Çanakkale ve Doğu Cephesinde gösterdiği büyük kahramanlıklardan sonra muhtelif yerlerde pasif görevlere tayin edilen Mustafa Kemal Paşa harbin sonlarına doğru Irak ve Suriye cephesindeki 7. Ordu Kumandanı olarak vazife yapıyordu. İngiliz birlikleriyle arap isyancıları ortak taarruzlarını Halep-Musul hattında durduran Mustafa Kemal Paşa, düşmanın bu hattın kuzeyine geçmemesi için her türlü önlemin alınmasına çalışmıştır. Emrindeki 7. Ordu’ya bağlı 20. Kolordu Kumandanı çocukluk ve okul arkadaşı ali Fuat (Cebesoy) Paşa ile harbin gidişatı ve sonuçları üzerinde yaptıkları uzun değerlendirmelerin sonunda şu sözleri söyler: “Ali Fuat, bu devletin çöküşünü, Anadolu’da Türk milletine dayalı milli bir devlet kurmak suretiyle önleyebiliriz. Onun için halkımızı buralardan göç ettirip Anadolu’da toplayalım ve mücadelemize öyle devam edelim”.
Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesi’nin kötü şartlarını kabul eden Osmanlı Hükümeti’ne yaptığı ikazların bir netice vermediğini ve ordularımızın dağıtıldığını görerek üzüntü içinde İstanbul2a döner. Dönmeden önce de güvendiği ve ulaşabildiği subay arkadaşlarını milleti yeniden teşkilatlandırmak ve Kuva-yı Milliye’yi oluşturmakla görevlendirmiştir. İstanbul2daki temaslarında, Milli Savunma Bakanlığı’nın başına geçerek Türkiye2nin askeri gücünü kontrolüne almak istemiş ise de bunda muvaffak olamamıştır. İstanbul’un İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar tarafından işgal edilmesine son derece üzülen Mustafa Kemal Paşa, kendisi gibi düşünen arkadaşları ile Şişli’deki evinde toplantılar yapmış ve durum değerlendirmesinde bulunmuşlardır. Bazı arkadaşlarının moralsiz olmalarına rağmen O yılmamış, bazı arkadaşlarının yardımıyla Genelkurmay’dan ve Padişah’dan aldığı izinle ordu müfettişi olarak Samsun’a müteveccihen yola çıkmıştır. Mustafa Kemal paşa’nın görevi Samsun ve çevresinde Rum çetelerinin yarattığı teröre karşı ayaklanan halkı sakinleştirmek olmakla beraber, Anadolu’nun tamamında asayişi sağlamak ve bunun için de bütün ordu komutanlarına ve valilere talimat verme salahiyetine sahip idi.
Mustafa Kemal Paşa bir avuç arkadaşı ile pusulası bozuk Bandırma Vapuru ile yola çıkmış, Karadeniz’in dalgalarıyla boğuşarak maceralı bir yolculuktan sonra 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Milli Mücadeleyi fiilen başlatmıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a vardığı zaman ordu müfettişliği dolayısıyla emrinde iki kolordunun bulunduğunu unutmamak gerekir. O sadece kendisine bağlı iki kolorduya değil, müfettişlik mıntıkasında bulunan diğer askeri birliklere de tebligat yapma salahiyetine sahip idi. Atatürk’ün Genelkurmay’da tanıdığı arkadaşlarının yardımıyla almış olduğu bu salahiyet, yani müfettişlik vazifesi ona aynı zamanda büyük bir haber alma ve emir verme imkanı sağlamıştır. Bilahere, Atatürk Nutuk’unda geniş salahiyetle kendisine verilen bu müfettişlik izninin iç yüzünü şöyle anlatmıştır: “Hemen ifade etmeliyim ki, onlar bu yetkiyi bana bilerek ve anlayarak vermediler. Ne pahasına olursa olsun, benim İstanbul’dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe Samsun ve dolaylarındaki güvensizlik olaylarını yerinde görüp tedbir almak üzere Samsun’a kadar gitmem idi. Ben, bu görevin yerine getirilmesinin bir makam ve yetki sahibi olmaya bağlı bulunduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler. O tarihte Genelkurmayda bulunan ve benim maksadımı bir dereceye kadar