Çok şahsi bir yazı(!)
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın -el mecbur- hemen her haber kanalında canlı verilen çok mühim açıklamalarını, en teyakkuzdaki gazeteci halimle izlemeye çalışırken, bugünkü yazımın bir anda "geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek" çizgisine kayacağından ben de haberdar değildim.
Sonra sosyal medyada iki buçuk dakikalık bir videoya denk geldim; Çorlu Ülkü Ocakları'nın birkaç gün önce düzenlediği geceden bir "an" sadece... Tekirdağ Ülkü Ocakları eski başkanlarından rahmetli Bilal Albayrak'ın resmi vardı sahnenin arkasını kaplayan dev perdede...
Gerisi o bildiğiniz hikaye:
Senin başucunda taş,
Benim gözlerimde yaş...
***
Bambaşka bir kafada seyreden siyaset gündemi için yahut toplumsal hayatın sosyal, ekonomik, kültürel ajandası içinde pek bir şey ifade etmez belki de;
"Haber" değeri yoktur, merakınızı cezbetmeyebilir, çok tıklanmaz, çok paylaşılmaz, çok kişiye "içimizden geçene tercüman olmuşsun" alkışı tutturmaz belki, ama müsaadenizle torpil yapmak istiyorum bugün kendime...
Birçoğunuz için hiçbir şey ifade etmeme ihtimali bulunan ama ben ve onlarca arkadaşım için aslında "HER ŞEY" olan, "sırtından vurularak" alçakça katlinin üzerinden geçen 8 upuzun seneye rağmen "HER ŞEY" olma vasfını kaybetmeyen "Bilal Başkan"ı anmak istiyorum;
Affınıza sığınarak.
Çünkü birkaç satırla anılmaya değil insanlığa, vicdana, adalete, idealizme, imana ve son dönemin fenomen nitelendirmesiyle "adamlığa" dair külliyat yazılacak cinsten evlatlarından biriydi bu memleketin; kıymeti bilinemedi.
Hem dirisinin hem ölüsünün üzerinde tepinildi; aman kimseyi "koltuk"larından etmesindi.
O "iyi"ydi;
Kötülük konfordur, iyilik zor.
Kimse daha iyi olarak yenmeye yanaşmadı adını; çünkü o zaman fedakarlık gerekirdi, özveri, yürek, cesaret, eyvallahsızlık en çok da... Kötülüğü musallat ettiler başına;
Velhasıl gitti.
Meydan Bilal Albayrak'sız kaldı; bahtiyarlardı!
Daha birkaç aylık evladının babasız, kavuşmaya doyamamış eşinin ersiz kalması kime gam; ateş düştüğü yeri yaktı.
***
Hadi daha da "şahsileştirmeden" güncele bağlı bir anekdot aktarayım:
Yine böyle bir "kongre polemiği" dönemi... Yine dedikodu, fitne, fesat almış yürümüş... Yine herkes asıp kesiyor birbirini... Bildik usuller devreye girdi; Bilal Albayrak ihraç edildi çocukluğunu, doyamadığı gençliğini adadığı MHP'den.
Tam o gündü...
"MHP Genel Başkanı'na muhalefet etmek suretiyle parti disiplinine uymamak" suçundan ihraç haberini aldığı gün, "leş kargası" tabir edilebilecek meşrepte bir grup üşüştü başına;
"Senin gibi adama bu yapılır mı reis" diye başlayıp, Albayrak'ın muhalif olduğu iddia edilen Genel Başkan aleyhinde ağza alınmayacak laflara vardırdılar işi...
Şahidiz; en kırgın olduğu, en haksızlığa uğradığı günde bile düşmedi fitnenin tuzağına; "benim olduğum yerde Milliyetçi Hareket Partisi'nin liderine hakaret ettirmem" dedi, kovdu hepsini.
Ve hep "Liderinin bir gün anlayacağını" ümit etti;
"Bozkurt" olduğunu...
O günü göremeden gitti.
Bakıyorum şimdi bir yığın benzer hikaye... Geçenlerde bir arkadaşımın paylaştığı gibi;
"Camın buğusuna üç hilal çizen çocuklar bunlar, üzmeyin hiçbirini..."
***
Benim gibi, dağıldı yazı...
Velhasıl...
Nihayetinde bir avuç gençtik;
Savrulmadık hiçbirimiz.
Sayesinde.
Rahmetli "tutunacak dallarımız"ın rehberliğini etti; inatla, ısrarla, bize rağmen bazen, elimizden tutarak, kulağımızdan çekerek, tokat gibi sözlerle döverek şahsiyetlerimizi...
Bana "bizim ocağın" gazetesini emanet etmişti mesela; ilk yazılarım -okuldaki duvar gazetesini saymazsak- orada yayınlandı. Oradaki yazılarım, Yeniçağ'ın bir manada "ata"sı Kurultay'a onun sayesinde taşındı. Bu gazetenin kapısından ilk kez onunla birlikte attım adımımı; "alın bakalım" dedi, "yazar olacak kız"...
Her şeyinizi borçlu olduğunuz ve hayatın ona "mekanı cennet olsun diye" dua etmekten başka bir teşekkür imkânı vermediği noktada, kişisel tarihimin en beceriksiz yazılarından biriyle bile olsa "Bu dünyadan bir Bilal Albayrak geçti" dedirtmek istedim ben de bugün işte;
Çorlu Ülkü Ocakları'nın, Bilal Albayrak ocak başkanıyken daha ortaöğretim öğrencisi olan Başkanı Hayrullah Zıvalıoğlu ve Tekirdağ Ülkü Ocakları'nın çiçeği burnunda başkanı, rahmetlinin bu harekete bıraktığı en kıymetli "eser"lerden biri; Bahadırhan Altınışık'ın, Albayrak'ın yıllardır kırgın, küskün, sitemkar olan ailesine ahde vefası duygulandırdı galiba...
Rahmetli'nin en sevdiklerinin elinden en sevdiklerine verilen o plaketle; trilyonlar dökmekle geri gelmeyecek duyguları dirilttiniz ya;
Var olun çocuklar!
Bu hunhar iklime kapılmadan kırılanları onardınız, dökülenleri topladınız, düşeni kaldırdınız; viraneye dönen gönüllerde hanlar, saraylar yükseltmek en çok size yakışırdı;
Yaşasın Ülkü Ocakları!