Çok "15 Temmuz öncesi gibi" hareketler bunlar!

15 Temmuz gecesi, -evet- "ülkemizin her köşesinde, sokakta her siyasi görüşten insanlarımız vardı".

15 Temmuz gecesi, -evet- "Türkiye tüm farklılıkların üzerine çıkma iradesine sahip olduğunu herkese gösterdi".

15 Temmuz gecesi, -evet- biz "millet olarak bize tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçirdik".

Ve -evet- "Tüm bunlara şahit olduktan sonra artık 15 Temmuz öncesi gibi davranamayız".

Bunlar Cumhurbaşkanı'nın lafları.

Dolayısıyla da, mevzubahis vatan olduğunda "tüm farklılıkların üzerine çıkma iradesini gösteren" Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bundan böyle "devlet" yahut "hükümet" nezdinde, siyasal, ideolojik, etnik, kültürel farklılıkları doğrultusunda "benden olanlar" ve "ötekiler" diye ayrılmayacağına dair bir "toplumsal sözleşme" niteliği taşıyor aynı zamanda.

***

Uygulamaya bakalım.

"15 Temmuz sonrası" Cumhurbaşkanı İstanbul'da "medya temsilcileri"ni ağırladı ve tıpkı "15 Temmuz öncesi gibi davranılarak" Yeniçağ dahil, bir grup gazete ambargoya uğradı.

"15 Temmuz sonrası" Başbakan Ankara'da "medya temsilcileri"ni ağırladı ve tıpkı "15 Temmuz öncesi gibi davranılarak" Yeniçağ dahil, bir grup gazete dışlandı.

***

Yeniçağ -evet- 14 yıldır bir kere bile iktidarın karşısında hizaya geçmedi...

Ama...

Böyle davranan "her devrin cici medyası"ndan farklı olarak "kumpas ortaklığı" da yapmadı. Hiçbir dış gücün, hiçbir illegal yapılanmanın, hiçbir 5. Kol faaliyetinin "kullanışlı aptalı" da olmadı.

Olmadığı gibi...

Sene -daha- 2008... Beraber yürüdüklerini sanıyorlar o yollarda... Bu gazete dokuz sütuna attığı manşetle uyardı dönemin Başbakanı da olan Cumhurbaşkanını:

"Seni bile harcarlar Erdoğan" diye.

Nazlı'sından Aslı'sına, "Hasan Abi"sinden "Altan kardeşler"ine kadar "Gül kokulu yazarlar"ın satır aralarına mercek tutup ben yazdım, nasıl kuyusunu kazdıklarını... Nasıl jurnallediklerini "büyük abi"lerine...

***

Meslek büyüğümüz Burhan Ayeri'nin dün bu konuya dikkat çekerken altını çizdiği türden bir "hak teslimi" de beklemiyorum. Okurumuz yapıyor bunu zaten layığıyla. Ben, bir gazeteci olarak "anlamak" istiyorum hepsi bu;

Samimi misiniz? Değil misiniz?

Anlayabileyim ki topluma da doğru anlatabileyim istiyorum;

Neden bu çifte standart?

Dikkatsizlik mi, özensizlik mi yoksa bilinçli/kasıtlı bir "ayırma" mı?

Sormak üzere Başbakanlık Basın Müşaviri Sinan Çetin'i aradım önceki gün. Makamından ulaşamadım; sekreterine konuyu ayrıntılı bir not ve telefon numaralarımı bıraktım. "Haksızlık yapmamak" için de dün öğleden sonraya kadar bekledim.

Ne arayan var ne soran...

El mecbur buradan sormak durumundayım:

Omurgalı muhalefetin, -isterse yağdanlık olsun- satılık, devşirme yandaştan çok daha sadık bir "kötü gün dostu" olduğunu böyle kanlı bir tezgâhla tecrübe ettikten sonra bile Yeniçağ'a ve başka bazı "muhalif" yayın organlarına "15 Temmuz öncesi gibi davranmanızın" akıl ve mantıkla izah edilebilir bir yanı var mı?

***

Aklımdayken;

"15 Temmuz'u bir milat haline dönüştüremezsek yazıklar olsun bize..."

Bu da Cumhurbaşkanı'nın lafı!

***

Medya uyuma

Bir çift lafım da Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın "medya buluşmaları"na katılan meslektaşlarımıza;

Ağırlandığınız o masalarda hiç mi sağınıza solunuza bakmıyorsunuz?

Hiç mi "iyi de biz bu kadar mıyız" diye sormuyorsunuz; "eksik" olduğunuzu fark etmiyorsunuz!

Medyanın bir bölümünün ötekileştirildiği o salonlardan "milat" güzellemeleri yapmaya hiç mi utanmıyorsunuz?

***

Hüseyin'e yanmak

PKK tarafından katledilen 5 yaşındaki Hüseyin Utku'nun ay-yıldıza sarılı minik tabutuna bakarken rastladım sosyal medyada; üzerine başkaca bir şey söylemeye gerek yok bence:

"Bahtımıza her daim bir Hüseyin'e yanmak düşüyor" işte!

***

Olacağına bakın siz...

Belki bütün sorun "demokrasi"yi, "hak"kı, "hukuk"u, "adalet"i birer "Avrupa değeri" varsayıyor olmamız, "agora"larla yarışır "kurultay"larımızdan yani kendi atalar mirasımızdan bihaber olmamızdır...

Yazarın Diğer Yazıları