Demirtaş, HDP ve Türkiyelilik Sorunu!
6/7 Ekim olayları sırasında halkı sokağa çağıran ve “sokakları Kobani’ye çevirin” diyen de ‘İrademiz Öcalan’dır’ diyen de oydu. İmralı’da “Önderi Öcalan” ile sayısız kere görüşmeye gitti.
Eş Genel Başkanı olduğu HDP; KCK’nın her provokasyonu ve PKK’nın her eylemi sonrası AKP’nin yetkilileriyle görüşmeyi rutin hale getirdi. İmralı, Erbil ve Kandil arasında koordinasyonu ve kuryeliği de HDP milletvekilleri başarıyla (!) yerine getirdi.
En son başarısı ise AKP hükümetiyle “Dolmabahçe görüşmeleri” ve mutabakatı yaparak meşruiyetini ve muhataplığını katmerleştirmesidir.
HDP, başta endişeli liberaller olmak üzere, kaşarlaşmış solcuları, marjinalleri, sistem ve düzen karşıtlarını, on üç yıllık tek parti oligarşisine karşı mobilize etmeyi başardı.
Güneydoğu’nun 14 ilinde ise PKK/KCK’nın baskısıyla 1300’ün üstündeki sandıktan yüzde yüze yakın oy alarak TBMM’ye seksen milletvekili soktu.
Seçim akşamı da beklendiği gibi konuşmasında Demirtaş, velinimeti olan Öcalan’ı selamlamakla işe başladı.
Gelinen aşamada PKK’nın silah bırakması konusunda ısrarlı sorular üzerine “hadi söyleyeyim ama boşuna olacaktır...” dedikten sonra... “Benim dememle PKK silah bırakmaz” . Ardından da “Kandil bizi dinlemez, Öcalan’ı dinler” diyerek iradenin kaynağının İmralı olduğunu işaret etmiştir.
Türkiyelilik peşinde koşan, aldatılmaya hazır malum kesimin tezlerini güçlendirmek için de Demirtaş, “PKK Türkiye’ye karşı kesinlikle silah bırakmalı” dedi. Ardından da ’bırakmalı ama benim dememle bu mümkün olmaz. Çünkü ben etkisiz elemanım. Asıl irade İmralı’da’diyor.
Buna karşın Davutoğlu da “HDP şiddetle arasına mesafe koymalı. Biz müzakere ederken, silahlı grupların şehirlerde dolaşması bir çelişki...Etkiniz yoksa, sürece nasıl katkı yapacaksınız?” diyor.
Sayın Davutoğlu’na da biz buradan benzer bir kaç soru soralım: Siz mevcut şartlar HDP ile aranıza mesafe koymadığınıza göre HDP niye şiddetle arasına mesafe koysun ki?
Etkisiz eleman olan HDP’yle başta Dolmabahçe olmak üzere süreç konusunda neyi görüştünüz ve hangi sonuçları aldınız?
İkincisi de kendi ifadenizle siz müzakere ederken -çözüm süreciniz sayesinde- “silahlı gruplar şehirlerde dolaşıyorsa” yaptığınızın ne anlama geldiğinin farkında mısınız?
Neyse biz yine asıl konuya dönelim. Milliyet Gazetesindeki röportajında Demirtaş, “KCK da kamu güvenliğini tehdit edecek işler yapmamalı, devlet de yapmamalı...Lütfen silah kullanmayın...Silah bırakılacak değil. Toplumu kandırmayacağız”.
Bir yerde kamu güvenliği ve düzeni varsa orada devlet te vardır. KCK’nın bozduğu ve yok etmeye çalıştığı kamu güvenliğini sağlamak için devletin tedbir almasından daha doğal ne olabilir? Demirtaş, devlet ile KCK’yı birlikte telaffuz ederek ne yapmak istediğini ortaya koymuş oluyor.
Demirtaş ‘bir nalına bir mıhına vurmak’ diye bir tabir var ya tam da onu yapıyor. Devlette kamu güvenliğini tehdit edecek işler yapmamalı diyerek KCK’yı küstürmemeye çalışıyor.
İmralı ve Kandil sözlerinden farklı anlamlar çıkarmasın diye ‘söylemek zorunda olduğum için söylüyorum’ demeye getiriyor. Ardından da ‘etki, yetki Öcalan’dadır. Aman haa! Benimle değil onunla muhatap olun’ diyor.
Dahası HDP, Türkiye’de ya da sınır dışında meydan gelen her gelişmeyi Türkiye aleyhine kullanmayı siyaset edinmiş bir örgüttür.
Kobani’ye sızarak katliam gerçekleştiren IŞİD militanlarının ‘Türkiye üzerinden gittiğini’ söylüyor. ‘Değilse Türkiye kanıtlasın’ diyor. PKK’lı katillerin minibüsü taradıklarını aralarındaki konuşmalarla söylüyorlar. HDP kalkıp minibüstekileri askerlerin öldürdüğünü söylüyor!
Böyle bir zihniyetle Türkiye partisi olunur mu?
HDP bir yanına İmralı ile Kandil’i diğer yanına ise Türkiyeliliği alarak nafile bir gayretle Türkiye partisi olmaya çalışıyor. İkisi bir arada olmuyor. HDP ya Kandil’in partisi olarak kalacak ya da Türkiye’nin...!