Demirtaş terörü tahrik ediyor
Demirtaş, Ankara yerine Diyarbakır'da partisini topladı. Bu toplantıda yaptığı konuşmada adeta terör örgütünün sözcülüğünü yaptı. Buradaki konuşmasında Demirtaş 26-27 Aralık'ta DTK'nın olağanüstü toplanacağına atıfta bulunarak şunları söyledi: "Öz yönetim ve özerkliğin inşası için önemli kararlar alacağız ve bu kararları hayata geçireceğiz."
Siyasi partiler yasasına göre kurulmuş bir partinin genel başkanı "öz yönetim ve özerklik" için karar alacağız ve bunu devlete, yasalara rağmen uygulamaya geçireceğiz, dayatacağız diyor. Bu zat, özerkliğin bir anayasa ve devlet sorunu olduğunu bir parti başkanının ya da sivil toplum kuruluşunun iradesiyle hayata geçirilecek bir konu olmadığını biliyor. Buna rağmen 'özerklik kararı alacağız ve hayata geçireceğiz' diyor.
Bu tavır terör örgütü jargonuyla konuşmaktır. Burada Demirtaş'ın anayasaya ve devlete meydan okuma gücünü nereden aldığını sorgulamak gerekir. Herhalde Demirtaş pervasızlığını ve tehdit etme gücünü halktan almıyor. Sırtını dayadığı bir yerlerden alıyor. Nitekim kendisi gibi eş başkan olan Yüksekdağ, sırtlarını PYD'ye dayadıklarını açıklamıştı!
Demirtaş'ın halkı!
Devamında Demirtaş diyor ki, "Halkımız 7 den 70'e artık ölüm korkusunu aştı." Burada Demirtaş'ın hangi halktan bahsettiği anlaşılmış değildir. PKK'nın barikatlarından, hendeklerinden, katil teröristlerin şiddetinden yerini yurdunu terk ederek kaçan insanları her halde Demirtaş halktan saymıyor. Demirtaş'ın halk dedikleri, hendekçiler, barikatçılar, araç yakanlar, Mehmetçik katledenler, Yasin Börü gibileri beşinci kattan aşağıya atarak öldürenlerdir!
Demirtaş'ın halkı, halk adına halkın yaşamını cehenneme çeviren, onları göç ettiren ve tehdit edenlerdir. Pusucular, molotofçular, patlayıcı döşeyiciler Demirtaş'ın halkıdır.
Ya öyle ya böyle kabul etmek!
Demirtaş, özerkliği kast ederek "bu işi ya öyle ya böyle kabul edeceksiniz" diyor. Bir başka cümlesinde de şunu söylüyor: "Bu kazanılana kadar direniş asla ama asla durmayacaktır." Teröristlerin halka, devlete ve insanlığa karşı işlediği suçları Demirtaş "direniş" olarak niteliyor. Demirtaş, teröristlerin yasalar bir yana insanlık ve ahlak dışı işlerini halk direnişi olarak gösteriyor. Hendek kazıp, patlayıcı döşeyip, cami yakıp, okul yıkanların işledikleri melun fiiller ona göre direniştir. Dahası bu direnişin istekleri kabul edilene kadar durmayacağını söyleyerek 'hendekçi teröristlerin' sözcülüğünü yapıyor ve onları kendisinin yönettiğini ve kontrol ettiğini de söylemiş oluyor.
Küresel güçleri yardıma çağırıyor!
Dahası Demirtaş emperyalist güçleri de terörist tosuncuklarının imdadına çağırarak 'özerkliğin, öz yönetimin müzakere edildiği, üçüncü gözlemci gücün masada olduğu Dolmabahçe mutabakatı temelinde yürütüleceğini' söylüyor.
Demirtaş'ın arkasına ABD'yi alarak masaya gelmeyi planladığı anlaşılıyor. Demek ki bölgede vuku bulan bütün çatışmaların amacı budur. Dolmabahçe'de eskiden yapıldığı gibi ikili değil bu defa üçlü bir masa kurmaya çalışılıyor. Demek ki her cinayet, saldırı ve şiddeti bunun için yapılıyor, yaptırılıyor.
Bu konuşma Demirtaş'ın yüzündeki demokrat ve sivil maskeyi de düşürmüş oldu. Böylece Demirtaş sözüm ona bir "Türkiye Partisi"(!) değil ama üçüncü gözün partisi olduğunu ortaya koymuş oldu.
6-7-8 Ekim'deki PKK eylemlerinde de Demirtaş benzer tavrı takınmış ve yandaşlarına 'sokakları Kobani'ye çevirin' talimatı vermişti. Bu olaylarda elliyi aşkın yurttaş hayatını kaybetmişti. Bu olayları kışkırtan ve yönlendiren konuşmalarından dolayı Demirtaş'ın hakkında gerekli işlemler yapılmamıştır. O da bundan cesaret alarak devlete ve millete meydan okumaya devam etmektedir.
Demirtaş'ın bu tavrından iktidar rahatsız olmaya rahatsızdır ama terörü yönettiğini açıkça ifade eden bu şahsa karşı yasaları işletmekten çekinmektedir. İyi de bu ülkenin Cumhuriyet, Yargıtay savcılarının ya da başsavcısının ne iş yaptığını da millet merak ediyor!