Dedim, ''Olabilir'' Erdoğan'ı da ''politik deha'' ilan etmişti!
Yayını izleme imkânım olmamıştı.
Dediler ki, "Düne kadar vesayetin, statükonun kalesi gibi konumlandırdığı CHP''nin, ''ırkçılıkla'' bile suçladığı Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu''nu öve öve bitiremedi. ''Helalleşme'' çıkışının Türkiye''ye iyi geleceğine inandığını, onu, ''CHP''nin makus talihini kırmak için uğraşan, devrim yapan bir siyasetçi olarak gördüğünü'' söyledi. Erdoğan''la yarışacak olan Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan etti. "
***
Dedim, "Olabilir!"
***
Geçmişte de, "Tarifi zor bir ''erkek zorba''lığı çöktü ülkenin üzerine… Boğuluyoruz. ''Dayılanma'' kültürü bir canavar gibi dört bir yanı sarıyor. Bakınız Başbakan''a. Birkaç gündür kürsüden yaptığı açıklamalar, kullandığı üslup ve seçtiği kelimeler kaçımızın hoşuna gidiyor? Onu dinlerken kaçımız içten içe onun adına utanıyoruz? Kaçımız kendimizi avam hissediyoruz? Ben sayının oldukça yüksek olduğunu düşünüyorum. Şahsen Tayyip Erdoğan beni utandırıyor. Seçtiği bayağı kelimeler yüzümü kızartıyor. Ve bu ülkeye aidiyet hissimi zayıflatıyor. Başbakan''ın entelektüellik kırıntısı bulunmayan, kaba ve cahil üslubu ''delikanlılık'' kavramı ile kurduğu sağlıksız ilişkinin ürünü" diye şikayet ettiği Tayyip Erdoğan''ı, sonradan "politik deha" ilan etmişti!
***
Haber değeri yok ama bu kadar mevzubahis olunca, mesleki sorumluluk, izleme gereği hissettim, söz konusu programın ilgili bölümlerini.
Kılıçdaroğlu''na güzellemeleri değil de, alttan alta, oya gibi işlediği, empoze ettiği o "İktidar yoluculuğunuzda ve dahi iktidarınızda, size, benim gibi kıymetinizi bilecek aydın(!)lar lazım" düşüncesi, şaka gibi olmakla birlikte, zaten memleketin iklimi de trajikomik olduğundan dikkate değerdi.
CHP Genel Başkanı''na, resmen ve alenen, kafasında "CHP medyası" olarak konumlandırdığı muhalif yazarları, yorumcuları, aydınları, gazetecileri jurnalledi.
"CHP''li aydınlara bakıyorum, bırakın dişe dokunur bir desteği, sessizlik bile değil, ciddi bir eleştiri görüyorum" sözleri, o dilediği kadar otoriterliğe, totaliterliğe sözde başkaldırı yazıları, demokrasi manifestoları yazıyor pozu kessin yutturabildiklerine, iliklerine kadar işlemiş olan medya algısının özeti gibiydi;
Bir muhalif gazeteci nasıl desteklemezdi CHP liderinin "helalleşmesi"ni!
İktidar muhalifi olmak her şart ve koşulda muhalefet yandaşlığını gerektirmez miydi?
İlke ne demekti?
Değer ne demekti?
Sonra… Neye gerekti?
***
Ben de tam bunu sordum aslında;
Hem gemi bu denli azıya alıp, hem de ne gerek vardı, "CHP medyası, aydınları arkadan geliyor Dönüşümünü yakalayan bir aydın sınıfına ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?" Diye kıvrım kıvrım kıvranmak yerine, yekten "Benimle de helalleşecek misiniz" deyiverseydi keşke!
Veya daha iyisi;
"Beni al, beni al; onları alma! Yandaşlık yapamazlar sana bu kafayla; gelmekte olan iktidarda" dese…
Cuk otururdu cüretine!
Nihal Hanım''ın isyanı…
Nihal Bengisu Karaca, 17 Kasım 2021 tarihli yazısında aynen şu ifadeleri kullanmış ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu''nun "tabanının çok ilerisinde" olduğunu savunmuştu:
"Kılıçdaroğlu benim epeydir saygıdeğer bulduğum bir çabayla partisini dönüştürdü. Ama dönüşümü taşıma konusunda hep tek başına oldu."
Karaca, Habertürk''teki Kılıçdaroğlu yayını sırasında, acaba, dün birçok medya sitesinin iddia ettiği gibi Alçı''nın uzun konuşmasından mı rahatsızlık duydu, yoksa Alçı''nın kendi yüksek analizi gibi dillendirdiği cümlelerin, bir gün önce yayınlanan kendi yazısındakilerle, neredeyse birebir aynı olmasından mı?
Genco Erkal''ı da böyle savunur musunuz
Gazeteci Müyesser Yıldız, hakkında "Benim üzüntüm PKK seviciliğin değil, devlet gömleği giymiş pespayelerle iş tutmandır" diye tivit atan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu''ya açtığı 1 TL''lik manevi tazminat davasını kazandı.
Soylu''nun avukatı, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Üyesi de olan Uğur Kızılca''ydı.
Kızılca''nın, savunmasının bir yerinde, "Soylu''nun paylaşımının hakaret değil eleştiri mahiyetinde olduğu, tanınmış bir gazeteci olan Müyesser Yıldız''ın da eleştirilere katlanma yükümlülüğü bulunduğu" yönünde ifadeler kullandığını okuyunca merak ettim, acaba bu "ölçü"yü, külliyedeki görevinin de yüklediği sorumlulukla, "yağmur gibi" açılan "Cumhurbaşkanı''na hakaret" davaları için de ortaya koyuyor mu?
Misal…
Bir avukat olarak, "Cumhurbaşkanı''nın diplomasını sorguladığı, kaç çocuk yapılacağına karışmamasını istediği, Ayder Yaylası''ndaki yapılaşma girişimine karşı çıktığı ve "Türk tipi başkanlık sistemi"ni eleştirdiği gerekçesiyle yargılandığını" söyleyen tiyatro duayeni Genco Erkal''ı da savunur mu mesela kendisi; aynı yaklaşımla?