"Darbe başarılı olsaydı..."
Fakat, darbe sahiden başarılı olsaydı... Şuna eminim ki, herkes FETÖ'cüyüm diyerek ortalara dökülecekti. FETÖ'cü olmadığı bilinen gazeteciler tutuklanacaktı...
Yukarıdaki cümleler bana ait değil. 07 Eylül tarihinde Rauf Tamer yazmış. Yazı büyük bir ihtimalle, Yeniçağ'ın ülkücü gazetecileri Adnan İslamoğulları, Servet Avcı ve Yavuz Selim Demirağ gözaltına alınmadan ve Kürşad Zorlu hakkında gözaltı kararı çıkarılmadan önce kaleme alınmış. Veee tam isabet! Sanki darbe sahiden başarılı olmuş, FETÖ'cü olmadığı bilinen gazeteciler gözaltına alınmıştır. Şimdi, FETÖ'cülerle mücadele ettiklerini ileri sürenler hakkında ne düşünelim istersiniz?
Geliniz, bir mantık yürütelim.
B, A'ya karşı mücadele ediyor. Aynı B, C tarafından gözaltına alınıyor.
Bu durumda C hakkında verilecek hüküm nedir?
Üç ihtimal var:
1) C = A'dır.
2) C, A'nın dostudur.
3) C, ahmaktır.
Klavyenin tuşlarına bir hâl oldu aziz okuyucular. Ben "otların rengi yeşil olur" diye yazmak istiyordum. Tuşlar isyanlarda. Önce mantık diye, sonra da Kanuni'nin şiiri diye tutturdular: "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." "Ne var?" diyorum; "olmaya devlet..." diye devam ediyorlar. Anladım, yani demek istiyorsunuz ki o mısrada "devlet" kelimesi "şans, talih" anlamında kullanılmıştır. Tıpkı 'devlet kuşu' deyiminde olduğu gibi... Bu defa da ben "devlet kuşu" dedikçe tuşlar "turşu turşu" diye bağırmaya başlamaz mı? "Ne turşusu?" diyorum; "onun suratı turşu satıyor"muş. "Kimin?" diyorum; "onun"dan başka cevap yok. Sonunda kızıyorum. "Bir kere 'suratı turşu satmak' denmez, 'sirke satmak' denir." diye itiraz ediyorum ve devam ediyorum: "Denizin rengi mavi, yıldızlar semavi, gençlerin gönlü hevayi; baksana etraf güllük gülistanlık..." Tuşlar çıldırıyor: "Nerede güllük gülistanlık? Baksana her taraf bahçelik bostanlık..."
Hasbünallah ve ni'mel-vekil!... "Turşu turşu" diye bağıran şu tuşu kırmalı mı, ne yapmalı? İyisi mi ben yine ottan böcekten bir şeyler yazayım. Tuşlar yine isyanlarda: "Dikkat, böcek!..." "Ne oldu yine; işte ot böcek..." demeye çalışırken "Gördün mü, diyorlar; o böcek dediğin her yere girer; odalara, çantalara..."
Peki ne yapmalı, ne yazmalı? "Millî içkimiz ayran, markası Doyuran olmalı. İçkileri bir güzel liste yapmalı, en başa da ayranı koymalı. Buna ne diyorsunuz tuşlar?" Yine "olmaz" diye tutturmazlar mı? "Niye olmazmış?" "Liste" diyormuşum; "Ne var listede canım?" "E hocam bilmiyor musun bir genel merkez vardı; orada bir liste hazırlanıyordu; kimse mağdur olmasın, kurunun yanında yaş da yanmasın diye." "Tamam, ne alaka?" "Ne alaka olur mu hocam? Meğer liste mağdurlar için değil de içeri alınacaklar için hazırlanıyormuş."
Yok canım! Bu tuşlar benden de evhamlı oldular. Kurtulmalıyım tuşların vesayetinden. Hay Allah, "hâkimiyetinden" diyecektim. Tuşların oyunu mu, parmaklarımın oyunu mu bilemedim. En iyisi ben "otlar yeşil olur, Ankara'nın yazları sıcak, kışları soğuk olur..." gibi bir şeylerle yazıya devam edeyim: "Eylül sabahları örgütler devlet, devlet örgüt olur..." Tuşlar mı girdi yine araya; en iyisi yalvarmalı Mevla'ya.