Demokrasi şampiyonlarına
Toz duman içinde demokrasi çığlıkları yükseliyor. Daha fazla demokrasi, daha fazla demokrasi!.. Olanlar demokrasinin zaferi imiş... Yaşasın demokrasi! Şak, şak şak!... Tıpkı, İkinci Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’da ortaya çıkan manzara gibi. Akif’in mısralarıyla İstanbul’daki manzara şöyledir:
Bir de İstanbul’a geldim ki: Bütün çarşı pazar / Naradan çalkanıyor! Öyle ya... Hürriyet var! / ...Zurnalar şehrin ahalisini takmış peşine, / Yedisinden tutarak ta dayanın yetmişine! / Eli bayraklı alaylar yürüyor dört keçeli, / En ağır başlısının bir zili eksik belli! / Ötüyor her taşın üstünde birer dilli düdük. / Dinliyor kaplamış etrafını yüzlerce hödük! / Kim ne söylerse hemen el vurup alkışlanacak. / -Yaşasın! -Kim yaşasın? -Ömrü olan. -Şak! Şak! Şak!
Şimdi, demokrasi şampiyonlarına soruyorum; “Cumhuriyet ilkesinin zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini” kabul ediyor musunuz? “Laiklik ilkesinin yerinin İslam ile bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini” taşıyor musunuz? “Laiklik, cumhuriyet... gibi birçok temel ilkenin” yerini “daha Müslüman bir yapıya devretmesi... zamanının geldiği düşüncesini” taşıyor musunuz? Tırnak içindeki sözlerin sahibinin Milli Eğitim Bakanı olduğunu biliyor musunuz? Bu zatı önce Başbakanlık Müsteşarlığına, sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, nihayet Milli Eğitim Bakanlığına getiren kişinin, onun bu fikirlerinden haberdar olmadığını düşünebiliyor musunuz? Bu sözlerin sahibinin Milli Eğitim Bakanı olmasını demokrasinin hangi ilkesiyle bağdaştırıyorsunuz? Laiklik olmadan demokrasi olabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Demokrasi şampiyonlarına tekrar soruyorum; Hukukun üstünlüğü olmadan demokrasi mümkün olabilir mi? Masumiyet karinesini çiğnemek ve hüküm giymemiş insanları suçlu saymak demokrasinin neresinde var? Hüküm giymemiş insanları meydanlarda çete, mafya diye adlandırarak suçlayan kişi nasıl demokrat olabiliyor? Gazete sayfalarını, televizyon ekranlarını hüküm giymemiş insanları suçlu ilan ederek dolduranlar kendilerini hangi demokrasi kalıbının içine sığdırabiliyorlar?
Demokrasi şampiyonlarına bir daha soruyorum; Bağımsız bir ülkede, bir partinin temsilcilerinin de içinde bulunduğu bir kongrenin etnik bir grup için özerklik ilan etmesi de demokrasi kavramı içinde var mı? “Biz sizden talep etmiyoruz, biz özerkliğimizi ilan ediyoruz; size tanımak düşer” mealindeki sözler de demokrasi kavramı içine giriyor mu? “Biz kendi güvenlik güçlerimizi kurarız, vergi de vermeyiz” gibi ifadeleri de mi demokrasinin gereği sayıyorsunuz?
Dağdaki kanunsuzlukları önleyemeyen, neredeyse her gün dükkânının camları indirilen esnafının can ve mal güvenliği içinde ticaretini yapmasını sağlayamayan, polisinin panzerlerini, belediyesinin otobüslerini alev alev yanmaktan koruyamayan yöneticileri mi demokrasi kahramanı ilan ediyorsunuz?
Demokrasi her şeyden önce hukuk devleti ve kanun hâkimiyeti demektir. En yüksek makam ve rütbe sahibinden sokaktaki, köydeki vatandaşa kadar herkes canından, malından ve hürriyetinden emin olmalıdır. Belediye otobüsüyle, servis aracıyla evine veya işine giderken kurşunlanmayacağından ve yanmayacağından emin olmalıdır. Resmî makamlarca suçlandığında hukukunun korunacağından, hüküm giymeden suçlu ilan edilmeyeceğinden emin olmalıdır. Demokrasi şampiyonları, size soruyorum. Sizce insanlarımızda böyle bir güven duygusu var mıdır? Yazar köşesinden, patron gazete ve televizyonundan emin midir? İnsanlarımızın canı, malı, hukuku, haysiyeti korunabiliyor mu?
Komutanlar, silah arkadaşlarının hukuk ve haysiyetini koruyamadıkları için makamlarını bıraktılar. Demokrasi şampiyonları! Arkadaşlarınızın, meslektaşlarınızın, insanların hukuk ve haysiyetleri sizi ilgilendirmiyor mu? İlgilendirmiyorsa yazmaya, konuşmaya, çığlıklar atmaya, yeni görev ve makamlar için baş eğmeye devam ediniz!
Tarih, kimlerin şerefle hareket ettiğini, kimlerin onursuz davrandığını elbet yazacaktır.