Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sabahattin ÖNKİBAR
Sabahattin ÖNKİBAR

Cumhurbaşkanını nasıl bilirim?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü 1991’in sonlarında tanıdım. Gül, 91 Kasım’ında yapılan genel seçimlerde, RP-MHP seçim ittifakı ile TBMM’ye girmişti.
Abdullah Bey’i bize tanıştıran, o yıllarda Ankara temsilciliğini yaptığım Türkiye gazetesinin başyazarı Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’tı.
Yalçıntaş, “öğrencim” dediği Gül için bana dönerek, “Ankara’da sana teslim” ifadesini kullanmıştı.
Abdullah Bey’le bu tanışma ile başlayan ilişkimiz yıllar boyu kesintisiz devam etti.
Cumhurbaşkanı Gül, özellikle özel TV’lere geçilmesi süreciyle (1993 yılı) hazırlayıp sunduğum Alternatif Programının demirbaş katılımcılarından biri oldu.
Gül’ün yıldızı ,1996’nın ikinci yarısında kurulan Refahyol hükümetinde parladı. Lisan bilen Abdullah Bey, RP’nin adeta vitrin ismi ve Erbakan Hoca’nın da gözbebeğiydi.
28 Şubat süreci, Milli Görüş hareketi eksenindeki kırılmanın miladıdır.
Abdullah Güller, Tayip Erdoğanlar ve Melih Gökçekler ilk defa bu süreçle beraber fikir ya da çizgilerini değil, ama Erbakan Hoca’yı sorgulamaya başladılar.
Nitekim çok sürmedi; RP’nin kapatılması sonrasında Erdoğan-Gökçek destekli Gül, Erbakan Hoca’nın emanetçisi Recai Kutan’a karşı aday oldu.
İşte bu adaylık AKP’nin doğum işaretiydi.
99’da işbaşına gelen DSP-MHP-ANAP koalisyonunun başarısızlıkları ile yaşanan deprem ve ekonomik kriz, AKP’ye ballı kaymaklı bir zemin inşa etmişti.
Washington’da ard arda yapılan derin temaslarla küresel efendilerden vize alınmış, kervan yola koyulmuştu.
Abdullah Bey’le yoğun olarak görüştüğüm dönemlerden biri de bu süreçtir.
Bir gün hikayesini geniş olarak aktaracağım bu dönemde; Abdullah Gül, Melih Gökçek ve hatta Abdüllatif Şener arasında müthiş bir rekabet vardı.
Erdoğan yasaklı olduğu için, bu üç isim de onu rakip olarak görmüyor ve birbirinin önüne geçmeye çalışıyordu.
Hiç unutmuyorum o dönem, Ankara temsilciliğini yaptığım Star’a Abdullah Gül ve Abdüllatif Şener bir grupla öğle yemeğine gelmişti. Yemek sonrasında kahve faslında sıra nihai mesaja geldiğinde, Şener’in Gül’ün sözünü keserek; “Bir dakika bu hareketin lideri sen değilsin ki! Sen niye partimiz adına konuşuyorsun” demesi kahkahalara sebep olmuştu.
Burada az kimsenin bildiği bir şeyi paylaşmalıyım ki o da Abdullah Gül’ün bazılarının zannettiği gibi Tayyip Erdoğan’dan çok hazzetmemesidir.. (Bunu 2002 yılından bazı somut olaylarla biliyorum.) Onların beraberliği ortak karşıtlara karşı kader birliğinden başka bir şey değildir.
Gelelim Sayın Gül’ü nasıl bildiğime?
Siyasi çizgisinde kırılma yoktur, ancak her siyasetçi gibi konjonktüre göre tavır aldığı ortadadır. Dış dünyada, özellikle de Musevi lobilerinde etkili ilişkileri vardır.
Türkiye ve dünya realitelerini çok iyi bilir. Fevkalade hırslı, uyumlu ancak inatçıdır.
Ekipçidir. Adamlarını korur ve kollar.
Ben Sayın Gül’ün askeri yumuşatmak ve güven vermek için bazı adımları atacağı kanaatindeyim.
Örneğin YÖK Başkanlığına atama ve benzeri önemli kararlarda askere danışacak diye düşünüyorum.
Sonuç: Sayın Gül’ün siyasi çizgisi ve geçmişi ortadadır. Dahası, onları gerçekten geride bıraktığına dair söylemden öte bir şey yani eylem de mevcut değildir.
Bu itibarla Sayın Gül için, geçmişi geleceğine referanstır diyemiyoruz.
Peki, iyi bir cumhurbaşkanı olmak için hiç mi şansı yok sorusuna gelince:
Taç giyen baş akıllanırmış. Dolayısı ile ben Sayın Gül’ün, merhum Özal’ı taklit edeceği ve de Erdoğan misali devleti zerre germeyeceği kanaatindeyim.
Sayın Gül’ün pek çok bakışına katılmam, ancak onun vatanperverliğinden de zerre şüphe etmem...


