"Daha ne kadar eğileceksin"

İlk bölümüyle, "aslında ne olduğunu" anlama-dinleme alışkanlığı olmayan "öfkeli kalabalığın" linçine maruz kaldıktan sonra dikkatimi çekti Vatanım Sensin.

"Nedir" diye mesleki bir merakla izledim.

İyi ki izlemişim.

***

Yıllardır, ABD'nin, Amerikan Milliyetçiliği oluşturma, koruma, yaşatma, geliştirmeye dönük örtülü operasyonlarına öykünüp de...

Yıllardır, ABD'nin her TV-sinema yapımına ille de bayrak, ille de haç iliştirilmesine işaret edip, "adamlar yapıyor abi" diye dövündükten sonra...

Giderek kimliksizleşen, giderek büyüyünce "gemisini kurtaran kaptan"dan başka bir şey olmak istemeyen, "adam sendeci" Türkiye toplumu(!)nda aynı duygusal etkiyi yaratabilecek, üstelik bunu safi "kurgu"yla değil kendi tarihi mirasına dayandırarak; misal Türk Kurtuluş Savaşı'yle gerekçelendirecek işlere kulp takma yarışına giriyoruz ya;

Cesaretlendirmeyi denesek ne olur acaba?

Belgesel değil ki "film" çekilen nihayetinde, "TV dizisi"; güzel kızlar, yakışıklı erkekler, -bazen de absürt- aşk hikayeleriyle reytinge oynuyor...

Ekranda bitiş jeneriği akarken, işgalci Yunan subayına aşık olan Türk kızı mı kalıyor aklında, yoksa "vatan haini görünümlü kahraman Türk ajanı Cevdet Albay'ın Kuvayı Milliye'ye silah temini için feda ettikleri" mi? Bu fedakarlığa, gözünü kırpmadan atılmasını sağlayan vatanseverliği mi?

Hangisini kutsuyor?

Ona bak.

"Bak bu Ali. Ali topu attı" diye ders vermez televizyon; subliminal mesajlarla bilinçaltına işler Ali'nin ne yaptığını...

***

Adının anılmaya korkulduğu günler ya bu günler...

En çok izlenen kanalların, en çok izlenmeye aday dizilerinden birinde, Mustafa Kemal'i "Yolun açık olsun Paşam" diye uğurlayan bir Osmanlı subayı görünce, amiyane tabirle gaza geldim galiba; maksadını aştı dizi tanıtımına döndü yazı...

Aslen diyeceğim şu kadardı:

Vatanım Sensin'in son bölümünde, Selanikli Cevdet komutanın küçük kızı Hilal karakterinin, ciğerimize sapladığı o ayaklanışı izlediniz mi?

"Daha ne kadar eğileceksin?" diye soruyordu;

"Oğulların Kafkas Dağlarında soğuktan taş kesildiler...

Eğilmediler.

Çanakkale'de, bir adım geri atmamak için kendilerini sipere bağladılar...

Eğilmediler.

Sen daha ne kadar eğileceksin?

İzmir'in göbeğinde, Allah'ın evinde, gözünün önünde kurşunlandılar...

Eğilmediler.

Sen daha ne kadar eğileceksin?

Şimdi senin yasın tutulmayacak.

Ama onlar, balolar düzenleyecekler.

Senin şehitlerine edilen duaları, onların dans müzikleri bastıracak.

Daha ne kadar eğileceksin?"

***

Ben bu satırları yazdıktan birkaç saat sonra Anıtkabir'de...

Ve muhtemelen, tam da bu duygularla haykırmak istiyor olacağım, öğrenilmiş çaresizliğe mahkûm edilen insanıma:

Sen daha ne kadar eğileceksin?

Bir de...

Ne uğruna?

İhanet sanıyorduk "marifet"miş

-------

TBMM'de kurulan, Darbe Araştırma Komisyonu'nun yaptığı görüşmeler çok öğretici oluyor.

Önceki gün, MİT eski Müsteşarı Emre Taner'in anlatımından öğrendik ki;

Kandil'den gelecek PKK'lı teröristlerin ülkeye "yakalanmadan" girebilmeleri için, sınıra, ayaklarına kadar götürülen mahkeme ve "Örgüte katılmaktan, faaliyetlerinden dolayı pişman değilim. Pişmanlık Yasası'ndan faydalanmak için gelmedim. Ben gerillayım. Önderimiz Öcalan'ın çağrısıyla geldim" diyen katilleri davul-zurna-halayla salıverme rezaletinin yaşandığı "Habur", "ihanet değil"miş!

PKK'lılarla kakara-kikiri flört ikliminde yapılan, "devlet"i temsil eden görevlilerin PKK'lılara alenen "kimi istiyorsanız onu vali, emniyet müdürü, kaymakam yapalım" tavizi verdiği, sonraki "hendek" ayaklanmasında kullanılan "gömülen silahların, bombaların" bilindiği halde göz yumulduğunun ortaya çıktığı "Oslo", "ihanet" değilmiş!

Bu durumda, dönemin Başbakanına "Evet bir Kürt sorunumuz var bunlarla yüzleşmeye hazırız. Kürt sorunu herkesten önce benim sorunumdur" dedirten brifingi vermek ve "Çözüm Süreci"ne iteklemek de "ihanet" olmuyor olmalı ki; yaptılar.

Barzani'yle görüşüp, Türkiye'nin Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunu tanıyacağını vaat etmek "ihanet" olmuyor olmalı ki; yaptılar.

Devletin "Millî İstihbarat" teşkilatının yıldönümünde, "korunmasına" çalıştığı "ulus-devlet"in sonunun geldiğini ilan etmek "ihanet" olmuyor olmalı ki; yaptılar.

Keşke sorsaydı biri kendilerine:

Peki ihanet ne?

"Yabancı düşmanı" mı?

-------

İlk karısı Ivana Trump Çekoslovak...

Onu aldattığı Gabriela Sabatini Arjantinli...

Eski sevgilisi Carla Bruni bir İtalyan-Fransız ortaklığı...

Şimdiki eşi Melania Slovak...

Bir de "yabancı düşmanı" diyorlar Trump'a; ne düşmanı, adam tam bir yabancı aşığı!

Yazarın Diğer Yazıları