Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Davalar sonuçlandı da benim mi haberim yok?

Dostlar, lütfen bana yardımcı olun. Ülkeden bir ay uzak kalınca bazı haberleri kaçırmış olabilirim. Haberlerden biri Ergenekon davası, biri de balyoz davası. Kore’den döndükten sonra gazetelere bakıyorum, televizyonları dinliyorum ve “acaba” diyorum; “davalar sonuçlandı da ben duymadım mı?” Çünkü neredeyse bütün gördüğüm haberler, okuduğum yazarlar, dinlediğim yorumcular, bu davaların sanıklarından  “suçları sabit olmuş mahkûm” gibi bahsediyorlar. Siyasetçisi, yorumcusu, gazetecisi... Hem de büyük bir rahatlıkla ve müthiş bir inanmışlıkla. Şüpheye düşmekte haksız mıyım? Öyle ya, benim bildiğim hukuk ilkelerine göre davalar sonuçlanmamış ve yargılananlar hüküm giymemişse, suçları varsa bile sabit olmamış demektir; yani onlar mahkûm (hüküm giymiş, haklarında yargı kararı verilmiş) değil sanıktırlar. Doğrusu   “sanık” kelimesinden de şüphelenmeye başladım. Acaba bu yeni sayılabilecek kelimenin anlamı zihinlerde tam oturmadı mı? Yani bazı kimseler “sanık” kelimesinin  “mahkûm” demek olduğunu mu zannediyorlar? “Sanık” yerine “zanlı” desek belki daha iyi olacak. Yani yargılananların suçlu olduğuna dair henüz sadece bir “zan” var. Ancak mahkeme tarafından “suçlu” olduklarına karar verilirse “zan” yerine  “hüküm”  kaim olacak. Tabiî bunları mahkemelerin  “bağımsız” olduklarını farz ederek söylüyorum.
Yargıyı, yargının bağımsızlığını konuşurken benim saf aklıma yine bir takım sorular takılıyor. Zanlılardan suçları sabit olmuş mahkûmlar gibi bahsetmenin kanunlarımızda bir müeyyidesi yok mu? Yani siyasetçiler, gazeteciler, devam etmekte olan davalar hakkında hüküm verebilirler mi? Yetkili bir takım kişilerin hüküm ifade eden sözleri  “yargıyı etkilemek” sayılmıyor mu? Bu durum bir takım müeyyidelere bağlanmışsa bunları uygulamakla görevli olanlar kim? Ben savcılar diye biliyorum. Yoksa bir ay içinde bu müeyyidelerle de ilgili kanun değişiklikleri filan mı oldu? Öyle ya, ver önergeyi, kaldır parmakları, kanun değişiversin. Belki de kanunlar değişti; “filan filan makamlarda bulunan yetkililer, yargılananlar hakkında hüküm verebilirler; hatta filan gazeteciler de hüküm verebilirler” şeklinde kanunlar çıktı, kim bilir? Hatta kanunların gerekçesinde “yetkililer ve bir takım uzman gazeteciler bir an önce hüküm versin ki davalar uzayıp da adalet zedelenmesin” gibi cümleler de yer aldı; kim bilir? Evet dostlar, lütfen bana yardımcı olun; çünkü değişikliklerden uzak yaşayınca insan kendisini pek saf hissediyor doğrusu.
Saf zihnime takılan sorular bitmiyor ki!.. Diyelim ki bir suç isnadıyla savcı beni göz altına aldı, sorguladı ve tutuklanmam için nöbetçi mahkemeye sevk etti. Nöbetçi hâkim tutuklanıp tutuklanmamam konusunda karar verecek. Fakat savcı, filan kanunun filan maddesine göre suçumu gizlemek ve bana söylememek hakkına sahip. Bu sebeple suçum da bana söylenmedi. Nöbetçi hâkim benden savunmamı istediği zaman ben kendimi nasıl savunacağım? Her hâlde cinlerden yardım isteyeceğim. Onlar da yardım etmezse hâkime “bildiğiniz gibi yapın” diyeceğim; o da her şeyi çok iyi bildiği için kararını verecek. Haa, bir de şu var; savcı suçumu bana söylemiyor; basına açıklamıyor ama çok yetkili birileri bana isnat edilen suçu biliyor ve meydanlarda herkese söylüyor. Allah Allah!.. Bunlar beraber mi çalışıyorlar; yoksa “iyi saatte olsunlar”  aralarında irtibat mı kuruyor?
Benim zihnim iyice saflaştı ya, bu yazıyı yazmadan önce derdimi anlattığım bazı dostlar bana “yahu, bu kadar da saflık olur mu?” diyorlar; “haydi bir ay burada yoktun; daha önce de memlekette değil miydin? Bu söylediklerinin hiçbiri yeni değil ki... Kaç yıldır bu dediklerin oluyor...” Dostlarımın dedikleri doğruysa işte bu daha tehlikeli aziz okuyucular. Öyle ya, ben bir aylık Kore seyahatim sırasında bir takım haberleri kaçırdığımı zannediyordum. Meğer ben buradayken de aynı şeyler oluyormuş. O zaman gerçekten benim için daha tehlikeli ve daha vahim bir durum var. Belki olanları idrak etmemişim; yani bir algılama sorunu yaşıyorum. Belki de hafıza kaybına uğramışım. Eğer öyleyse Kore seyahati bana yaramış demektir. Hiç olmazsa şimdi olanları fark ediyorum ve sorguluyorum. Algılama ve hafıza melekelerim yerine gelmiş demek ki.

Yazarın Diğer Yazıları