Çözüm hikâyesi: Gaflet ya da ihanet
Geçen gün, “PKK’nın bölgedeki varlığının sistematik bir “kamusal düzene dönüştüğü”nü Haber Türk’ten Serpil Yılmaz yazmıştı. PKK bölgede devlet gibi vergi tahsil ediyor ve ceza kesiyor. Bölgeye yatırım yapan bazı iş adamlarına “Kürdistan’da çevreyi tahrip ediyorsunuz, onun için de tazminat ödeyeceksiniz” diyor ve racon kesiyor. Başbakan Erdoğan bu durumdan Akil Adamları vasıtasıyla haberdar oluyor. PKK’nın yüzde on çevre vergisi kesmesine, AKP’nin Ramazan’da verdiği iftar sırasında çözüm ortağı PKK’ya “Yüzde 10 da ne oluyor?” diye sesleniyor.
PKK’nın maliyesini kurup, vergi topladığı istihbarat kaynaklarının raporlarına da yansımıştı. PKK, devletten okul, hastane ihalesi alan müteahhitten, ihale bedelinin %10’u kadar vergi alıyor. Karakol yapan müteahhitten ise %30 vergi tahsilatı yapıyor. Ödemeyi geciktirene faiz uyguluyorlar. Eksik beyan verenler cezalandırıyor. Haraç vermeyenin de şantiyesini yakılıyor. Bir esnafa ulaştırılan haraç mektubunda “Mardin Eyalet Komutanlığı” ibaresi altında “Sizin için uygun görülen miktar 10.000 dolardır. Mektupta belirtildiği üzere bu paranın 10 gün içinde elimize ulaşması gerekiyor!” diye tehdit ediyor.
PKK bunlarla da yetinmiyor, “Baraj ve yol yapmayacaksınız, karakol inşaatlarını durduracaksınız, özel kuvvetleri lağvedeceksiniz, koruculuk sistemini dağıtacaksınız” diye devlete dayatmada bulunuyordu.
AKP, “çözüm süreci” bağlamında artık tabut gelmiyor diye sevinirken PKK bölgede devletin otoritesini üstlenmek için örgütlenmesini en üst düzeye çıkarıyor. Bu bağlamda PKK, Öz Savunma Gücü adı altında asayiş birlikleri meydana getiriyor. Bunu Kürt ve Kürdistan’ın varlığı ve “özgür yaşam” için “tarihi bir sorumluluk” olarak ilan ediyor.
Bir çeşit yer altı devleti olarak inşa edilen PKK’nınYDGH’si yayınladığı bildiride “Çözüm süreci nedeniyle rehavete kapılmayın” uyarısı yapıyor. Ordu ve polisiyle “sömürgeci” olarak ilan ettiği TC devletini ve bütün kurumlarının bölgeden çıkarılacağını açıkça ilan ediyordu. İş teröristler için “şehitlikler” inşa etmeye kadar varıyordu.
PKK, bölgede sivil örgütlenmesini tamamlar, otoritesini pekiştirir, etkinliğini artırırken AKP, TC kavramını tabelalardan siliyor ve “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” sözlerini PKK’ya jest olsun diye anıtlardan söküyordu.
PKK jestlerle yetinmiyor Çözüm Sürecini, devletleşme sürecine çevirmek için elinden geleni yapmıştır. Bu bağlamda PKK, yerleşim bölgelerine sızmış, gücünü pekiştirmiş ve halkın üzerindeki otoritesini artırmıştır.
AKP, halkta örgüt sınır dışına çekiliyor ve silah bırakacak beklentisi yaratırken PKK da AKP sayesinde edindiği fiili meşruiyetten yararlanarak dağa binleri aşan insan devşirmiştir. Sözde sınır ötesine çekilen PKK’lı kuryeler, bu bağlamda dağa insan götürürken yakalanıyor, bu konuda aileler arasında çatışmalar ve ölümler meydana geliyordu.
PKK’nın Kandil’deki elebaşları hükümete birinciden ikinciye hatta “üçüncü aşamaya geç” baskısı yaparken İmralı’daki ele başısı statüsünü “araçsallık”tan “stratejik” boyut için çağrı yapıyordu. BDP de baskıyı artırmak için “hükümet durma adım at” mitingleri düzenliyordu.
PKK bununla da yetinmiyor, hükümete 1 Eylül tarihini veriyor ve taleplerini legalleştirecek adımları atmazsa sözde çekilme sürecini fiilen sona erdireceğini ilan ediyordu. AKP hükümeti PKK’ya ‘durumu idare et’ anlamına gelecek türden çağrılar da bulunuyordu.
Başbakan Erdoğan ve akıl daneleri sonuçta çekilmenin önce yüzde on, sonra da yirmilerde olduğunu açıklıyor. PKK tarafı ve yandaş kesimi ise “çekilme olmadan, silah bırakmadan iktidar gereğini yapsın” anlamına gelen açıklamalarda bulunuyordu.
Sonuçta PKK’lılar 200 kilo patlayıcıyla yakalanıyor ve Kandil’deki Bayık da “çekilme sürecinin durdurulduğunu” açıklıyordu.
Olan bitenin gaflet mi yoksa ihanet mi olduğunun kararını, bedelini ödeyecek olan halk muhtemelen seçimlerde verecektir!