“Çözüm” ya da seçim süreci
Başbakan Erdoğan, Barzani’yi Diyarbakır’a “çözüm sürecini taçlandırmak” için davet ettiğini söylemişti. Yalçın Akdoğan da paralel bir açıklama yaparak: “Mesut Barzani’nin burada özgül bir ağırlığı var. Bölgede sempati ile karşılanan bir isim, bölgede de birçok kişi tarafından iyi karşılanmaktadır” demişti.
Barzani/Erdoğan buluşmasının -diğer faktörler bir yana- “çözüm süreci” için gerçekleştirildiği anlaşılıyor.
Türkiye’nin seçim sürecine girdiği Barzani’nin de PKK/PYD ikilisiyle ilişkisinin en kötü olduğu bir zamanda bu görüşmenin gerçekleştirilmiş olması dikkat çekicidir. Bu şartlar altında Erdoğan/Barzani’nin Diyarbakır buluşmasının “çözüm” denilen sürece katkısının ne olacağı önümüzdeki günlerde ortaya çıkacaktır. Bu arada Barzani’nin Diyarbakır ziyareti öncesi PKK’nın Nusaybin saldırısı da dikkatle not edilmesi gereken bir gelişmedir.
AKP iktidarı her şeyi “çözüm” ya da “barış” denilen süreçle ilişkilendirildiğine göre, öncelikle bu sürecin geldiği aşamaya bir bakmak gerekir.
Bunu şu kriterlere göre değerlendirmek mümkündür.
- “Çözüm süreci” nin başladığından bu yana PKK’nın, eylem kapasitesi azaldı mı, arttı mı?
- “Çözüm süreci”yle birlikte PKK’ya katılımlar azaldı mı, arttı mı?
- Teröristlerin sınır ötesine çekilmesi hangi ölçüde gerçekleşti?
- PKK bölge halkından, “Çözüm Süreci” öncesinde mi, yoksa bugün mü daha fazla destek görmektedir?
Bu sorulara sözüm ona çözüm adına olumlu cevap vermek mümkün değildir.
Aslında AKP Hükümeti demokratik paket hazırlarken PKK da “merkezi komutanlık”, “profesyonel gerilla” hazırlıklarını yaptığını cümle aleme duyurmuştu.
Bugün yalnız cenazeler gelmiyor ama bölgede PKK’nın otoritesi de giderek daha fazla taban buluyor ve kökleşiyor. PKK örgüt otoritesini her alanda güçlendiriyor. PKK yalnız “asayiş birlikleri”, “paralel devlet” örgütlenmesi yapmıyor aynı zamanda haraç toplayan “mali” üniteleriyle değil her alanda bölgede sessiz ve derin bir hâkimiyet kurmaya çalışan bir örgüt haline geliyor. PKK, devlete karakol yapma, korucuları dağıt, baraj yapma, şehirlerdeki kitle ayaklanmasıyla görevli yapılar olan KCK’lıları tanı diyor. Daha açıkçası PKK, devlete ‘örgüt terör yeteneğini geliştirsin buna dokunma’ diyor. AKP ise “süreç zarar görmesin” diye bölgede olan bitene ses çıkarmıyor.
Gençler ölmüyor ama devlet otoritesi örseleniyor PKK daha büyük bir tehdit haline geliyor. KCK Kongragel’in tutum belgesi aslında her şeyi özetliyor.
Tutum belgesinin 6. Maddesi “çeşitli güçlerden gelebilecek saldırılar karşısında aktif savunmaya hazırlıklı olması...” gerektiğini yazıyor. Çekilmeye nasıl bir anlam yüklediklerini ise şöyle açıklıyorlar: “Kürdistan’da gerilla güçlerinin ’Medya Savunma Alanları’na planlı ve kademeli bir şekilde geri çekilmesi...” olarak tanımlıyorlar.
“Hükümet üzerinde siyasal baskı oluşturmak üzere halk serhildanları temelinde tüm toplumsal dinamiklerin harekete geçirilmesi... Yoğun bir eylem ve örgütlenme çalışması içinde olunması...”
Kaldı ki “çözüm süreci” nde AKP iktidarının muhatap aldığı terörist odaklar “çekilme durduruldu”, “süreç tıkandı”, “sürecin sırat köprüsünde”, “demokratikleşme paketi sürecin bittiğinin deklarasyonudur” şeklinde açıklamalar yapmışlardır.
Çözüm sürecinin gerçek muhatabı terör örgütüydü. Terör örgütü de çözüm/çekilme sürecinin bittiğini açıklamış bulunmaktadır. AKP bu durumu kamu oyundan saklıyor.
AKP, “çözüm süreci” nde PKK ile içine düşürdüğü çıkmazdan kurtulmak için Öcalan yerine bu defa Barzani’nin “özgül ağırlığından” yararlanmaya çalışıyor.
Tayyip Erdoğan, Barzani/Perver üzerinden yerel seçimler için Güneydoğu’da seçim mesajı veriyor. Barzani, üzerinde “ağırlığı” olduğu aşiretlere AKP’nin desteklenmesi için işaret vermiş olmaktadır.
Tayyip Erdoğan, AKP’ye oy devşirmek uğruna Barzani’yi bölgede daha da güçlendirecek adımlar atıyor. AKP, güçlendirilmiş Barzani’nin Türkiye’nin başına ne tür gaileler açacağının hesabını ise yapmıyor.