SÜRECE DEVAM
Muhtıra verenlerin B planı?
Deniliyor ki muhtıra “ses bombası” yani sadece ürkütmeye ya da korkutmaya mı matuftu? Kuşkusuz değildi.. TSK gibi bir kurum ses bombası patlatmaz, uyarır ya da işaret verir. 27 Nisan muhtırası da böyle yorumlanmalıdır.. Peki muhtırayı verenlerin B planı var mı diye sorulursa biz buna da, bilgiyle değil ama sezgiyle mutlaka vardır diye cevap veririz... Öyle; çünkü TSK gibi dünyanın sayılı güçlü ordularından birini yöneten kurmay heyet, böylesine önemli bir adım veya eylemde değil B planını, C planını bile hazır tutar diye düşünüyoruz. Aksi durumda kurmaylık olgusu tartışılır. Dolayısı ile buradan hareketle 27 Nisan’da başlayan sürecin hâlâ devam ettiği kanaatindeyiz.. Nereye varır, ne olur sorusunun cevabı önümüzdeki günlerde yaşanacak olaylar, ya da takınılacak tavırlarla ortaya çıkacaktır.

RÜZGAR SOĞUK ESTİ!
GATA’daki işaretler?
Cumhurbaşkanı dün GATA’daki törendeydi. Bazı gazete ve TV’lerin görmezden geldiği ilk izlenimler şudur: 1) Konuşan komutanlar Sayın Cumhurbaşkanım yerine, Sayın Cumhurbaşkanı ifadesini kullanmıştır. 2) Orgeneral Büyükanıt geçen yıl yaptığı gibi Gül’ü selamlamamıştır. 3) 28 Şubat’ta tankları yürüten isim olan Ceylanoğlu Paşa’nın, sadece Büyükanıt Paşa’yı selamlaması manidardır. 4) Salon Gül’ü çok cılız alkışlarken, Büyükanıt’a adeta tezahürat olmuştur. 5) Cumhurbaşkanı ve Başbakan salona eşlerini getirmemiştir... Bütün bu fotoğrafların yorumu şudur: Kuşkusuz bunlar belki ayrıntıdır ancak, askerin Abdullah Gül’ü kabüllenmekte zorlandığı vakıadır.. Dünün GATA fotoğrafı, adeta iki ayrı devlet fotoğrafı gibiydi.. Belki hadise yeni olduğu için tepkiler sıcaktır ama dünkü görüntü 11. Cumhurbaşkanıyla TSK’nın arasında, daha bir süre soğuk rüzgarların eseceği çizgilerini taşıyordu..

HANİ MİSYON!
DSP’den Ecevit’e vefasızlık?

DSP, Ecevit’lerin kulübü olarak kurulan bir siyasi partiydi.. Dolayısı ile de Merhum Bülent Ecevit’in vefatı ile bu partinin varlık sebebi ortadan kalkmış oldu. Hal bu iken Ecevit isminden yararlanmak ve de DSP kasasında bulunan 100 milyon doları yönetmek hevesinde olan kimi isimler, DSP misyonunun devam ettiği iddiasıyla partide tabir yerinde ise nöbet bekliyorlar... İyi de bu nöbetçilere sormak lazım, son tavırları yani Cumhurbaşkanlığı sürecindeki tutumlarını Ecevit misyonuyla nasıl örtüştürebiliyorlar? O Ecevit değil miydi AKP’yi durdurmak ve ikinci Sevr’in önüne geçmek için seferber olan ve de AKP’ye karşı cephe oluşturmaya çalışan? Merhum Ecevit böyle arayışların peşinde iken, onun misyonunun fedaileri olduğunu iddia edenler, AKP’li bir ismi Çankaya’ya göndermek için harekete geçtiler!.. Evet lafı hiç dolandırmadan söylemeliyiz ki, DSP’li kimi isimler Cumhurbaşkanlığı oylamasına katılarak Ecevit’in hatırasına saygısızlığın ötesinde vefasızlık yapmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları