Çözüm Zorunlu Afet Sigortası mı? - Selim KADIOĞLU

Çözüm Zorunlu Afet Sigortası mı? - Selim KADIOĞLU

Mevcut sigortacılık uygulamasında, pek çok doğa olayına karşı teminat, çeşitli sigorta ürünleri kapsamında bazen doğrudan bazen de isteğe bağlı ek teminat şeklinde alınabiliyor.

Bu yıl meydana gelen Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremler, ülkemizde yeni bir afet sigortası ürünü ihdasını yeniden gündeme getirdi. Uzun bir süredir zaten planlaması yapılmakla birlikte yaşanan yıkıcı depremler ve sel olayları bu plana yeni bir ivme kazandırmışa benziyor. Afet sigortası, 2024-2026 için hazırlanan Orta Vadeli Programa da girmiş durumda. Programda öngörülen takvime göre yeni afet sigortası mekanizmasını oluşturacak düzenleme 2024 yılının üçüncü çeyreğinde tamamlanacak.

Doğal afet dediğimiz şey, deprem, sel, fırtına, yer kayması, çığ düşmesi ve benzeri doğa olaylarının mal ve can kaybına neden olmasıdır. Tehlike ve olay doğa kaynaklı olmakla birlikte, onu afete çeviren bizim çarpık yerleşim uygulamalarımız. Afet sigortasından kasıt ise, bu tür doğa olayları nedeniyle oluşan maddi kayıpların bu amaca özel oluşturulmuş bir sigorta ürünüyle karşılanmasıdır.

Mevcut sigortacılık uygulamasında, pek çok doğa olayına karşı teminat, çeşitli sigorta ürünleri kapsamında bazen doğrudan bazen de isteğe bağlı ek teminat şeklinde alınabiliyor. Örnek vermek gerekirse; konut sigortaları, işyeri sigortaları, kasko, tarım, nakliyat gibi sigortalar bu tür teminatları sağlayabiliyor. Afet sigortası adıyla tartışması yapılan yeni ürün ise binalar için tüm doğal afetlere karşı teminat sağlaması öngörülen müstakil ve zorunlu bir sigorta ürünü.

2000 yılında uygulamaya giren zorunlu deprem sigortası da böyle bir ihtiyaç sonucu ve 1999 Marmara depremi sonrasında hayatımıza girmişti. 23 senelik tecrübenin ardından bu uygulamanın kapsamının genişletilmesi planlanıyor. Orta Vadeli Programda Tüm afet tehlikelerini kapsayacak afet sigortası geliştirilerek yaygınlaştırılacak, zorunlu deprem sigortasının beyanı ve ödemesinin etkin takibi sağlanacaktır” denilmektedir. Yani afet sigortası ile zorunlu deprem sigortası ayrı ayrı ürünler olarak ifade edilmiş. Buna karşın sigorta sektöründe yapılan tartışmalardan, zorunlu deprem sigortasının deprem dışındaki diğer riskleri de içeren bir yapıya, zorunlu afet sigortasına dönüştürülmesinin planlandığı anlaşılıyor.

Kamuoyuna açıklanmadığından detayları henüz bilinmemekle birlikte, sektörün düzenleyici kuruluşu Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK) ile DASK bu konuda bir süredir çalışmalar yapıyor. Nitekim DASK’ın 2022 yılı faaliyet raporunda da bunu teyit eden şu ifadelere yer verilmiş: Başta sel ve orman yangınları olmak üzere, son dönemde artan doğal afetler sonucunda, Zorunlu Deprem Sigortasına tüm afet türlerini entegre ederek Zorunlu Afet Sigortası çatısı altında birleştirmeyi hedefliyoruz.” Peki, zorunlu deprem sigortasının, zorunlu afet sigortasına dönüştürülmesi doğru bir adım mı? Bunun derde derman olacak bir yanı var mı?

Doğal afetlerle ilgili sigorta ürünlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, afet zararlarının finansmanı ve ekonomiye olumsuz etkilerinin azaltılması bakımından oldukça olumlu bir adım. Ne var ki bunun nasıl yapıldığı hem topluma sağlanacak fayda hem de ürün başarısı bakımından önem arz ediyor. Mevcut tartışma üzerinden değerlendirildiğinde, zorunlu deprem sigortasının tüm doğal afetleri içeren tek bir zorunlu afet sigortası ürününe dönüştürülmesinin yanlış olacağını düşünüyorum. Böyle bir gelişme, zorunlu deprem sigortasındaki mevcut başarıyı da olumsuz etkileyebilir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki depremle diğer afetler hasar yapıcı etkileri bakımından birbirinden çok farklı. Ülkemizde fiziksel hasarların büyük çoğunluğu depremlerden kaynaklanıyor. İkinci sırada sel geliyor. Fırtına, yer kayması ve çığ gibi diğer afetler ise toplamda görece düşük bir etkiye sahip. Deprem riski değişen derecelerde ülkemizin her yerinde var ve meydana geldiği bölgedeki yapıları geniş bir ölçekte toptan etkiliyor. Sel ise daha lokal hasarlara yol açıyor ve bir binanın alt katlarında hasara neden olurken üst katlarını etkilemeyebiliyor. Deprem riski her yerde ama sel lokal.

