Demokrasi güzel şey...
Çoğunluk ne isterse o; fırsat eşitliği sunuyor mesela, kullanabilirsen ne ala!
Kimsesizlerin kimi gibi; başka idari sistemlerde "parya" olarak konumlandırılan kesimler bile "eşit" söz hakkına sahip yine o başka idari sistemlerde "efendi"leri olacak "burjuva"yla, "aristokrat"la...
"Sokaktaki adam"; simitçi, bakkal, ayakkabı boyacısı, balkondan halı silkeleyen teyze hepsi belirleyici "devleti kimin yöneteceği"nde...
Hele bir de "nimetlerinden" faydalanmasını biliyorsan, bizim gibi bu işlerde "ileri" gitmişsen biraz, değme keyfine;
Üç gün sonra yapılacak bir siyasi parti kongresinde, kimin Genel Başkan seçileceğini üç gün önce daha seçilmeden öğrenirsin böyle işte!
***
Ki...
Demokratik teamüllere "çağ atlatan" bir yöntemle, seçilmeden seçildiği ilan edilen zat-ı muhterem salt bir siyasi parti genel başkanı değil otomatikman bir de Türkiye Cumhuriyeti Başbakan'ı oluyorsa o zaman sadece delege iradesi değil topyekûn millî irade de tecelli etmiş oluyor "bir avaz"da!
Nur topu gibi maşallah!
AKP üyelerinin eğilim yoklaması neticesinde "aday" gösterilmiş gibi...
AKP delegeleri tarafından seçilmiş gibi...
Ama hepsinden trajikomiği; bu "seçim"ler sahiden "hür irade" beyanı kabul edilebilse bile bir grup AKP'linin oyuyla, "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının oyuyla seçilmiş Başbakan" olarak yürütecek olması görevini!
Gordion düğümüne rahmet okutan bir kafa, kavram, yol, yordam karmaşası; çözen değil Asya'nın hâkimi olmak dünyanın efendiliğini hak ediyor nazarımda!
***
Velhasıl-ı kelam normatif desen değil, ampirik desen hiç değil, kalkınmacı değil, sosyal değil, liberal değil, klasik zaten değil;
Bu ne model bir demokrasi?
Tabii ya; "korumacı" tabii!
Az buz şey değil "çağ atlarken" biraz başı dönmüş, tepetaklak olmuş onun için "tersinden" korumacı bir model şimdiki.
Orta Çağ ahalisi kendini iktidar zorbalığından korumak için başvuruyormuş bu yola; aradan yüzyıllaaaaaar geçip de "dünya tersine döndükten sonra" bugün artık iktidarın kendini toplumsal denetimden koruma metodu haline geldi!
***
Atı alan Üsküdar'ı geçtikten sonra ne yazsan boş; bir meslek büyüğümüzün hemen her gün üç-beş kere başvurduğu o veciz tanımdaki gibi "kabak doğramak" olacak bu saatten sonra ne yazsak...
Ve fakat meraklanmadan edemediğim bir husus var:
"Tebrikleşme" faslında "nasıl bir dil" kullanıldı; dün itibarıyla Binali Yıldırım'ı "en layık gördüğünü" ispat yarışına giren Ankaralı gazeteciler göze girme maratonundan fırsat bulur da aktarabilir mi acaba?
Misal "profilinizin düşüklüğü de takdire şayan" diyen oldu mu?
Ya "kimse sizin kadar düşük profilli olmazdı zaten" diye kucaklayan?
Şöyle iki omuzundan sıkı sıkı tutup da "Biz sizin düşük profilinizden hep emindik zaten ama... İşte "reis" geçen defa "hoca"yı işaret edince, biliyorsunuz boynumuz kıldan ince..." diye bağlılıklarını bildiren?
***
Son tahlilde...
Vurur yüze ifadesi...
AKP'nin en "çılgın projesi" bir tanesi!
Ve eyyyyy Aristo...
Mekanın cennet olsun(!)
Neyine bu dünyanın demokrasi; bir bildiğin varmış demek ki!
++++
"Biz"i, "siz"i mi var?
-----
Müstakbel Başbakan'ın "kendi dönemi"ne ait ilk vaadi "ülkeyi terör belasından kurtaracağız" olunca sormadan edemiyor insan;
"Biz" derken Sayın Müstakbel Başbakan?
Ülkeyi terör belasından kurtarmak şöyle dursun; sıfırlanmış halde alıp da "çözüm" diye ülkenin başına bela eden de bir nevi "siz" değil miydiniz?
En nihayetinde AKP iktidarları yönettiğine göre 16 yıldır ülkeyi; bu ne kadar "yeni" bir dönem olabilir ki!