Çözüm, çöküş, açılım ve katılım süreci
Yakma, yıkma, yargılama, öldürme, kaçırma ve devlet otoritesini bölgede marjinalleştirmeye yönelik terörist saldırılarını AKP, “çözüm süreci” adı altında “bir başarı hikâyesi” olarak sunmaya devam ediyor. Hâlbuki daha üç gün önce PKK, Bitlis-Diyarbakır kara yolunda bulunan polis kontrol noktasına roketatarlı ve uzun namlulu silahlarla saldırı gerçekleştirdi. Bölgeye giden zırhlı aracın devrilmesi sonucunda 3 özel hareket polisi şehit oldu. PKK saldırıyı üstlendi!
9 Suruç’a giden Numan Kurtulmuş ile açılım güzellemeleriyle meşhur İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya atılan taşlar görmezlikten geliniyor. HDP’li vekilin askere fırlattığı taşlar için “nankörlük” tabiri kullanılıyor ve Davutoğlu “taş atanlara gül atmaya devam edeceklerini” açıklıyor.
İktidar ve yandaş medyası süreçte şehit edilen ya da kaçırılan onca korucu, polis, asker ve yurttaşın analarını anadan saymıyor olacak ki hâlâ çözüm sürecinde “annelerin ağlamadığı”ndan söz ediyor!
Gerçeklere fena halde gözlerini kapatan bir iktidarla Türkiye karşı karşıyadır. İktidar, sözde “çözüm” adına gerçekleri kamuoyundan saklıyor.
Yakma, yıkma, yargılama, kaçırma, öldürme ve kentleri savaş alanına çeviren eylemlerin ne anlama geldiğini AKP güruhu anlamazlıktan geliyor. Çünkü bunları gerçekleştirenler AKP’nin çözüm ortaklarıdır. Onların bu süreçten ne anladığına bakmak gerekir. Beşir Atalay, her türlü sınırı aşarak ‘artık Kandil’le de görüşebiliriz’ demişti.
AKP’nin “çözüm süreci” için görüşmek istediği Kandil’dekilerin ne dediği ve sürece ne anlam yüklediği bu bağlamda önemlidir.
Kandil’deki terör karargahında oturan Murat Karayılan süreçle ilgili olarak şunları söylüyor: “Ortada çözüm süreci falan kalmamıştır... Süreç bizim için bitmiştir, şimdi Başkan Apo’nun süreç konusunda söyleyeceği son sözü bekliyoruz”.
PKK’nın eylemlerini Öcalan’ın söylemleriyle telafi etmeye çalışan sözde çözümcü gerçekte teslimiyetçi kesim ’önemli olan PKK’nın ne yaptığı değil, Öcalan’ın ne söylediğidir’diyerek durumu kurtarmaya çalışıyor. Öcalan ise İmralı’dan Kobani saldırıları üzerine aynen şunları söylemişti: “Halkımızın yüksek yoğunluklu savaşa karşı yaşamını şekillendirmesi gerekiyor. Sadece Rojava halkı değil kuzey ve tüm parçalardaki Kürt halkının buna göre yaşamını şekillendirmesi gerekiyor. Bütün Kürt halkını topyekun bu yüksek yoğunluklu savaşa karşı direnişe geçmeye çağırıyorum” diyor.lang9
Öcalan, açıkça Türkiye de dahil Kürtlerin her yerde yüksek yoğunluklu bir savaşa hazır olmasını istiyor.
PKK’lı Mustafa Karasu işi daha da ileriye taşıyor ve sadece Suruç’ta değil güneydoğunun her yanında “kıyamet” koparılmalıdır diyerek ayaklanma çağrısı yapıyor. Şunları söylüyor: “Türk devleti... Gençleri öldürüyor, yaralıyor. Hareketimizin çatışmasızlık ortamını sürdürmesinin bir anlamı kalmamıştır.”
PKK’lı Cemil Bayık ise savaşa başlama tarihinden söz ediyor. Terörist Bayık, “Savaşı Eylül sonunda başlatabiliriz. Savaş başlatma yetkisi bizdedir” dedikten sonra Öcalan’ın bu konseptteki yeri için de “Öcalan bizim önderimiz... ” savaşmayın “nasıl diyecek ki? Dese bile savaşçılar bunu kabul etmezler” diye ekliyor.
Bayık, terör örgütüne son aydaki katılımın 93’teki katılım düzeyini aştığını ifade ederek, “93’te ayda 1000’e yakın kişi katılırdı. Geçen ay 1200 kişi katılmıştır” diyor. Demek ki ortada açılım yok katılım var!
PKK, hiçbir zaman AKP’nin büyük anlamlar yüklediği “çözüm” denilen sürece, kendisinin varlığını sona erdirecek ya da silahsız/şiddetsiz bir dönemde kendisini anlamsız kılacak bir olgu olarak bakmadı. Aksine PKK bu süreci, devleti zaafa uğratacak, kendisini meşrulaştıracak, silahla sivil alanlara nüfuz edecek bir fırsat olarak gördü. Bunun gereğini de yaptı.
“Çözüm süreci”nin, AKP’nin söylem ve siyasi bir manevra alanı olmanın ötesinde bir anlamı da kalmamıştır. Suriye’deki son gelişmeler, AKP’nin ‘çözüm süreci varmış gibi’ davranmasının da sonunu getirecektir!