Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (BDDK), cuma günü TL ticari kredilere ilişkin yeni koşullar açıklamış; döviz varlıklarının TL karşılığı 15 milyon TL''yi aşmayan şirketlere kredi kullanım durumunda döviz varlıklarını 15 milyon TL üzerine çıkarmama şartı getirmişti. 15 milyon TL üzeri döviz nakdi varlığı bulunan şirketlerin ise bu varlığı aktifinin ya da satış hasılatının yüzde 10''unu aşması durumunda yeni nakdi TL ticari kredi kullanamayacağı belirtilmişti.
ANKA’nın haberine göre; Davutoğlu, bu akşam parti ve kişisel sosyal medya hesaplarından BDDK’nın bu kararı ile ilgili olarak açıklama yaptı.
Davutoğlu şunları söyledi:
“Hafta sonu BDDK’nın aldığı ve dün gece panik halinde yapılan bir açıklama ile yumuşatmaya çalıştığı ama başaramadığı karar teknik boyutunun ötesinde ekonomi-politik bir makas değişiminin işaretidir. Enflasyon, işsizlik, risk primi, faiz ve kur verilerinde Türkiye’yi 2001 ekonomik krizi günlerine ve doksanlı yıllara götüren iktidar bu kararla Özal öncesi yetmişli yıllara geri dönmenin kapısını aralamaktadır. İktidar bir taraftan bu karar ile üç itirafta bulunuyor, diğer tarafta kara hem de kapkara bir senaryonun altyapısını hazırlıyor. Birinci itiraf, hükümetin elindeki döviz rezervlerini tükettiği ve şirketleri döviz satmaya zorlayarak açığı kapatmaya çalıştığı gerçeğidir. İkinci itiraf, serbest piyasa ve kambiyo sisteminin doğal işleyişi içinde denizi tükettiklerinin itirafıdır. Üçüncüsü ise, tasarruf aracı olma niteliğini zaten kaybetmiş olan TL’nin uluslararası değiş tokuş değerinin de bitmekte olduğu ve ancak kapalı bir sistem içinde tutularak ulusal para birimi niteliğini koruyabileceği itirafıdır.
“ÖZÜNDE SANSÜR NİTELİĞİ TAŞIYAN DEZENFORMASYON YASASI İÇE KAPANMA AÇISINDAN BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN ADIMLARDIR"
Kara, kapkara senaryo ise Türkiye’nin hem ekonomik hem de siyasal olarak dünyadan koparak kendi içine kapanmasıdır. Kapalı ekonomik sistemlerle otoriter rejim birbirini tamamlayan bir ekonomi-politik sistem tercihidir. Ülke içine kapanıp, ulusal para birimi ile geçimini temin eden kitlelerin elindeki para ile dünyaya açılma imkanı kalmayınca kendini yeniden üreten otoriter sistem mekanizması işlemeye başlar. Ekonomi alanındaki cari açık, bütçe açığı, arz-talep açığı siyasal alandaki özgürlükler, demokrasi ve hukuk açığı ile bütünleşince bütün bu ekonomi-politik açıklar geçen yüzyılda çok kullanılan ‘Türk’ün Türk’e propagandası’ ile kapatılmaya çalışılır. Başka bir deyişle yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek kur ‘yüksek hamaset’, ‘yüksek gerilim’ ve ‘yüksek yasaklar’ ile örtülmeye çalışılır. Ekonomide son atılan adımlar ile TBMM gündemindeki özünde sansür niteliği taşıyan dezenformasyon yasası içe kapanma açısından birbirini tamamlayan adımlardır. Türkiye seçim ortamına girerken 70’li ve 90’lı yıllarda içine girdiği böylesi bir kara tünele tekrar sokulmak istenmektedir.
