Çok acil ‘şeref’aranıyor!

Ne rahat yerde yazıyoruz; karışanımız edenimiz yok... Vicdanımızla başbaşayız... Kimse bizi yüz seksen derece çarka zorlamıyor... Ya havuz medyasında yazıyor olsaydık?
Düşünsenize aylarca Türkiye’nin Ortadoğu’ya, IŞİD’e askerî müdahalesinin aleyhinde yazılar yazacaksınız, bunu ‘bataklığa sürüklenmek’ şeklinde ifade edeceksiniz!.. Ya sonra?
Sonrası, allı-pullu etek giymek!.. Haber gelecek size ‘artık döndük’ diye... Derhal senkron tutturacak, ’efendi’nizle aynı hızla viraj alacaksınız... Öncekileri yazanlar siz değilmişsiniz gibi, yüzünüz kızarmadan, hiç utanmadan yeni analizler yapacaksınız: “Tek çözüm operasyon... Zaten bu teröristler bizim çözüm sürecimizi sabote ediyor... Dünyada tek değiliz... Uluslararası toplum vs. vs...”
‘Dış ses’ öyle baskın gelecek ki, ’iç sesiniz’ “Ama adamlık, haysiyet, şeref ne olacak?” diye mırıldanamayacak bile!.. ‘Saray şairliği’yle yollara kartları savrulan travestilik arasında gidip geleceksiniz!..
‘Yaz’ denileni tükürür gibi yazacak, ‘şimdi de o tükürdüğünü yala’ denileni gocunmadan yalayacaksınız? Ve hiçbir zaman “Ulan ne hâllere düştük, fikir namussuzluğunun da bir dibi olmalı” diye kıvranmayacaksınız!..
‘Şeref yoksunluğu’nun utancı galiba paylaşıldıkça azalıyor!.. Ahlâksızlık çukurunda debelenen diğer yol arkadaşlarınızın varlığını hissettikçe teselli bulacak, havuzun serin suyuyla rahatlayacaksınız!..
Sesiniz koro halinde öyle yüksek çıkacak ki, kimse size “On gün önce ne diyordun?” sorusunu soramayacağı gibi aksine düşünenler “Acaba arıza bizde mi?” deyip belki de utancından başını öne düşürecek!.. Müsekkin içmiş gibi hayat süren müşteriye yeni konsepti allayıp pullayacaksınız!..
‘Eski Türkiye’ lâkırdılarını dilinizden düşürmeyeceksiniz, önceleri neler çekilmiş olduğundan, artık halk iradesinin egemenliğinden, demokrasiden söz edeceksiniz, muhalifleri ‘baskı dönemleri’ni özlemekle suçlayacaksınız...
Sonra darbe dönemlerinde görülen fişlemeleri ve ayrımcılığı görmeyeceksiniz, görenlere de ‘paralelle mücadele’ savunması yapacaksınız!.. Akreditasyona sesinizi çıkarmayıp, saltanatın ‘gazeteci tosunu’olmaktan ar etmeyecek, yalak şeklindeki masanın etrafına dizileceksiniz!..
‘Paralel’i bahane ederek, “Kaybedeceğimiz her seçim gayrimeşrûdur” şeklinde tercüme edilebilir tipik dikta mantığına ses çıkarmayacaksınız!.. Ama her fırsat bulduğunuzda darbeleri lânetlemeyi asla ihmal etmeyeceksiniz!..
Güneydoğu’da okullar yakılırken aldırmayacaksınız, belki de “Okullar olmasa bölgede maarif ne güzel idare edilir” şeklindeki kadim hayale iç geçiriyor olacaksınız!.. Toprak, bayrak ve asker de olmasa daha da iyi olacak belki!.. Hem çözüm sürecine de başka halel gelme ihtimali kalmayacak!.. Egemenliği koruma maliyeti düşecek, oradan elde edilecek tasarrufla herkese ev ve araba alınabilecek!..
“Biz bunları gazetelerimizde yazıyoruz, televizyonlarda söylüyoruz ama ya yarın bir gün bize tersini yaptırırlarsa” diye kendinizi kasmayacaksınız!.. İktidarın menfaati çark etmeyi gerektiriyorsa, bunu ibadet aşkıyla yapacaksınız!..
Vicdan, irade, utanma duygusu, çoluk cocuğun yüzüne bakamama kaygısı vs. gibi günümüzün hakikatleri karşısında hiç de rasyonel olmayan bu demode kavramlara takılıp kalmayacaksınız!..
Diktatör ve şürekasının ‘kıvır’ dediği yerde kıvıracak, ’tek kol aralığı hizaya geç’ dediği yerde geçilecek, ‘saldır’ dediği yerde saldırılacak!..
Normal insan anatomisine sahip olanlar için zor iş doğrusu!.. Bu ‘ağır işçiler’e bakınca insan acıyor!.. Bizim buralarda yazanların tek yükü ’vicdan’... Oysa bu arkadaşların bir yığın yükü var!.. Ne kadar ‘fikretsek’ az!..

Yazarın Diğer Yazıları