Dağınık çil yavruları…
Bir fotoğrafın ve alt yazısının düşündürdükleri bâbındadır bu yazı... 1991 yılında ittifakla meclise girdiğimiz seçimler öncesi Ankara Dedeman otelde verilen bir yemekte çekilmiş bir fotoğraf...
Masada ülkücüler var... Hâşim Akten, Mümtaz'er Türköne, Lütfü Şahsuvaroğlu, Rasim Bölücek, Resul Akay, Ahmet Bilgin ve Naci Bostancı... Pek çoğumuzun bulunduğu bir toplantıdan yalnızca bir fotoğraf karesi...
Ve bir fotoğraf alt yazısı:
"1991'de aynı ocaktan, aynı masadan yedi farklı adrese dağılan kökü bir adresi ayrı mütefekkirler..."
Ülkücü hareketin portre hafızası, sıcak mücâdelenin içinden gelen, hiçbir tarafını oynatmadan artık 60'lı yaşlarını yaşadığı hayatının tamamını Ülkücü hareketin içinde tüketen, güçlü bir mizah ve ironi duygusuna ve zekâsına sahip ve uslûp sahibi dostum İbrahim Sarı yayımladı fotoğrafı sosyal medyada...
Fotoğrafın üst başlığı mânidardı doğrusu:
"Dağınık çil yavruları..."
Fotoğraf altı yazısındaki fazlaca iddialı 'mütefekkir' tanımlaması hâricinde aslında bir dramanın fotoğrafıydı bu...
Siyâsetin sağ cenahında ne kadar parti varsa hepsine insan fideliği vazifesi görmüş, hepsine insan haddehânesi olarak kadro sevkiyâtı yapmış, hemen hepsinin kurmayları arasında yer almış ülkücülerin temsilî dramasıydı fotoğraf...
Gidenlerin pek çoğu gittikleri gibi kalamadılar tabii ki...
Kardeşi şehidimiz olan Mümtaz'er Türköne uzun zaman cemaatin Zaman gazetesinde yazdı ve uzun yıllar AKP iktidarını destekledi. Ülkücü hareketin ve hatta Türkiye Cumhuriyeti devletinin ne kadar kırmızı çizgisi varsa üzerinde tepindi kendisi ve gazetesi. Birikimini ve yazısındaki cerbezeli uslûbunu Zaman gazetesindeki sütunundan AKP iktidarının emrine sundu. Bilhassa adına 'açılım süreci' denilen ve bir ara buzdolabına kaldırılan ve iktidar tarafından bile neredeyse 'biz yapmadık' denilecek kadar ayıplı bir sürecin domino vazifesini gördü. "Kobani'deki kardeşlerime selam olsun, bana serok Ahmet derler" diyen ve dış politikada bugün yaşadığımız pek çok problemin teorisyeni ve uygulayıcısı Ahmet Davutoğlu için, "Son 150 yılın en büyük dâhisi, yeni Fuat Paşamız" diye yazılar yazdı. Aynı birikimini ve uslûbunu 17-25 Aralık'tan sonra sanki daha öncekileri kendisi yazmamış gibi bu kez iktidarın aleyhinde kullandı, iktidarın kılıcını bıraktı, cemaatin kılıcını kuşandı. Dağınık çil yavrularına önemli, dramatik ve hazin bir örnektir Mümtaz'er Türköne.
Fotoğraftaki bir başka portre ise Naci Bostancı. Mümtaz'er gibi hayatının önemli bir bölümünü Ülkücü Haeket içinde tüketen ama internet sitesindeki tarihçe-i hayatında 1975-1980 arasını adeta yaşanmamış kabul ederek yok sayan AKP Grup Başkan Vekili Naci Bostancı. Yine açılım sürecinde Meclis Çözüm Komisyonu Başkanı olarak Bugün gazetesine verdiği demeçte çözüm sürecinin en önemli figürlerinden biri olarak tanımladığı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan(!) için, "Çözüm sürecine verilen katkı temelinde Öcalan'ın koşulları düzeltilmeli, toplum 1999'dan hatta 1993'ten bu yana Öcalan'ın ikinci bir niteliğiyle karşılaştı, Apo'nun ikinci niteliği Türkiye'de çözüm için, barış için, ateşkes için çalışmaktır. Eğer çözüm gerçekleşirse, Öcalan'a karşı en öfke dolu çevrelerin dahi bunda Öcalan'ın katkısını görecekleri ve kanaatlerini değiştireceklerdir. Öcalan'ın Türkiye için bir kader ortaklığı temsil ettiğinin altını çizmek istiyorum" diyordu...
Bu kadar büyük savrulmalar 'dağınık çil yavruları' olarak ancak ifâde edilebilirdi.
Daha sayısız örnekler verilebilir...
Oğuz Atay'a nazire yaparcasına 'bir arada tutunamayanların' tarihidir ülkücü hareket aslında.
Bir arada tutmayanların bahsine girmeye hiç gerek yok, malûmu ilan etmek olur.
Fotoğrafın paylaşımının altındaki eleştiriler abesin ta kendisi. Yine Mamak üzerinden yürütülen ve gerçeklikten kopuk bir 'biz ne çileler çektik' eleştirilerinden ibâret. Devlet aklını kaybetmiş, iktidar hedeflerini unutmuş ve unutmakla kalmayıp başkalarına ciro etmiş bir hareketin Mamak tesellisi ve sendromu bitmiyor, bitmeyecek...
Bunu bir 'hayıflanma' ve 'keder hissi'yle yayınlayan İbrahim Sarı'ya teşekkür edelim...