Darbe itirafı

Manşetler veriyor coşkuyu:

"Başkanlık Kongresi", "Başkanlık Yürüyüşü", "Yıldırım Başkanlık", "Başkanlığa Taşıyacak"

Keza köşe yazarları:

"AKP'li" Abdülkadi Selvi'ye göre "Fiili olarak 'Partili Cumhurbaşkanlığı'na geçildiğinin resmiydi" AKP Kongresi; böyle yazdı Hürriyet'te.

Serpil Çevikcan Milliyet'te "Dünkü kongrenin adı başkanlık kongresidir" dedi.

Okay Gönensin Vatan'da "Başkanlık sisteminin fiilen sağlamlaşması bu kongreyle sağlanmıştır" dedi.

Nuh Albayrak Star'da "Liderlik de Başkanlık da tescillendi" dedi.

İbrahim Karagül Yeni Şafak'ta "Türkiye devrimi dediğimiz şey sadece duble yollar, köprüler, havaalanları, çılgın projeler, millet-devlet yakınlaşması, dışarıda daha geniş coğrafya ile ortak alanların yeniden keşfedilmesiyle sınırlı değildir. (…) Türkiye devrimi aslında yeni bir kuruluş, yeni bir toplumsal sözleşme, kurumların yeniden biçimlendirilmesi demektir. Yeni Türkiye bu yüzden sadece bir söylem değildir" dedi ve Binali Yıldırım'ın misyonunun Türkiye'yi "Başkanlığa geçirmek" olduğunun kalın kalın altını çizdi.

Peki -yandaş yoldaş fark etmez- az buçuk akıl sahibi herkesin tespit ettiği bu "durum" bir suç işlendiğine işaret etmiyor mu aynı zamanda?

Aptal yerine konma pahasına sormaya devam edeceğim, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu savunan herkesten de sormasını, sorgulamasını isteyeceğim tekrar tekrar;

Çünkü "suç işleniyor" olduğu benim iddiam değil önceki gün itibarıyla Binali Yıldırım'ın itirafı aynı zamanda. AKP Kongresi'nde dedi ki:

- Bugün yapmamız gereken en önemli iş fiili durumu yasal hale getirmek!

Ne demek bu?

Biz "yasal olmayan bir filli durum yarattık" demek değil mi?

"Yasal olmayan" nedir?

Yasadışı.

Suç yani.

Öyle eften püften bir suçtan da bahsetmiyoruz; devletin idari sisteminin, yönetimin biçiminin değiştirilmesinden söz ediyorlar;

Mevcut anayasal düzeni değiştirmekten; bir tür -adını siz koyun- "darbe"den yani!

İdrakinde zorlandığım husus şu:

Türk Ceza Kanunu; "Anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı suçlar"ı, hem de "ağırlaştırılmış müebbet" cezası öngörerek düzenlemiyor mu?

Diyeceksiniz ki "cebir" yok, "şiddet" yok…

İyi de Davutoğlu'nun dünkü konuşmasından "demokratik yollarla değiştiği" sonucu da çıkmıyor herhalde!

Ayrıca…

Hukuki kılıf uydurulamamıştır ama karşı koyulamaz bir toplumsal talep vardır; "hukuk devleti"nde hiçbir manası yok ama velev ki böyle bir meşruiyet alanı olduğunu varsayıyor diyelim.

Aydın Ünal -ki halihazırda AKP milletvekili kendisi- dün Yeni Şafak'ta bu sistem değişikliğini izah ederken "150 yıllık özlemin giderildiği"ni haber veri.

Hesap basit:

2016-150=1866

Osmanlı İmparatorluğu'nun "dağılma" dönemi!

İsyanlar, maliyenin iflası, Ermeni meselesinin ortaya çıkışı, toprak kayıpları…

Sonrası Rus işgali, Tarblusgarp, Balkan Savaşları, Dünya Savaşı filan derken;

El Fatiha!

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bu değirmeye oy taşıyacağına sahiden de inanan varsa…

O kadar da değil; her şey bir yana milletin genleri izin vermez buna!

*

Kadın olmasından başka "mahsur(!)" yok mu

Fatma Betül Sayan Kaya AKP İstanbul Milletvekili. 1973 doğumlu. Eğitimi "kaliteli"; önce burslu girdiği Bilkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Bölümü'nü şeref listesinde, ardından da İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ni yine başarılı bir dereceyle bitirmiş.

"Teşkilat"tan; çekirdekten yetişip önce AR-GE sonra da Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı'na kadar yükselmiş AKP'de. Siyasi geçmişinde, bugün böyle "parlıyor" olmasındaki etkisi göz ardı edilemeyecek bir "Tayyip Erdoğan'a danışmanlık" dönemi var.

Ve şimdi… Bugün açıklanması beklenen Yeni Bakanlar Kurulu'nda "Dışişleri Bakanı" olabileceği ihtimalinden söz ediliyor.

Bu "Ankara Kulisi" medyaya düşer düşmez Sayan tek bir nedenle dikkatleri çekti:

- Olursa Çiller'den sonraki ilk kadın Dışişleri Bakanı olacak!

Ha bir de -hâlâ- "dışişlerinde başörtüsü" üzerine deriiiiiiiiin(!) değerlendirmeler duydum!

Yahu şifa niyetine bir kişi de mi sormaz arkadaş:

- Tamam iyi güzel hem mühendis, hem doktor da "Dışişleri" ne alaka?

Beğenin beğenmeyin ama AKP'nin dışişleri bakanlarını şöyle bir gözünüzün önünden geçirin;

Mevlüt Çavuşoğlu "Siyasal"dandı…

Feridun Sinirlioğlu yine Siyasal/Uluslararası İlişkiler kökenli…

Ahmet Davutoğlu keza bu işin "hoca"sı…

Ali Babacan Endüstri Mühendisiydi, ama o da "uluslararası organizasyon ve iş idaresi"nde uzmanlaşmıştı.

Devam…

Abdullah Gül iktisaçı…

Yaşar Yakış diplomat, yani zaten "monşerler dünyasının içinden" gelmiş biriydi.

Dışişleri gibi stratejik bir bakanlık söz konusuyken Fatma Betül Sayan Kaya'nın "kadın" yahut "başörtülü" olmasından çok daha önemli-öncelikli olması gereken başka bir mahsur(!) yok mu sizce özgeçmişinde;

-Başarılı dahi olsa- mesleki formasyonlarının bu misyonla alakasızlığı mesela!?

Bisikletten bozma bir motorsiklet kullanırken bile ehliyet soruluyor da; "stratejik çukur"a batmış çarpan etisiyle devasalaşma potansiyeline sahip bir ülkeyi oradan düze çıkarıp sonra da tez vakitte kanatlandırması gereken kişinin ehliyetsizliği değil cinsiyeti mevzu oluyor…

Ah liyakat;

Geldiysen çığlık at!

*

GÜNÜN SORUSU

Bir günce önce yazılı mesajı bile esas duruşta dinlenmiş, hâşâ tanrılaştığı konuşulan bir "lider" hemen bir gün sonra, dünya liderlerine yapacağı konuşmayı dinlemeye bir tek dünya lideri dahi gelmediği için onların bir nevi kalem memurlarıyla muhatap olmak durumunda kaldığında ne hisseder acaba?

Yazarın Diğer Yazıları