Çok ilginç doğrusu...
Once bir not düşelim. Dün sabaha yine şehit haberleri ile başladık. Tamam, “Şehitler ölmüyor” amma galiba “vatan bölünüyor” hissine kapıldık.
Çünkü PKK ne yaparsa yapsın, PKK ile mücadelede ne kadar şehit verilirse verilsin “çözüm” diye gündeme getirilen her şey “PKK’nın talepleri ile birebir örtüşüyor” maalesef. Yani AKP, PKK ile mücadele eder gibi görünüyor amma her istediğine “evet” diyerek PKK’ya en büyük desteği veren parti olmayı sürdürüyor.
Bunun böyle olduğunu, yapmayı düşündükleri anayasadaki değişiklik niyet ve tekliflerinde açıkça görüyoruz.
...
Şimdi yazımızın ana konusuna geçebiliriz.
25 Mayıs’ta...
Isparta Belediye Kültür Sarayı’nda...
Isparta Kültür ve Eğitim Vakfı ile İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği, “Şiddet ve Tedavisinde Bediüzzaman Said Nursi’nin Müspet Hareket Yaklaşımı” başlıklı sempozyumda konuşan Isparta Valisi Sayın Memduh Oğuz, “Bediüzzaman hazretlerinin Ispartalı olduğunun bilgisini vali olarak geldiğimin üçüncü günü önüme koymuşlardı” demiş..
Biz, Vali Bey’in önüne böyle bir not koyduklarına inanamıyoruz.
Çünkü Said Nursi, Ispartalı falan değildir.
Şeyh Sait isyanı sebebiyle Isparta’ya zorunlu ikamet için gönderilmiştir. Vali Beyin önüne konan o not muhtemelen, “Saidi Nursi bir müddet Isparta’da ikamete mecbur bırakıldı” şeklindeydi.
Isparta Valisi Memduh Oğuz da artık... “Bir kitap yazacağım. Isparta’nın Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra İslâm’ın en kutsal şehri olduğunu ispatlayacağım” diyormuş.
Pes yani...
Isparta bizim...
Isparta’yı ölümüne sevmemiz için, Isparta’nın vatanımızın bir parçalı olması yeter de artar bile...
Lâkin Urfa da bizim, Konya da bizim, İstanbul da bizim, Çanakkale de bizim...
Isparta’nın Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra İslâm’ın en kutsal şehri olması için Saidi Nursi’nin Isparta’da bir süre ikamete mecbur bırakılması yetiyorsa, bu zımnen, “Saidi Nursi pek çok peygamber ve sahabeden üstündür” iddiasını içerir.
Çünkü...
Meselâ Şanlıurfa’da Hz. İbrahim, Hz. Eyyüb, Hz. Elyesa, Hz. Şuayb, Hz. Nuh yaşamıştır. Hz. Lut Urfa’da doğmuş ve çocukluk yılları Hz. İbrahim’le birlikte Urfa’da geçmiştir.
Ya Konya?
Pakistan’dan Londra’ya İstanbul üzerinden uçarken uçak Konya sınırları içerisine girdiğinde Muhammed İkbal ayağa kalkar. Rahmetli Tahir Büyükkörükçü’nün bir vaazında dinlemiştim. Yolcular, “Üstat niye ayakta duruyorsunuz” diye sorduklarında, “Duymadınız mı, pilot Konya üzerinde uçtuğumuzu söylüyor, Hz. Mevlana’nın huzurundayız” cevabını verir ve uçak Konya sınırlarını terk edene kadar da oturmaz.
Hadi, Saidi Nursi-Mevlana mukayesesi yapmayalım..
Tamam da...
Konya’da da, Hz. İklis, Hazreti Merih, Hz. Çağdun ve Hz Mihran’ın mezarları Musalla Mezarlığı’nda değil midir? Hz. Hamun ve Hz. Salih Peygamber, Kale Kapısı Mezarlığı’nda değil midir? İsimleri unutulmuş nice peygamberin Konya’da olduğu söylenir...
Diyarbakır’da Hz. Zülküf, Elyesa, Hz. Harut ve Hz. Yunus(Zennun), Hz Melak ve Hz. Harut, Hz. Enüş, Hz.Rüvym’in kabirleri ve bazı peygamberlerin makamları yok mudur?
Rahmetli Akif’in, “Bedrin aslanları bile ancak bu kadar şanlı idi” diye dizeler döktürdüğü Çanakkale, yine, peygamber makamları ve şehit sahabelere misafirlik yapan Eyyûb Sultan olarak meşhur olmuş Hâlid bin Zeyd el-Ensarî, İstanbul’da meftun değil midir?
Türkiye’nin böyle bir gerçeği varken, Saidi Nursici olmak prim yapıyor diye, Saidi Nursi’nin bir müddet ikamet ettiği Isparta’nın peygamberlerin ve sahabelerin yaşadığı şehirlerden daha kutsal olduğunu iddia etmek...
Çok ilginç doğrusu...
Çok ilginç amma Türkiye gerçeğinde ise hiç şaşırtıcı değil maalesef...