sezmiş olan kimselerle görüştüm. Müfettişlik vazifesini buldular; yetki konusu ile ilgili talimatı da, ben kendim yazdırdım. Hatta Harbiye Nazırı olan Şakir Paşa bu talimatı okuduktan sonra imzalamaya çekinmiş, anlaşılır anlaşılmaz bir tarzda mührünü bastırmıştır”. Samsun’dan Havza yoluyla Amasya’ya varan Mustafa Kemal Paşa, o ana kadar kalbinde ve kafasında tuttuğu Milli Mücadele fikrini yanındaki kader arkadaşları Rauf Bey ve Ali Fuat Paşa ile görüşerek 22 Haziran 1919’da “Amasya Tamimi” olarak neşretmiştir. “Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir” diye başlayan ve İstanbul hükümetinin vatanı müdafaa edemeyeceğini anlatan 8 maddelik Amasya Tamimi İstanbul’a ulaştığı zaman İngilizler derhal harekete geçerek Osmanlı hükümetinden Mustafa Kemal Paşa’yı geri çağırmasını istemiştir. İngilizlerin emrinde birer kukla haline gelen İstanbul hükümeti ve başındaki Damat Ferit derhal M.K.Paşayı geri çağırmıştır. İstanbul’a döndüğünde nelerin olabileceğini iyi bilen Mustafa Kemal çok sevdiği askerlik mesleğinden istifa ettiğini belirterek İstanbul’a dönmemiştir. Daha önce kurulan “Anadolu ve Rumeli Vilayetleri hukuk Cemiyetleri” vasıtasıyla Türk milletinin istiklalini ve hukukunu korumak için mücadeleye devam edeceğini bildirmiştir. Arkasından milletin temsilcilerinin katıldığı Erzurum Kongresini yapmış ve alınan 10 maddelik kararları 7 Ağustos 1919’da 10 madde halinde ilan etmiştir. Arkasından yapılan Sivas Kongresinde,Erzurum Kongresinde alınan kararlar daha net hale gelmiş ve resmen Milli Mücadelenin kararlı bir şekilde nasıl yapılacağı ilan edilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının milletin temsilcilerini bir araya getirerek aldığı Milli Mücadele kararları İngilizlerin elinde kukla haline gelen İstanbul hükümetini, bir Müslüman’a yakışmayacak kararlar almışlar ve kurdukları “Divan-ı Harb”lerde Atatürk ve arkadaşlarını idama mahkum etmişlerdir. Bununla da yetinmeyen İstanbul hükümeti, İngilizlerin verdiği silahlarla Milli Mücadele aleyhinde isyanlar çıkartmışlardır. Bu çirkinliklerle ilgili neşredilen fermanlara Padişah Vahdettin’in imzasının olması çok kişiyi üzmüştür.
Bu arada toplanan Meclis-i Mebusan’ın toplanması ve Atatürk’ün ricası ile Misak-ı Milliye’yi kabul etmesi İngilizleri son derece kızdırmıştı. Mebuslardan önemli bir kısmını yakalayarak Malta’ya sürgüne gönderen İngilizler, emirleri ile Anadolu’yu işgale başlayan Yunan ordularını her türlü yardımı yapmaya ve Türk Milli Mücadelesini durdurmaya çalışmıştır.
Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasından sonra kaçabilen milletvekilleri ve Erzurum ve Sivas kongrelerinde vazife gören temsilcilerle Mustafa Kemal Paşa 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisini açmıştır. “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” prensibi ile göreve başlayan Meclis, aldığı kararlar ile Türk milletinin kurtuluş savaşını başarıyla yönetmiş, yokluk içinde verilen bu mücadeleyi zaferle tamamlayarak Demokrat ve Laik Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmuştur. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere bu Milli Mücadeleyi kuran herkesi minnet ve şükranla anmak Müslüman Türk milletinin boynunun borcunudur. Gerçek bu iken, hem 23 nisan’ın ve hem de 19 Mayıs’ın layıki ile kutlanmaması bizlere yakışmamıştır. (Geniş bilgi için bakınız: M.Saray, Atatürk’ü Nasıl Anlamalıyız. Okudukları, Söyledikleri ve Yaptıkları ile Atatürk’ü Anlamak, İst. 2017).