Cumhuriyet hepimizin

Dinî ve millî iki bayramı art arda yaşamanın coşkusu bambaşka oluyor. Ne var ki; Türk milleti, Cumhuriyet’in 89. yıl dönümünü kutlarken, “burukluk” da duyuyor.
Gösterilere ve halkın Cumhuriyet’i coşkuyla kutlamasına âdeta engel olunmak isteniyor.
Aslında, bütün sıkıntılara, bütün kargaşalara ve bütün facialara rağmen, yıllar geçtikçe, Cumhuriyet’e daha da alışılıyor.
Ne var ki, Cumhuriyet’in çeşitli tehditler altında olduğu da biliniyor.
Özellikle dıştan Cumhuriyet’e yönelik tehditlerin görmezlikten gelinmemesi önemli bir “değer” taşıyor.
Cumhuriyet’i ilelebet payidar kılmak istiyorsak, düşmanlarımıza karşı “kalkan” olmanın tam zamanı yaşanıyor.
Başımıza bela edilmek istenen bölücü terör örgütünün, insanlık dışı kanlı eylemleri “Cumhuriyetimize” gölge düşürmeye yelteniyor.
Oysa, her vahşiyane saldırıdan sonra duyulan teessür, heyecan ve misilleme çabası, gösterilen karşı mücadele, Cumhuriyet’in değerini ve gücünü daha da artırıyor.
Bölünme yerine, dimdik ayakta durma ve Cumhuriyet’in ilelebet payidar kalma önemi milletçe benimseniyor.
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez” çığlıkları Cumhuriyet’in âdeta söylevlerinden biri haline geliyor.
Gerçekten de, Cumhuriyet, hepimizin üzerinde titreyeceği ve anlaşmak mecburiyetinde olduğu “ortak değer”imiz oluyor.
Bu realite karşısında, hiçbir inkâra, hiçbir telaşa, hele ayrımcılığa, dışlamaya asla gerek yoktur sanırız.
Cumhuriyet’in milletimize tanıdığı özgürlüğü, sağladığı imkânları görmezlikten gelmenin, ilkelerini aşındırmaya kalkışmanın vebali, belleklerden asla çıkmayacak bir durum arz ediyor.
Dikkat edilmesi gereken olgu ise, Avrupa Birliği’nin bazı isteklerinin, Cumhuriyet’in temel ilkelerini ortadan kaldırmayı amaç edilmesini engellemekle özetleniyor.
Her şeyden önce, Cumhuriyet’in hepimizin ortak değeri olduğu meydana çıkıyor.
Gerçi Cumhuriyet’i şahsileştirenler, tekellerine almak isteyenler de görülüyor.
Cumhuriyet’i milletten arındırmak, Cumhuriyet’e yapılacak en büyük ihanet değil mi?
Yeri gelmişken, Cumhuriyet’i “numaralandırma”ya hiçbir kimsenin, örgüt veya siyasi partinin hakkı olmadığını da, bir kez daha hatırlatmamız gerekiyor.
Öncelikle, Türkiye Cumhuriyeti’nin, kudretli Osmanlı İmparatorluğu’nun onurlu bir devamı olduğunu daima hatırlamamız, hatta ısrarla hatırlatmamız da bizlere düşüyor.
11 yıl sonra, yani 2023’te, bütün başarıları, bütün gelişmeleri ve muhtemelen 80 milyona yaklaşacak nüfusuyla, bir asra adım atacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin büyüklüğü tartışılmayacak ve hiçbir zaman sınanmayacak kadar “değer” taşıyor.
28 Ekim’i 29 Ekim’e bağlayan gecede dünyaya gelen ve 68 yaşına basacak bir gazeteci olmak, Cumhuriyet’e “nice yıllara” demenin coşkusunu duymak, herhalde bambaşka bir haz, bir coşku veriyor.
Bugün, herhangi bir “müessif” olayın olamamasını dilerken, ne yazık ki; endişeli beklentimiz sürüyor.

Yazarın Diğer Yazıları