Cumhurbaşkanımızın da katıldığı kentin sorunları ve corona virüsü tedbirlerinin konuşulduğu toplantıda Çorum AKP Kadın Kolları Başkanı Meryem Demir, kentte yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdikten sonra, "Hani bir kadının sözü vardı. Rabbim ömrümüzden alsın ömrünüze versin diye. Kızmayın sakın, ben bir şey söyleyeceğim. İnsan kendi ömründen vazgeçebilir. Ama bazen diyorum ki, çocuklarımın ömründen alsın size versin. Çünkü bu ülke için o kadar önemlisiniz" dedi.
Şaşırdım ve inanamadım. Çünkü bizim annelerimiz bizi severken ya da hastalığımızda bizimle sabahlarken: "Allah ömrümden alsın, sana versin" derdi.
Şimdi bu nasıl anne ki kendi ömrünü güvence altına alıp ona dokunmayarak; çocuklarının ömründen bağış yapıyor?
Bu vahim olayı dini bakış açısı da onaylamamaktadır.
Dini bakımdan yapılan yorumlarda: "Çocuk üzerine yemin etmek caiz değildir; çocuk üzerine yemin denilen şey, çocuklarına ve kendine yapılan bedduadır. Bu da uygun değildir. Yemin yalnız Allah adına yapılır. Örneğin; "Vallahi, Billahi, Tallahi" gibi" deniliyor.
Demir'in söyledikleri çocuklarının yaşam hakkı üzerine bir bedduadır. Çünkü dua; Tanrı'ya yalvarma, Tanrı'dan yardım dilemek ve dinsel değeri olan sözlerdir.
Beddua ise Farsça'da "kötü" anlamına gelen bed ile Arapça'da "dileme, isteme" gibi anlamlara gelen dua kelimelerinden oluşmuş bir bileşik isimdir. Beddua kural olarak hoş görülmez: "Allah kötü sözün alenen söylenmesini sevmez; ancak zulme uğrayanlar hariçtir" (en-Nisâ 4/148) denilmektedir.
Yaptığım araştırmalara göre. Çocuklarına beddua etmek Kur'an'ın da buyruğuna aykırıdır.
40 hadis adlı kaynakta bu iddiayı doğrulamaktadır:
"Kendinize beddua etmeyin. Çocuklarınıza beddua etmeyin. Duaların kabul olduğu bir ana rastlarsınız da duanız kabul olur." Müslim, Zühd, 18 (7437); Ebu Davud, Vitr, 27 (1532).
Çocukları üzerine beddua eden Demir'in her anne -baba gibi çocukların üzerindeki bir velayet hakkı ve yükümlülüğü vardır. En önemli yükümlülüğü ise çocuklarının yaşamını koruma- kollama ve onların en iyi ve sağlıklı olarak büyütüp eğitimini sağlamaktır.
Hiç kimse çocuklarının yaşam haklarını bir reklam, siyaset veya menfaat konusu yapamaz ve yapmamalıdır. Çocuklar fiziksel, zihinsel ve parasal yönden toplumum en zayıf ve bağımlı sevgiye-şefkate muhtaç insanlarıdır. Ayrıca çocuklarımız velayet davalarında hırpalanmakta, icra yasasında eşya gibi işleme tabi tutulmakta, cinsel tacize ve istismara konu olmakta yani sömürülmekte, işgüçleri-emekleri hiçe sayılmakta ve şiddet görmektedirler. Onların beddua-yemin konusu olması manevi olarak onlara yapılan bir haksızlıktır. Çocuklar korku kültürü altında yaşamamalıdır. Çocuklar yalnız fiziksel olarak değil manevi-duygusal olarak da örselenirler.
5 Mart 2019 tarihinde GAP adlı aylık gazetede de, "Çocuklara Kıymayın Efendiler" başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazımda tanınan bir türkücümüzün "Urfalı atom" adlı ürünün romatizma, dolaşım rahatsızlıkları, prostat, kalp damar hastalıkları, böbrek, astım, basur, kolesterol, mide, sindirim, uykusuzluk, tansiyon, iltihap, halsizlik, bel ayak sırt ağrıları gibi birçok hastalıklara iyi geldiğini dediklerinin hepsinin doğru olduğu için "Vallahi, Billahi, Tallahi" gibi yemin ettikten sonra "çocuklarım üzerine de yemin ederim" diyordu diye yazmış ve bu olayı şiddetle kınamıştım.
Bu tür olaylar dinen, ahlaken ve yasalara göre günahtır-suçtur. Çocuklarımızın korunması aynı zamanda Anayasamızın ve uluslararası sözleşmelerin de açık ilkelerine göre zorunludur. Çünkü onlar deneyimsizdir, çoğu zaman dövülme, sövülme ile karşı karşıyadırlar, yavrudurlar, ufaklıklardır, masumdurlar, saflardır, sevimlidir ve toplumun geleceğidirler.