümeti kuracak kadar milletvekili istiyor. Cumhurbaşkanı, açılış mitinglerinde AKP’ye dört yüz milletvekili ile anayasayı değiştirecek ve başkanlık sistemini getirecek kadar AKP’ye oy istiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasayı fiilen askıya almış, parlamenter sistemi ‘bekleme odasına’ koymuş, tarafsızlık ilkesini çiğnemiş, muhalefet partilerine ‘kimse beni meydanlardan alıkoyamaz’ resti çekmiştir.
Türkiye’de demokratik sistem, ‘halkın seçtiği Cumhurbaşkanıyım o halde hiçbir kural, sınır, norm ve yasa beni bağlamaz’ diyen bir zihniyetin tehdidi altındadır.
Cumhurbaşkanının bu tavrı seçimin güvenliğini, eşitlik ve tarafsızlık içerisinde yürütülmesini fiilen imkânsız kılmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık sistemini getirmek için her şeyi göze aldığını tavırlarıyla ortaya koymuş bulunmaktadır.
Bu seçim süreci değil, AKP’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iradesinin her yolu deneyerek halka dayatılması sürecidir. Demokratik sistem bu yönü itibarıyla ciddi bir tehditle karşı karşıyadır.
7 Haziran seçimleri demokratik sistemde ilerlemeye değil gerilemeye tekabül etmektedir. Seçim sonuçlarının huzura değil kaosa kapı açacağı ortadadır.
Hangi ihtiyaçtan kaynaklandığı pek de anlaşılmayan bazı açıklamalar bu konuda iktidar yandaşlarının endişeli olduğunu göstermektedir.
Bir takım insanlar ‘kendisini, anasını, babasını Erdoğan için feda’ etmeye hazır olduklarını hem de seçim öncesinde söyleme lüzumunu niçin duyarlar? Bunu iyi düşünmek gerekir.
Bir medya patronu aynen şunları söylüyor: “Bir Arap atasözü der ki ‘Sana anam babam feda olsun’ ben de Erdoğan için diyorum ki ona; anam, babam, eşim çocuklarım feda olsun.” DahasıErdoğan’ın başdanışmanı Yiğit Bulut, ‘iki ruhsatlı silahı yüzlerce de mermisi olduğunu’ belirterek, “Ben ölmeden, beni vurmadan, ben asılmadan bu ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanına kimse elini süremez” diyor.
Bunlar normal şartlar altında telaffuz edilecek sözler değildir. Demek ki birilerinin güçlü gördüğü ihtimaller vardır. Onlar bu ihtimallere karşı bu tür çıkışlarla kendilerine göre önleyici önlemler aldıklarını düşünmüş olabilirler.
7 Haziran 2015 seçimleri eşit olmayan şartlar altında gerçekleşiyor. Bu seçim sonuçlarının meşruluğunu Anayasal çerçeve içinde davranmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan tartışılır kılmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasaya rağmen fiilen AKP lehine seçime müdahil olması ve siyaset yapması, seçim güvenliğini fiilen ortadan kaldırmıştır.
Yine bu seçim sürecinde AKP yetkililerinin, şeytanın dahi aklına gelmeyecek yöntemleri kullanarak Suriyeli göçmenlere oy kullandırmaya hazırlandığına yönelik çeşitli iddialar ve emareler var. Bu durum seçim sonuçlarını etik yönden tartışılır kılacaktır.
Ayrıca yurt dışında kullanılan oylar konusunda AKP lehine yapılan hileler ciddi rahatsızlıklara neden olmuştur. AKP lehine propaganda yapan ya da başkası adına oy kullanırken yakalanan imamlar halkın iradesinin ortaya çıkmasını büyük ölçüde etkilemektedir. Dahası yurt dışı oylarının çeşitli illere dağıtılmasındaki entrikalar da seçim sonuçlarını etkileyecektir. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki AKP, yurt dışında kullanılan oyları çeşitli illerde kritik sonuçları AKP lehine manipüle etmek için kullanacaktır. Özellikle küçük farklarla muhalefetin kazandığı milletvekillikleri yurt dışından geldiği iddia edilen oylarla AKP lehine çevrilecektir.
Bu şartlar altında yapılan seçimlerin sonuçları ne olursa olsun halkın iradesini yansıtmayacaktır. Demokrasinin gereği yapılan 7 Haziran seçimleri tam aksine kaosun kapısını açacaktır!