Darbecileri yargılamak ve mertlik
Yiğitlik diye yazdım, anlamadılar. Mertlik dersem belki anlarlar. Türkçe Sözlük’te “mert” kelimesinin karşısında “yiğit” yazıyor. “Yiğit” in karşısında ise şunlar yazılı: “Güçlü, yürekli, kahraman, alp; gözüpek, düşüncelerini açıkça söylemekten çekinmeyen; delikanlı, genç erkek.”
Sözlüklerimizde “mert olmayan” anlamında bir de “namert” var. Bunu da düşünürsek mert ve mertlik kelimelerinin anlam ve çağrışımları daha iyi anlaşılır.
Düşenin, elinde güç ve iktidar olmayanın ardından davul çalmak mertlik değildir. Arenaların seyirci koltuklarına oturup canhıraş çığlıklarla “öldür” diye bağırarak başparmakları aşağı döndürmenin ise mertlikle hiç ilgisi yoktur.
Mertlik, olay sırasında dik durmak, karşı durmak, baş eğmemektir. Mamak’taki işkencelere karşı başını eğmeyen yiğitleri hatırlıyorum. Mamak mahkemelerinde onların dik duruşlarını çok seyrettim. Hele mahkeme heyeti ilk defa içeri girerken hep birden ayağa kalkıp İstiklal Marşı’nı bir söyleyişleri vardı ki!.. Tam bir yiğitlik destanı idi. Bugünküler! Yoksa siz onların çocukları değil misiniz?
Darbelere hemen teslim olanlar, darbecilerin zorladığı kararlara imza atanlar, el etek ovuşturanlar, başını kaldırıp “Siz de kim oluyorsunuz?” diyemeyenler, hatta “-Yaşasın, -Kim yaşasın? -Darbe yapan” diye nara atanlar... Şimdi dilli zurnalarla meydanlara toplanmış hora tepiyorlar. Başparmaklar yeri gösteriyor: Darbecilere ölüm!..
Birileri darbe yapmak için örgüt kurmuş. Sen de iktidarsın. Örgüt kurulup toplantılar yapmaya başladığı zaman yakalayıp mahkemeye versene. Gücün mü yok, yiğit mi değilsin? Yoksa iktidardasın ama hiçbir şeyden haberin mi yok? Yoksa her şey sahte mi? Örgütçüler emekli olmuş ya, vur vurabildiğin kadar. Vallahi yiğitlik dediğin böyle olur!
Bakın ben size, darbeciye karşı nasıl tavır alınır ve darbeci nasıl yargılanır, anlatayım.
Tarih 22 Şubat 1962. Kara Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir, CHP-AP koalisyonundan memnun değildir. 20 Şubat’ta bazı subayların göz altına alınması ve orduda istediği tayinlerin yapılmaması üzerine bir kısım birliklerle ve Kara Harp Okulu öğrencileriyle darbe yapar. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı ve TBMM Taburu isyancıların buyruğundadır. Aydemir, TBMM’nin kapatılmasını, göz altıların kaldırılmasını, hoşlanmadığı tayinlerin durdurulmasını ister. Başbakan İsmet İnönü, taleplerin hiçbirini kabul etmez. Neticede Aydemir ve arkadaşları isyandan vazgeçmek zorunda kalırlar ve hükümet tarafından ordudan atılırlar. İşte bu kadar!
Bir başka tarih: 21 Mayıs 1963. Yine Talat Aydemir ve arkadaşları ve Kara Harp Okulu öğrencileri. Darbeciler Ankara Radyo Evi’ni de ele geçirmişler ve ihtilal bildirisini okumuşlardır. Bildiride idareye el konulduğu, Meclisin feshedildiği ve partilerin kapatıldığı ilan edilmiştir. Ankara sokaklarında çatışmalar vardır. Ona yakın ölü, 25 kadar yaralı. Neticede 28. Tümen Komutanı Yarbay Ali Elverdi, radyo evini basarak duruma hâkim olur ve isyan bastırılır. İşte bu kadar!
Şimdi bir de yargılamaya bakalım. 22 Mayıs 1963’te hükümet Ankara, İstanbul ve İzmir’de sıkıyönetim ilan eder. Mamak’ta kurulan 1 Nu.lu Sıkıyönetim Mahkemesi 151 subayı yargılar ve üç ay içinde kararını açıklar: 7 idam (sadece ikisi infaz edildi), birçok ağır hapis ve 45 beraat. Alparslan Türkeş ve Muzaffer Özdağ gibi darbeyle ilgisi olmayanlar da tutuklanmıştır ama sadece dört ay hapiste kalmışlar, yargılanmışlar ve beraat etmişlerdir. Harp Okulu’nda kurulan 2 Nu.lu Sıkıyönetim Mahkemesi de 1459 Harbiyeliyi yargılamış ve o da üç ay içinde kararını vermiştir: 75 öğrenciye 4 yıl hapis cezası. Kalan öğrenciler için üniversitelerde ek kontenjanlar hazırlanmış ve bir çoğu üniversitelere girerek alanlarında başarılı kimseler olmuşlardır.
İşte darbeler karşısında alınacak tavır ve işte darbecileri yargılamak. Demek ki darbeler bastırılabiliyormuş ve demek ki darbeciler de isyanlarının hemen akabinde ve üç ayda yargılanabiliyormuş.