İkinci olarak, özellikle iklim değişikliği bağlamında artan riskler düşünüldüğünde yerleşim yerlerini etkileyen seller konusunda bir şeyler yapılması gerektiği açıktır. Sel riski depremden çok farklı bir modelleme gerektirir ve riski fiyata doğru bir şekilde yansıtmak çok zordur. Bu iş etkin hasar azaltma önlemleri ve teşvikleriyle birlikte yerel yönetimlerle işbirliği içinde kendi başına bir ürün ve program gerektirir. Genel bir afet sigortası ürünü bu sorunu çözmez. Aksi takdirde, işe yarar bir tedbir alındığı düşünülerek sorun gizlenmiş, çözüm ertelenmiş ve zaman kaybedilmiş olur.

Üçüncü olarak, afet risklerini bir pakette birleştirmek, eğer riske göre fiyat belirlenecekse, ödenecek sigorta primini doğru tespit etmekte bazı zorlukları beraberinde getirecektir. Yok eğer fiyat riske göre belirlenmeyecekse ve sabit fiyat uygulanacaksa o zaman bu ürün bir sigorta ürününden çok sosyal dayanışma ürünü haline gelir. Fiyatlamada belli bir risk ilişkisi olmazsa, riski düşük binalar yüksek riskli binaların primini ödemek durumunda kalır. Bu da biraz sevimsiz bir durum olur.

Fransa ve Yeni Zelanda gibi ülkelerdeki uygulamanın başarısı örnek olarak öne sürülebilir. Bu ülkelerde afet teminatı, bina yangın sigortasına ek zorunlu bir teminat olarak yapılandırılmış ve sosyal dayanışma esaslı sabit bir fiyat öngörülmüş. Ancak bu ülkeler bizim için bu konu bakımından ideal örnek olamaz. Zira orada yapı pratiği bizdeki gibi bozuk değil. Bizde teknik şartnamelere uygun olmayan çok bina var. Maalesef ülkemizde kısa vadeli kazançlar için mevzuatın ve sistemin boşluklarını kullanıp riskli bina yapmak hiç de alışılmadık bir durum değil. Bir de bu tür uygunsuz yapıları sigorta primini herkese eşit paylaştırarak sigortaladığımızda yapı pratiğini düzeltmek yerine daha da bozmuş oluruz.

Dördüncü olarak, DASK’ın rolünün ne olması gerektiğini yeniden ve etraflıca tartışmak gerek. 23 yıl öncesinin şartlarında DASK bir zorunluluk idi. Bugün ise daha yetkin bir sigorta sektörü ve çok daha gelişmiş bir teknik altyapı var. Gelinen aşamada DASK’ın doğrudan sigorta teminatı vermek yerine, bu işi sigorta şirketlerine bırakarak sadece reasürans teminatı vermesi ve sistemin genel işleyişini gözetmesi daha uygun olabilir.

Beşinci olarak, afet sigortası nasıl bir şekil alırsa alsın zorunlu deprem sigortasında mutlaka iyileştirmeler yapılmalı. Bu işe de gerçek sigortalılık oranlarının hesaplanmasıyla başlanmalı ve sigortasız binalara yönelik daha aktif bir sigortalama programı uygulanmalı. Bir önceki yazımızda konu edildiği üzere, sigorta bedelleri daha sık güncellenerek eksik sigorta sorunu çözülmeli, eşyaların ve alternatif ikamet masraflarının da teminat kapsamına alınması için çalışma yapılmalı. Konut sigortaları ile entegre bir yapı oluşturmak ve zorunlu teminat ile isteğe bağlı ek teminatları bir konut paket sigortası şeklinde yapılandırmak da sigortanın genel faydasını ve ürün memnuniyetini önemli ölçüde artırabilecek bir faktör olarak düşünülmeli.

Son olarak DASK, kötü yapıların tespiti ve iyileştirilmesi konusunda bugüne kadar hiç kullanılmadı. Hasar ödemekle övünmek yetmez, DASK’ın zarar azaltma çalışmalarının içinde de aktif olarak yer alması gerekir.