Çok bilinmeyenli denklem: İdlib
İdlib operasyonu başladı. Bu operasyonun açıklanan doğrudan amaçlarının yanında, fazla dillendirilmeyen dolaylı amaçlarının olduğunu da söylemek mümkündür. Ayrıca bu harekâtın işleyiş tarzının da değerlendirilmesinde fayda vardır. Diğer taraftan ABD'yle olan ilişkilerimizi etkileyen yönleri de bulunmaktadır.
İdlib operasyonunun amacı
Bu operasyonun açıklanan amacı, Astana sürecinde kararlaştırılan çatışmasızlık bölgeleri tesisi kapsamında öncelikli bir yeri olan İdlib'de, muhaliflerle rejim güçleri arasındaki çatışmayı durdurarak özellikle sivillerin zarar görmesini önlemektir. Buna paralel olarak bölgede etkin olan El-Nusra gücünü de zararsız hale getirmektir. Böylece Türkiye'ye yeni göç dalgalarının gelmesine de ihtiyaç bırakmamaktır.
Bu çerçevede Türkiye, İran ve Rusya arasında mutabakat sağlanmış ve harekât başlatılmıştır. Plana göre Rusya dış emniyeti ve gerekli hava desteğini sağlayacak, Türkiye de içerideki kontrolü gerçekleştirecektir. Türkiye bunu ılımlı muhalif olarak tanımlanan ÖSO'yla birlikte, El-Bab operasyonundakine benzer bir şekilde yürütecektir.
Resmen açıklanmayan amacı ise Türkiye'nin güvenliği ile ilgili olan kısmıdır.
El-Kaide uzantısı Heyet Tahrir Şam (HTŞ) olarak tanımlanan El-Nusra bölgede etkinlik sağlamıştır. ABD bu grubu tehdit olarak görmektedir. Bu grubun etkinliğinin kırılmasını planlamakta ve bunu da YPG'yle birlikte operasyon yaparak gerçekleştirmek istemektedir. PYD/YPG/PKK'nın İdlib'i kontrol eder hale gelmesi, onun etkinlik alanını Afrin'den güneye doğru genişletmesi demektir. Bu takdirde Akdeniz'e açılmaya ve kuzey koridorunu bütünleştirmeye ramak kalmış olacaktır.
Bu planı bozmak için İdlib'e müdahale konusunda ABD'den önce davranma gereği ortaya çıkmış, Astana süreci ve mutabakatı kapsamında, özellikle Türkiye'nin çabalarıyla, bu operasyonun gerçekleştirilmesi sağlanmıştır.
Operasyonun icra tarzı
Muhaliflerle rejim güçleri arasındaki çatışmanın durdurulması ve mümkün olduğu kadar kan dökülmeden ve sivilleri de göç paniğine düşürmeden bunun başarılabilmesi için bir görev paylaşımına ihtiyaç duyulduğu düşünülmüştür.
Bu amaçla başta HTŞ olmak üzere birçok muhalif grupla ÖSO ve Türk görevlilerinin temas kurarak çatışmaya girmemeye ikna edilmesi, Rusya'nın da rejim güçlerini kontrol ederek çatışmayı önlemesi esasına dayanan bir anlayışla çatışmasızlığın sağlanması üzerinde durulduğu değerlendirilmiştir.
Özellikle HTŞ'nin ikna edilemediği zamanlarda güç kullanarak bunun sağlanmaya çalışılacağı, müteakiben gözlemci görevine geçilerek bölge içinin TSK tarafından kontrol altında tutulmaya devam edileceği anlaşılmaktadır.
ABD'yle ilişkiler gittikçe bozuluyor
Türkiye'nin ABD'yle olan ilişkilerinin Zarrab krizi, korumalar davası, FETO elebaşının iadesi, FETÖ'cülerin ABD Büyükelçiliği temasları gibi bir seri konuyla sıkıntılı hale geldiği bilinmektedir. ABD'nin bu nedenle, Türkiye'ye karşı açık veya gizli bir kısım ambargolar uyguladığı bir gerçektir.
Bunlara ilave olarak özellikle Türkiye'nin Rusya ve İran'la yakınlaşması ve birlikte hareket etmesi ABD'yi tedirgin etmiştir. Astana süreci hoşnutsuzluk yaratmıştır. Rusya'dan S-400 füze alımı konusu ise sürekli gündemdedir. Şimdi de Türkiye'nin inisiyatif alarak Rusya'yla birlikte yürüttüğü ve İran'la da mutabakat içinde icra ettiği İdlib operasyonu, ABD'nin planlarını bozduğu için onu son derece rahatsız etmiştir.
Tam da İdlib operasyonunun başlatıldığı zamanda, FETO'yla irtibatlı olduğu gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan konsolosluk görevlisinin durumunu bahane ederek vize müracaatlarını askıya alması tesadüf değil, tamamen fatura kesme anlamındadır.
Bu durumda Türkiye'nin ölçülü bir şekilde dik duruşunu muhafaza etmesi gerekir. Daha önce de söylediğim gibi, Trump'ın yapmacık ifade ve tavırlarına güvenilemeyeceği bir kere daha belirgin hale gelmiştir. Rusya ve İran'la da temkinli olunmalıdır.
Bu konunun Barzani cephesindeki durumu sulandırmamasına dikkat edilmelidir. Bunlar birbiriyle bilinen ilintili konulardır.