Demirel'in Suriye politikasından!

Lütfü Akdoğan’ın Ortadoğu tespitleri ver yorumları gerçekten de, “ders” alınacak bilgileri içeriyor. Akdoğan’ın, Lübnan’da sürgünde iken Suriye eski Cumhurbaşkanlarından El-Hafız ile görüşmesi, bölgenin ne denli entrikalı politikalarla yüklü olduğunu gösteriyor;
Suriye’de ihtilal yapmak isteyen El-Hafız’ın sözleri aslında her şeyi anlatıyor.
“Fazla bir şey istemiyorum... Biz, ihtilali başlattıktan sonra, mesela belirleyeceğimiz bir G noktasında, Türk savaş uçaklarının Suriye sınır boyunca alçak uçuş yapmaları bizim işimizi kolaylaştırır. Biz, ihtilali kısa sürede sonuçlandırırız. İşte bundan hemen sonra Türk hükümeti bizi resmen tanıdığına dair bir bildiri yayınlatsa, mesela hallederiz.
Arkamızdan Irak ve Libya var”
Emin el-Hafız’la görüştükten hemen sonra Ankara’ya dönüp Demirel’e durumu anlatan Akdoğan’ın aldığı yanıt, bu günlerde Türkiye’ye çok gerekli, tarihi bir belge niteliğini taşıyor:
“Suriye sınırı, bizim yumuşak karnımızdır. Bizim, büyük devletlerin dışında yani Amerika ve Rusya’nın dışın da İran, Irak, Suriye ve hatta Yunanistan’la iyi ilişkiler içinde olmamız lazım. Çünkü, o ülkeler bizim komşumuz.
Biz hala Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntılarıyla, pürüzleriyle uğraşıyoruz. Cumhuriyet, elli yıldan beri bu problemi halledemedi.
Oysa, halletmek mecburiyetindeyiz. Biz bu ülkelerle zaman zaman iyi ilişkiler kuruyoruz, ama maalesef hep geçici oluyor. Yani, kalıcı bir dostluk ve komşuluk ilişkisi kuramıyoruz. Kurduğumuz
dostlukları da hükümetlere ve şahıslara göre sürdürebiliyoruz.
Emin el-Hafız’ın ne dereceye kadar başarı elde edeceği meçhulümüz. Biz Türkiye olarak hiçbir komşu devletin içişlerine karışmayı düşünmeyiz ve arzu etmiyoruz. Ama maalesef herkes bizim içişlerimize karışıyor. Yabancı bir ülkenin içişlerine karıştığımız havasını vermeyi dünyaya anlatamayız. Onların içişlerine karışmayız ama, sadece bilgi edinmek bakımından bu durumu askerlerle konuşabilirim.”
Demirel’in kısa fakat çok yalın bir şekilde anlattığı politikamızın son iki yıla kadar Suriye ile devam ettiği biliniyor.
Ne var ki, Suriye’nin çoğu zaman terör örgütü PKK’yı desteklediği hatta Abdullah Öcalan’ı Şam’da barındırdığı da hafızalardan çıkmıyor.
Bu arada, AKP iktidarı ile Suriye arasındaki ilişkiler daha da olgunlaşırken ve hatta iki ülke arasında vizeler kaldırılırken, birden bire böylesine bir “tehlikeli” duruma gelinmesinin izahı güçleşiyor.
Nerden bakılırsa bakılsın, Türkiye maalesef uluslararası bir oyuna getirilmiş bulunuyor.
Hatta, kurulan tuzağa, gün be gün, kendi ayağı ile adeta koşuyor.
Üstelik, geriye dönüşün çok zor ve güç olduğu günlerin yaşandığı sinyalleri üst üste veriliyor.
Oysa, ne pahasına olursa olsun, Türkiye’nin politikasını frenlemesi öncelikli olarak yer alıyor.

Yazarın Diğer Yazıları