Demek ki neymiş?
Anayasa değişiklikleriyle ilgili görüşmeler TBMM’de devam ederken, Başbakan Tayyip Erdoğan, TRT Altı’yı açtıklarını, Türkiye’de yirmi dört saat Kürtçe yayın yapılmasına izin verdiklerini, Kürtçe kurslarına da izin verdiklerini ve anadilin gidilip bu kurslarda öğrenilebileceğini ifade ederek oylamalara katılıp değişikliklere olumlu oy vermeyen BDP’liler için “nankörlük yapmasınlar” dedi.
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, 04 Mayıs 2010 Salı günü Meclis kürsüsünde konuştu ve Başbakan’a şöyle cevap verdi:
“Bu deyimi (nankörlük yapmasınlar deyimini) kullanmak, zihniyetin değişmediğinin ta kendisidir. Sen kime sadaka dağıtıyorsun? Sen kime ulufe dağıtıyorsun? Sen kime hakkı olan bir şeyi verdin de karşılığında sana sadakat bekliyorsun; halkın verdiği mücadeleler sonucunda açılan televizyon kanalı karşılığında bu halkın senin karşında el pençe durmasını mı bekliyorsun? Asıl nankörlüğü sana iktidar fırsatı yaratan halka karşı sen yapıyorsun... Sayın Başbakan, siz anadilinizi kursta mı öğrendiniz?”
Demek ki neymiş? Devletin resmî dili Türkçe olmasına rağmen devletin resmî radyo televizyon kuruluşunda Kürtçe yayına izin vermekle Kürt sorunu çözülmezmiş. Demek ki neymiş? Bütün Türkiye’de yirmi dört saat Kürtçe yayına müsaade etmekle sorun çözülmezmiş. Demek ki neymiş? Kürtçe kurslara izin vermekle Kürt sorunu çözülmezmiş? Demek ki neymiş? Sorunlar taviz vererek çözülmezmiş.
Siyasetçiler, idareciler, istihbaratçılar, basın yayının akıldaneleri! Bunun kaçıncı defa yüzünüze çarpılması gerek? Adamlar, kadınlar federasyon istiyorlar; bağımsızlık istiyorlar; Türkiye’yi bölmek istiyorlar. Gerisi lafügüzaf. Gerisi sadaka, gerisi ulufe...Bunu size anlatmak için daha ne yapsınlar, ne desinler? Bu hakları siz mi verdiğinizi zannediyorsunuz? Bunlar, zaten onların hakları imiş ve “halkın verdiği mücadeleler sonucunda” bu hakları almışlar. Eğer bu gerçeği, bu yalın gerçeği, artık saklanmadan, gizlenmeden açıkça ifade edilen bu gerçeği, yüzünüze her defasında apaçık vurulan gerçeği hâlâ kabul etmemekte direniyorsanız, bunun ancak üç anlamı olabilir: 1) Çevrenizi, olayları algılamada bir kusurunuz var. 2) Siz de onların istediğini istiyorsunuz. 3) Yabancı güçler bastırıyor ve siz karşı çıkamıyor, korkuyorsunuz.
***
Evvel yoğ idi, işbu âdet yeni çıktı. Meydan meydan, salon salon dolaşarak ülke idare etmek yeni çıktı? Her gün orada burada konuşarak, birilerine parmak sallayarak ülke idare etmek yeni çıktı. Kürsülerde celallenerek, öfkelenerek ülke idare etmek yeni çıktı. Şu kadar milyon işsiz varmış...Vallahi bir parmak salladım mı işsizlik anında yok oluverir. Şu kadar milyon insan açlık sınırında yaşıyormuş...Çözüm kolay; bir celallendim mi bütün açlar doyuverir. Ülke borç batağında yüzüyormuş... Hiç kimse üzülmesin; IMF’ye bir posta koyarım; bütün borçlar tüy gibi uçuverir. Anarşi her yanı alıp götürüyor, polis araçları taşlanıp yakılıyor, vitrinler parçalanıyormuş... Ne gam? Bugün şu kürsüde, yarın o meydanda gümbür gümbür bir konuştum mu anarşistler çil yavrusu gibi dağılıverir alimallah! Her gün şehit veriyormuşuz... Vallahi bütün kabahat masum halkın üzerine gidende. Topla, tüfekle, tankla olmaz ki bu canım. Adamların haklarını siyasi yoldan versek iş bitiverecek, sorun çözülüverecek. Ben bilirim yapacağımı; adamları attım mı içeri; aylarca ve yıllarca tutuklattım mı, binlerce sayfalık suçlarını halka anlatıverdim mi, işin savcılığını da üzerime alıverdim mi aşamayacağım engel, koparamayacağım çengel, parçalayamayacağım pergel kalmaz.
Evvel yoğ idi, işbu âdet yeni çıktı. Memleketi sefalet götürüyor, memleketi kan götürüyor; bunlar meydan meydan gümbürdüyor. Yahu senin işin yoksulluğa, işsizliğe çare bulmak mı; meydanlarda nutuk atmak mı? Senin işin anarşiyi önlemek mi? Anarşistlerle mücadele edenlere gözdağı vermek mi? Eh, Kışanak da vaziyeti size, bize, herkese anlatamadıysa ben nasıl anlatayım?