“SERMAYE KONTROLÜ DEDİĞİNİZ ŞEY AÇIKÇA İÇE KAPANMAKTIR”
Bunlar hiç yaşamadığımız şeyler değil. Türkiye bu vahamet dönemlerini, bu kabusları daha önce de yaşadı. 1980’lerin sonundan beri kimin aklına gelirdi ki, bir gün bazı çılgınlar çıkıp, ‘Elinde dövizi olan firma Türk lirası kredi kullanamaz’ diyecek. Sermaye kontrolü dediğiniz şey açıkça içe kapanmaktır. Dünyadan kopmaktır. Rekabeti bitirmek ve kendi elinle, kendi şirketlerine kaybettirmektir. Dahası, tıpkı ‘nass var’ deyip dünyanın en faizci hükümeti olmak gibi, bu da sakat bir zihniyetin uzantısıdır! Hukuk, demokrasi, adalet ve merhamet taleplerini baskılayıp toplumu var olana razı kılmak neyse bu da odur. Toplumu niteliksizliğe ve çaresizliğe mahkum etmektir. Dün Doktorlara ‘giderse gitsinler’ diyen bu iktidar, bugün de aynı sözü şirketlere söylemektedir. Açıkça, ‘Giderlerse gitsinler’ demektir. Bu hükümet, akıl ve mantık kurallarına karşı mücadeleye devam edecek, ama faturayı bütün bir millet ödeyecek.
“ÜLKEYİ 1970''LERE DÖNDÜRÜYORLAR”
‘Şirketler döviz satsın’ demekle yetinseler iyi. O şirketlerin hesaplarında 1 milyon dolar bile tutmalarına tahammül edemez hale düştü bu iktidar. Artık her attıkları adım, piyasaları daha da sıkboğaz edecek. ‘Yeni ekonomi modeli, Çin Modeli, şu bu’ diye diye ülkeyi 1970''lere döndürüyorlar. ‘TL’nin değeri düşük olursa büyüme, istihdam ve ihracat artar’ kafasıyla milleti inim inim inlettiler. Bir umut, soluk alacak, gün ışığı görecek bir alan bırakmadılar. Şimdi de hal diliyle şirketlere ‘gelecekte yapacağınız ithalatı erkenden yapın, parayı da sistem dışına çıkarın’ demiş oluyorlar. Oysa, nakit dövizi olan şirketler, bu dövizleri, vadesi gelecek dış borçlarına karşı, yapacakları ithalat ödemelerine ilişkin kur riskini yönetmek için tutuyorlar. Yani şirketler halk tabiriyle hükümete ‘onun yeri var’ demiş oluyorlar. Evet, o dövizlerin yeri var. Ve sen müdahale ettikçe, kafana göre ayarlama yaptıkça, piyasadaki artçı depremleri dinamitle tetiklemiş oluyorsun.
“HÜKÜMETTEN VE BDDK’DAN BU SORULARIMIZ İÇİN CEVAP BEKLİYORUZ”
BDDK’nın son kararıyla ilgili olarak şu soruların cevabını bekliyoruz;
- 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 93. maddesi böyle bir karara dayanak oluşturabilir mi? Bu durum açıkça bir yetki aşımı oluşturmak değil midir?
- Şirketler döviz varlıklarını bilanço dışına taşırsa takip etmek zorlaşmaz mı?
- Bu karar sonrası şirketler nakit döviz talep ederse ne olacak? B planınız var mı?
- Bu kadar yüksek dış ticaret açığı ve döviz borcu varken sadece şirketleri zorlayarak ne kadar vakit kazanacaksınız?
- Yabancı Para varlık sahibi olmak gerekçe gösterilerek krediye ulaşım yasağının dünyada başka bir örneği var mı?
- Küçük yatırımcının sisteme olan güvenini iyice bitirecek olan bu kararın olası sonuçlarına dair en ufak bir fikriniz var mı?
Hükümetten ve BDDK’dan bu sorularımız için cevap bekliyoruz. Şayet bu konuda kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yapılmazsa ‘Hak Arama Hürriyetimizi’ kullanarak her türlü hukuk yoluna müracaat edeceğiz.
Siz ne yaparsanız yapın biz bu geminin batmasına asla izin vermeyeceğiz, çünkü bu gemi sadece bugün siyaset yapanlara değil gelecek nesillere de aittir. Gelecek nesillerin sermayesini tüketmenize asla rıza göstermeyeceğiz. Bu kararlı duruşla geçtiğimiz hafta Parti Başkanlık Kurulu’nda aldığımız kararla erken seçim çağrısı için ‘Geçim için Seçim’ sloganıyla ülke çapında bir imza kampanyası başlatıyoruz. Unutmayalım: ‘Sandık Gelecektir’.”