Çok "paralel" hareketler bunlar...
Ramazan ayının başlamasına birkaç gün kala "Dinler Bahçesi" hizmete sokmuşlar Tekirdağ'da.
"Türkiye'nin en büyük konteyner limanı" olduğu söylenen alana bir -onlar cami diyor da "mescitten hallice"- bir camicik(!), bir sinagog, bir de şapelimtrak(!) kilise yapmışlar. "Üç Kemaller diyarında üçü bir arada" diye -sanırsın Namık Kemal, Yahya Kemal ve Mustafa Kemal; biri İslam fetihlerinin, biri Haçlı seferlerinin, biri de İsrailoğulları'nın komutanıydı- janjanlı pakette pazarlamışlar; "bütün dünya ne kadar hoşgörülü bir şehir olduğumuzu görecek", "şehrimizin imajını olumlu etkileyecek" coşkusu gırla halkta!
***
Doğma-büyüme -bundan da pek mutlu- bir Tekirdağlı olarak anlamadığım, "hoşgörüsüz" olduğumuza dair bir algı mı vardı? Bu neyin ispat çabası? Sonra kime? Neden?
Nereden baksan çok tuhaf;
Tekirdağ'da Musevi "cemaati" mi var?
Yok.
Tekirdağ'da Hristiyan "cemaati" mi var?
Yok.
Hoş olsa da bahse konu ibadethaneler şehrin hayli dışında inşa edildiğine göre; "cemaate hizmet" değil zaten demek ki yapılış gayeleri.
***
Bu şüpheme karşılık deniyor ki;
Limana gelen Hristiyan ve Museviler ibadet edebilsin diye!
Yeryüzünün bütün Haçlı ülkeleri limanlarına birer de cami konduruyor çünkü; Müslümanlar gittiğinde ibadet edebilsin diye!
***
Üç dinin mabedini "tek çatı" altında birleştirmek "hoşgörü" değil; üç dini "tekleştirmek"tir!
Hâşâ fetva üslubunda da olmasın ama, Kur'an'ın yolundan gittiğini iddia eden bir Müslüman için bu tam olarak Kur'an'ın/İslam'ın inkârıdır; çünkü İslam inancına göre "Allah katında tek din İslam'dır"!
Peki ya bu?.. Bu nedir?
Soruyorum:
Şimdi "paralel" deyip "terör örgütü" suçlaması yöneltmek suretiyle mücadele ettikleri "Ilımlı İslam" cilalamasıyla yürüttüğü projeyi gömüldü zannettiğimiz yerden çıkarmak değil midir?
Ee...
Hani siz "tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet olanların kirli oyunu"nu bozmuştunuz?
Hani İslam dinini bu "şaklaban"ların elinden kurtarmıştınız?
Ne oldu şimdi? "Dinlerarası Diyalog" gitti "Dinlerarası Hoşgörü Merkezleri" mi geldi?
Lamı, cimi, hazmedilir yanı yok;
Size de "çok paralel hareketler" gibi gelmedi mi bunlar?
*
GÜNÜN SORUSU
Baştan sona bağ olan Tekirdağ'da "Dinler Bahçesi"ne dikmek için İspanya'dan zeytin ağacı getirmişler;
500 yaşındaymış!
"Köklü barış"ı simgelesinmiş!
Efeler'deki Yırca'daki katliamlara "seyirci" kalmasaydınız, Foça'da 400 yıllık zeytin ağacının kesilmesine göz yummasaydınız daha zahmetsiz ve masrafsız olmaz mıydı "barış" ekmek toprağınıza?
*
"Tekirdağ mülteci kampı olmasın"
Tekirdağ ile başladık madem, hız kesmeden devam edelim:
Bir de "mülteci kampı" var şehrin gündeminde bu ara...
Başta Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi, Türk Kamu Sen'e bağlı sendikalar olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşu, platform ayakta;
"Tekirdağ, Kilis olsun istemiyoruz" diyorlar!
Tahmin edersiniz ki Kilis'le değil Tekirdağlının problemi; Kilisli'ye yaşatılan zulme uğramak istemiyorlar;
"Sonumuz benzemesin" diyorlar!
Hiç istemiyorlar da "kaçnılmaz"sa şehir dışında bu iş için uygun iki ayrı yer göstermiş belediye, bu işin AKP'li projecilerine. Ve fakat "istemezük" demişler; merkez ilçede, şehrin tam göbeğinde belirledikleri yerde diretmiş iktidar adına iş yapan bu zatı muhteremler; tam da bizim mahallede!
Ahalinin iddiası "geri gönderme hikaye. AKP, Suriyeliler üzerinden, bugüne kadar bir türlü yıkamadığı kalelerden olan Trakya'yı ele geçirme peşinde" şeklinde...
Kaldı ki tek bu değil, Gaziantep, Kilis, Hatay gibi Suriye'yle "akrabalık bağı" bulunan şehirlerin hali ortadayken Tekirdağ gibi bambaşka bir sosyolojide "entegrasyon" mümkün olabilir mi?
*
"Dünya önderliğimizi bekliyor" muş; Godot'yu bekler gibiyse demek!...
*
Bayrak Türküsü
İstanbul'da yaşayan okurlarımızdan, hatta Ramazan dolayısıyla diğer illerden özel olarak gelip de Sultanahmet'i ziyaret eden okurumuz çoktur... İçlerinden kaçı gitmişken bir de Doğu Türkistan Aşevi'ne uğruyor bilmem ama uğramayanlara "mutlaka gidin" derim ben.
Servet Kabaklı'nın vefatından sonra bu yıl ilk defa "tek başına" Esat Kabaklı... Karşılıklı atışmaları, sataşmaları, fıkralaşmaları yok... Daha (da) duygusal Kabaklı'nın türküleri söyleyişi... Şiirlerini okurken gözlerinden birkaç damla aktı akacak gibi...
Bir Ramazan geleneği olarak, mübarek ay bitmeden, son deminde yetiştik, şehir dışından gelen bir arkadaşımla birlikte önceki gece dinledik Esat Kabaklı'yı; bu yıl da elimiz boş dönmedik, boş durmuyor, üretiyor; yine "yeni bir marş" kazandırdı!
Yüksekova'da, operasyonlar bittikten sonra askerlerin okuduğu "Bu Bayrak" şiiri vardı ya, işte onu bestelemiş Esat Abi... O bir kere söylüyor, ikincisinde bütün misafirleri ezbere tekrar ediyor onunla birlikte...
"Zemin kan kırmızı, ayyıldızı ak
O mübarek bayrak, işte bu bayrak!"
Bir de bilgi... Biliyorsunuz Esat Kabaklı bu işin "ilmini" de yapmış değerlerden biri. Şiiri bestelerken bir şey fark etmiş:
- Bugüne kadar hiç bayrak türküsü yapmamışız!
Şiiri, destanı bu kadar çokken ilginç değil mi!