Çok sert rüzgârlar mı geliyor?
“Kimsenin haram kursaklarının, uçkurunun, hak edilmedik makamlarının kefili değilim. ‘Bizimkilerdendir’diyerek ‘iyi çocuk’olduklarını söyleyerek yalancı şahitlik de yapamam!..”
Bu sözler iktidarın sıkı destekçilerinden Abdurrahman Dilipak’a aitti ve bu ayın başında ifade edilmişti... O yazıda devam ediyor Dilipak: “Kimse yaptığı yanlışı savunmasın. Bir takım sudan bahanelerin arkasına saklanmasın. Allah’tan korkmak, kuldan utanmak gerekiyor... ”
Ve sözü açık açık tamamlamak yerine tehditle bitiriyor: “Eğer bu işler böyle devam ederse, hep böyle örtülü yazacak da değilim!..”
Bu tehdidin muhatabı, geçen gün Hayrettin Karaman’ın ‘ahlâk seferberliği’ ne davet ettiği iktidardı, yani AKP’ydi... Ağır yolsuzluk kokularının ortalığı bastığı günlerde fetva türü yazılarıyla kuvvetli omuz veren Karaman bile artık “Dindarlıkları gevşek olanlar helâle harama bakmadan, dindarlıkları az çok etkili olanlar ise işi bir şekilde kitabına uydurarak ve partideki konumlarını kullanarak menfaat sağlıyorlar” diye yazmak zorunda kalıyordu...
Tablo böyle olunca yapılacak çağrı elbette eksikliği giderme yönünde olabilirdi... O da vücut sağlığı için sabahları kültür-fizik seferberliği değil, ahlâk seferberliğiydi ne de olsa!..
***
İşin aslı, mızrak çuvala sığmadıkça, bir kısmı vicdan sahiplerinden, bir kısmı kendilerine düşen payın azlığından şikâyetçi olanlardan, bir kısmı ise imajı kurtarmak için alttakileri harcayarak üsttekileri kurtarma peşindekilerden oluşan insanlar seslerini yükseltiyorlar artık...
Yine iktidar yanlısı Yenişafak’ta ‘Ali Nur Kutlu’ imzasıyla yazan ‘şahıs’eskiden hangi yokluklar içinde nasıl bir ‘dâvâ adamı’ olduklarını aktarıyor, ay başında yetmeyen maaşları, ödeyemedikleri kiraları sıralıyor ve bugüne ait şu sonucu veriyor: “Bu dâvânın çocukları imtihanları kaybetti, günahlara battı, gaflete daldı...”
Aynı gazeteden Yusuf Kaplan, yakın tarihimizin üç evreden oluşan ‘asalaklar tarihi’ olduğunu yazmış, bunları şöyle sıralamıştı: “Birinci evre ‘sol seküler asalaklar’ın, ikinci evre ‘sağ seküler asalaklar’ın, üçüncü evre ise ‘dinci asalaklar’ın tepe tepe yiyicilik tarihidir...”
‘İçeri’den artık sadece burun direklerini kıran kokular değil, kulakları delen sesler de geliyor... Başbakan Davutoğlu’na başdanışman olan Etyen Mahcupyan’ın yolsuzluklarla ilgili ‘itiraf’ niteliğindeki sözleri aslında mâlumun ilâmından başka bir şey değil...
Havuz medyasındaki son operasyondan sonra Star gazetesindeki yazarlığını bırakan İbrahim Kiras, operasyonun arka planının anlaşılması için iki yazıyı referans gösteriyor... Onlardan birisi Levent Gültekin’in... Gültekin tasfiyeyi şöyle yorumluyor: “Yapalım ama üstü kapalı yapalım ki dikkat çekmeyelim diyenler gönderiliyor. Yerlerine açıkça çatışmadan ve kavgadan yana olan, emirleri gözü kara hesapsızca uygulayacak birileri getiriliyor. ‘Demokrasi süsü verelim’diyenler bir bir gidiyor...”
O mahalleyi iyi bilen Gültekin’e göre herkesin biletinin kesildiği, çok sert rüzgârların eseceği yeni bir Türkiye geliyor ve o Türkiye’de ‘AK Partili de olsa ılımlılara ve ama diyenlere yer yok’!..
Referans gösterilen ikinci yazı ise Ömer Şahin’e ait... Ona göre bu operasyon Cumhurbaşkanı ile partinin arasını açacak çaptaki gelişmelerin başlangıcı gibi... Çünkü başdanışman Yiğit Bulut’un etki alanı genişletiliyor ve bu işin içinde bir başka medya grubu ve onu yöneten ‘iki kardeş’ var...
***
Tefessüh, yani ‘içten çürüme’nin bütün belirtileri görülüyor artık... Bunu bastırmak veya daha fazla hissettirmek için ülkenin ‘demokrasi’ ayarlarıyla daha ne kadar oynanacak göreceğiz... Dünyadaki benzer bütün örneklerde, totaliterleşme eğilimleri ortaya çıkmış, basınç yükseltilerek durum kurtarılmaya çalışılmıştır... Ama ‘o kaçınılmaz son’ hiç değişmemiştir...
Yakın çevre dökülmeye başlamışken ve ‘ahlâk seferberliği’ artık bastırılamaz ihtiyaç hâlini almışken, Cuma hutbesinde siyasî vaazlar verdirerek, ‘günahları örtme’ nasihatini, ‘yolsuzlukları örtme’ gibi algılamaya zorlayan kurumun sözde ‘antiseptik’ formülü de yetmez bu kokuyu bastırmaya...