Dr. Cüneyt Mengü
Tarihte üç yıl önce bugün, Irak'ın ikinci büyük şehri Musul'un yanı sıra Selahaddin, Anbar ve Bakuba gibi vilayetler, Irak ordusunun kaçışıyla Suriye'de bulunan sözde Irak Şam İslam Devleti olarak anılan DEAŞ terör örgütü tarafından işgal edildi. Benzer kaçış Kerkük'te yaşandı ve şehir KYB'ye terk edildi.
Böylece DEAŞ'ın işgal ettiği Suriye topraklarının %35'i, Irak'a da girmesiyle toprakların %41'ini kontrolü altına almıştır. Bu fiili durumun ardından bu varlığın ne zamana kadar devam edeceği hakkında siyasetçiler ve uluslararası düşünce merkezleri tarafından ileri sürülen görüşler arasında en fazla 1 yıl devam edeceğine karşılık çoğunlukla 3 ve hatta 5-10 yıldan fazla devam edeceğini ifade edenler de vardır.
O tarihlerde kaleme aldığım bir yazıda; DEAŞ operasyonlarının ana hedefinin başta Irak ve Suriye'nin fiilen ve resmen bölünmesi, İslamofobi, Türkmenleri göçe zorlamak ve dirençlerini kırmak olduğu yer almıştır.
DEAŞ'ın sayılarıyla ilgili kimilerine göre 10 Bin ve hatta 30-50 Bin diyenler de var. Gerçek sayı Telafer, Deyrizor, Musul ve Rakka operasyonları tamamlandıktan sonra ortaya çıkabilir. Diğer taraftan DEAŞ'ın sahip olduğu coğrafi bilgiyle birlikte kullandıkları güçlü sosyal medya ve üstün teknoloji imkanları da bilinen bir gerçektir. DEAŞ'ın; geçen yılın ortalarından beri gerek Irak ordusuyla Haşdi Şabi'ye gerek Suriye'de SDG'ye ABD'nin sağladığı hava bombardımanı desteğiyle uğradığı hezimetler sonucu "kalıcıyız ve genişliyoruz" sloganı geçerliliğini kaybetmiştir.
Böylece şimdi de iki tehlikeyle karşı karşıyayız. İlki Rakka ve Musul temizlendikten sonra örgütün küçük parçalara bölünerek yeraltına inip patronları tarafından kullanılacağı ihtimal dahilindedir. İkincisi ise Irak ve Suriye'de paylaşım senaryosunun da devreye girmesidir. DEAŞ'ın bugünkü durumu incelendiğinde; Musul'un tamamına yakın bir bölümü kurtarıldı. DEAŞ burada %10'luk bir toprak parçası üzerinde Iraklıları kalkan olarak kullanıp direnmeye devam etmektedir. Birkaç gün önce kalkan olarak kullanılan onlarca Iraklının hayatlarını kaybetmeleri hukuksal yönden ciddi tartışmalara yol açmıştır. Katkısız Türkmen şehri Telafer'in kurtarılması ve kim tarafından yönetileceği de kolay olmayacaktır.
Bilindiği gibi Sehl Neynova, Sincar ve Mahmur gibi yerleşim merkezleri çarpışmadan ya da göstermelik çarpışmalar sonucu biri KDP'ye diğeri PKK'ya teslim edilmiştir. Suriye'deyse Tel Abyat, Kobani, Menbiç ve Afrin gibi yerleşim merkezleri aynen Irak'ta olduğu gibi Amerikan hava desteğiyle PYD-YPG ve SDG'ye teslim edilmiştir.
Şimdi Irak'ta Kerkük'ün burnunun dibinde Havice ve Selahaddin'de Şırgat ve Hemrin dağlarının halen neden temizlenmediğinin yanıtı hedef halinde olan Türkmenlere yönelik bir planın parçası mıdır?
Şayet DEAŞ'la ilgili ileri sürülen sayılar gerçekse en büyük savaş Rakka ve Deyrizor'da yaşanacaktır. Yoksa Amerikalılar tarafından sürdürülen savaş SDG'ye meşruiyet kazandırma operasyonu mu olacak? Rakka ve Sincar için çoğunluğu Kürtlerden oluşan bir meclis kuruldu. Yani Kuzey Irak'ta Sincar ve tüm Kuzey Suriye'yi kapsayan kantonlar zincirinin oluşması senaryonun devamıdır.
IKBY Başkanı Barzani'nin 25 Eylül tarihinde bağımsızlık için yapılacak referanduma Kerkük'ü de dahil etmesi yalnız Irak ve Türkiye'de değil uluslararası camiada da kabul görmemesine rağmen Amerikan düşünce kuruluşlarının Irak ve Suriye için federal değil de konfederal bir yapıdan söz etmeleri tesadüfi değildir. Referandumun yapılıp yapılmaması Rakka ve Musul operasyonları tamamlandıktan sonra ABD'nin vereceği karara göre olacağı kanaatindeyim. Ancak Rakka ve Telafer'in yönetiminin kimin tarafından yapılacağının kararı zor olacaktır.
Rusya Suriye'de istediğini elde ettiği için Türkiye ve PYD-YPG-PKK'yla iyi ilişkiler içerisindedir. Afrin'de halen Rus bayrakları dalgalanmaktadır. Türkiye Fırat Kalkanı sayesinde Suriye denkleminde yer almaktadır. Esad rejimi de Rakka için çatışmaktadır. Netice itibariyle Rakka Musul operasyonları tamamlandıktan sonra da bölgede sıkıntılar ve tehlikeler devam edecektir.