Çölaşan: “Bana gözlerimi verin komutanım”

Çölaşan: “Bana gözlerimi verin komutanım”

Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, PKK terörünü ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından sivillere de açılan GATA'yı kaleme aldı. Çölaşan PKK mayınına basarak gözlerini kaybeden bir Astsubay'ın hikayesini de okuyucularına hatırlattı.

GATA'nın sivillere açılmasını kaleme alan Sözcü gazetesi yazarı Emin Çöleşan, GATA'nın da siyasete alet edildiğini savunarak PKK'lı teröristlerin döşediği mayına basarak gözlerini kaybeden bir Astsubay'ın hikayesini okuyucuları ile paylaştı.

"Anlatacağım sahne kameralar önünde gerçekleşmişti" diyen Çölaşan "Bu sahneyi televizyonda izlediğim anda boşalmış ve ağlamaya başlamıştım" dedi.

İşte Çölaşan'ın “Bana gözlerimi verin komutanım” başlıklı o yazısı.

Sevgili okurlarım, 1984 yılında Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla başlayan PKK terörü, bu ülkede binlerce can aldı.

Yine binlerce güvenlik görevlimizi sakat bıraktı.

Subay, astsubay, er ve polis binlerce vatan evladı…

Sadece şehit sayısı yedi bin'den fazla.

Öldürülen ve sakat bırakılan sivillerin sayısı meçhul!

Artık hiçbir makam onların sayısını bilmiyor!

Yaşadığımız acılar unutuldu gitti.

 

* * *

 

Uzun yıllar önceydi. Güneydoğu'da bir yerlerde yine PKK mayını patlamış ve bir astsubayımız korkunç yaralar almıştı.

İki kolu ve iki ayağı kopmuş, suratı ve vücudu haşat olmuş, gözleri kör olmuştu.

Şimdi anlatacağım sahne televizyon kameraları önünde gerçekleşmişti. İçinizden bazıları o feci sahneyi mutlaka anımsayacaktır. Astsubayımız Ankara'da GATA'ya getirilmiş ve tedavi altına alınmıştı. Ancak yapacak fazla bir şey olmadığı anlaşılıyordu.

 

* * *

 

Gazimizi hastanede dönemin Genelkurmay Başkanı ziyaret etti ve sordu:

– “Bizden bir istediğin var mı evladım?”

Astsubay çaresizce yanıt verdi:

– “Bana gözlerimi verin yeter komutanım.”

İki kolunu ve iki ayağını yitirdiğinin belki farkında bile değildi.

Sadece gözlerini istiyordu.

 

* * *

 

Sinirlerimiz her gün can alan PKK terörü nedeniyle zaten gergindi.

Bu sahneyi televizyonda izlediğim anda boşalmış ve ağlamaya başlamıştım.

Sonra, Hürriyet'te iken bu olayı birkaç kez yazdım.

İsmini şimdi bilemediğim o astsubay daha sonra İngiltere'ye tedavi için gönderilmiş ama ne yazık ki orada şehit olmuştu.

 

* * *

 

Güneydoğu'dan getirilen yaralı gazilerimizin sayısı giderek artıyordu. Devlet bu işe mümkün olduğunca çözüm üretti:

GATA yeniden düzenlendi.

Yeni ortopedi klinikleri yapıldı, her türlü araç gereç sağlandı ve modern tedavi birimleri açıldı.

Gaziler için el ve ayak protezleri üreten klinikler kuruldu.

Uzman hekimler yetiştirildi.

Binlerce askerimiz ve polisimiz o kliniklerde tedavi edildi.

Bu iş öylesine gelişti ve büyüdü ki, GATA bu açıdan dünyanın bir numarası oldu.

 

* * *

 

Gel zaman git zaman, günün birinde AKP iktidar oldu… Ve GATA askeri hastane olmaktan çıkarılıp sivillere de açıldı…

Sıradan bir sağlık kompleksine dönüştürüldü.

15 Temmuz olayı sonrasında bu süreç daha da hız kazandı.

Örneğin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında o büyük GATA Haydarpaşa hastanesinin adı bile değiştirildi ve ne ilgisi varsa, Abdülhamit Han oldu!

Yani eski GATA artık yok.

Ne yazık ki orası da siyasete alet edildi.

Deneyimli uzman doktorlarının yarısı şu veya bu nedenle şutlandı, bazıları tutuklandı, hastane kimlik değiştirdi!

Bütün bunlar olurken bizim Genelkurmay'dan ses çıkmıyordu! Kadere razı olmuşlardı!

 

* * *

 

Peki şimdi ne durumdayız?

Subay, astsubay, er ve polis…

PKK terörüne kurban verdiğimiz yedi binden fazla asker ve polisimizi toplum olarak artık unuttuk.

Aileleri ve yakınları dışında onları anımsayan, bilen yok!

Büyük kentlerimizde veya Güneydoğu'da adlarına herhangi bir anıt yapılmadı, yaptırılmadı.

Yapılması gerekmez miydi?

Gidenler gittiği ile kaldı. Allah hepsine rahmet eylesin.

Ama cenaze törenlerine özellikle siyasetçiler katıldı…

Ve kılınan namazlar sonrasında her biri unutuldu gitti.

Oysa gönül isterdi ki, ülkemizin herhangi bir yerinde hiç değilse birkaç tane, onların adına yapılmış şehit anıtları olsaydı.

 

* * *

 

Şimdi havalar ısınınca bu PKK artıkları inlerinden yeniden çıktı…

Ve Güneydoğu'dan her gün şehit haberleri geliyor.

Bunlar artık kanıksandığı için gazetelerde falan genelde en fazla iki sütunluk haber olarak yer buluyor.

Öbür yanda ise her gün devlet adına birbiri ardına açıklamalar yapılıyor:

“Falanca yerde yapılan operasyonlarda şu kadar terörist etkisiz duruma getirilmiştir.”

Demek ki herifler adeta Çin ordusu gibi, öldürmekle tükenmiyor!

Burada hemen söyleyeyim…

Bizim bir şehidimiz, onların bin kellesinden daha değerlidir.

 

* * *

 

Üstelik şimdi revaçta olan yeni şehitler var:

15 Temmuz şehitleri.

Sayıları 249 deniyor ama kesin sayı bilinmiyor. Ortalıkta farklı rakamlar dolaşıyor…

AKP'li belediyeler ve bazı kuruluşlar tarafından adlarına çeşitli yerlerde anıtlar dikiliyor, şehitlikler kuruluyor.

O gece yaralananlar dahil her birinin aile bireylerine özel maaşlar bağlandı…

Yakınlarına burs vesaire dahil her türlü olanak sağlandı.

 

* * *

 

Bu olanları gördükçe PKK teröründe şehit olanlara ve gazilerimize doğrusunu isterseniz üzülmemek mümkün değil.

Bu kadar çabuk unutulmayı, günün birinde devletten bile böylesine olumsuz ayrımcılık ve üvey evlat muamelesi görmeyi herhalde beklemezlerdi.

Düşündükçe aklıma “Bana gözlerimi verin komutanım” diyen şehit astsubayımız geliyor, gözlerim yine doluyor.

 

İlgili Haberler