Çocuk kitap piyasası asla kötü niyetli insanların elinde olmamalı

Çocuk kitap piyasası asla kötü niyetli insanların elinde olmamalı

Türkiye’nin çocuk kitapları konusunda en üretken kalem sahiplerinden Aydan Yıldız Güneş, Yeniçağ'ın sorularını yanıtladı.

İstanbul Üsküdar doğumlu olan Aydan Yıldız Güneş Eskişehir Üniversitesi İlahiyat bölümü mezunu. Güneş kendini şöyle anlatmakta; “8 yıl Türk musikisi okudum 4 yıl sinema tiyatro yardımcı oyunculuğu yaptım. Sinema alanında rol arkadaşımla kısa bir evlilik yaptım. Şimdi oğlumla yaşıyorum. Emekliyim, Üsküdar Salacak’ta ikamet ediyorum. Yazarlık eğitiminden sonra 7 adet kitap yayımladım. Şu an Manevi Rehberlik dersi almaktayım. Ayrıca biri şiir diğeri hayat hikâyesi olmak üzere iki kitap hazırlığındayım. Yazmaya devam etmekteyim...”

412faae5-6ffa-4778-bfbe-c3c1a1c4dc3e.jpg

Yeniçağ: Nobel ödüllü ABD’li yazar der ki ‘Düz yazı yazarları şiirde muvaffak olmamış kalem sahipleridir.’ Sizin bakışınız?

Aydan Yıldız Güneş: ABD li yazarın sözüne katılmamak elde değil. Ben kendi açımdan kendisine hak veriyorum. Çok doğru bir görüş, doğru bir cümle kullanmış bence. Şiir dediğimiz zaman tıpkı bir hikâyesi bir başlangıcı bir gelişmesi bir de sonuca bağlanması gerekir diye düşünmekteyim. Kafiye uyum, ahenk bir vezin içinde olması şiir formatının lezzet verdiğini kabul edenlerdenim. Bu sıralar düz yazıyı yazıp şiir diye önümüze sunanları artık moda kabul edersek, bu modanın fazla itibar göreceğini düşünmüyorum. Kafiyesiz ve bir ölçüsü bir akarı olmayan şiirin lezzetine ulaştığını düşünmüyorum. En azından bana bir lezzet vermiyor. Nereden başladığı, neden bahsettiği ve nasıl noktalandığı anlaşılmadan havada bırakılan cümleler ve bilmece gibi çözülmesi zor ne demek istediği anlaşılmayan düşünceler...

Yeniçağ: Reiner Maira Rilke der ki ‘Yazmadan yaşayacağına inanıyorsan yazma.’ Yazmadan yaşayamacağınıza inandığınız için mi yazıyorusnuz, bu düşünceyi paylaşıyor musunuz?

Aydan Yıldız Güneş: Reiner Maira Rilke bana göre çok fanatikce bir söz söylemiş, ya da yazmanın saplantılı halide de olabilir diyorum. Yazmadan yaşayamam diyemem tabii. Yaşamanın ve ölmenin benim elimde olmadığı, iplerimizin yaratıcının elinde olduğu bir âlemde böyle düşünmem bana pek doğru gelmez. İnsan hayatta her şeye maruz kalabilir. Yokluğa, zalimliğe, savaşlara düçar olabilir ve can derdine düşebilir. Bana göre İnsan asla yapmam, onsuz olamam bunsuz yaşayamam dediği cihette aynı şekilde yaşatılmak, imtihan edilmek zorunda bırakılmıştır. O yüzden yaratıcının yaşa dediği yerde yaşamak zorunda ve öl dediği yerde ölmek zorunda olduğumuzu bilmemiz gerektiğine inanmaktayım. Ancak yazmak gerçekten çok önemli bir mevzudur. Yazmak insanı psikolog gibi rahatlatır diyebilirim.

Yeniçağ: Edebiyata nereden geldiniz? Kendiniz ait hisettiğiniz herhangi bir ekol var mıdır?

Aydan Yıldız Güneş: Edebiyata şiir, müzik ve resim olarak ilkokuldan beri büyük ilgim vardı. İlk kendimi resimle keşfettiğim de bütün okul defterlerime kadın portresi ve çok güzel gözler çiziyordum. O zamanlar resimlerimi ailem sobaya atmış çizmemi istememişti. "En güzel resmi yaratıcı çizer sen yaratıcı değilsin yaratıcıya göre bu bir şirktir bir daha çizme..." dediklerinde kalemim kırılmış ve gizlice yaptığım resimlerden tat almayarak bırakmıştım. Daha sonra kendimi müzik alanında keşfettiğimde tüm assolistler gibi şarkı okumayı başardığımı görüp tüm tabuları yıkıp, 8 yıl Türk Musikisi eğitimi içinde çok güzel şeyler yaşayıp kendime ait olduğum yeri bulmuştum. Klasik okuduğumuz, Hacı Arif, Dede Efendi, Itri, Nabi, Farabi, Hafız post, gibi bir çok değerli bestekarların eserleri...

Yeniçağ: Türkiye’de çocuk edebiyatının durumu. Sizce buralardan bir Andersen çıkar mı?

Aydan Yıldız Güneş: Türkiye’de çocuk edebiyatının yeri gerçekten muamma durumda çünkü herkes bu işi çocukları sevdiği için yapmıyor. Belki ünlü olmak veya para kazanmak için bir kaç yaprak bir kaç cümle ve bol boyalı resimlerle hikâyelerden oluşan bir çok hikâye kitabı mevcut. Bu konuda gerçek çocukları seven ve öz sevgiyle onlara doğru yolları çizen doğruyu öğreten hikâyeler olmalı. Çocuk kitap piyasası asla kötü niyetli insanların elinde olmamalı ve onların elinde ticari amaçla yanlış şekillenmemeli. Mesala bir kaç yıl önce adamın biri Keloğlan resimleriyle kapağını donattığı sözüm ona çocuk kitaplarında cinsel içerikli hikâyelerini okullarda satıp boy boy utanmadan resimler atmıştı. Bu gerçekten çocukların o cicili bicili renkli dünyasını allak bullak ediyor üstelik de, ahlakını yozlaştırıyor...

Yeniçağ: Yazma, üretme gücünüz, günün kaç saatini çalışma masanızın arkasında geçirebiliyorsunuz?

Aydan Yıldız Güneş: Efendim biz hanım yazar olunca malum ev işleri bitti mi yazmakla alakalı masamızın başına ancak geçebiliyoruz. Ben sadece masa başında veya arkasında değil yemek yaparken, yolda yürürken, yolculuk yaparken dahi şiir veya hikâye edeceğimiz gözlemlediğimiz her şeyi kalem defter yanımdaysa her yerde yazıyorum. İlle de bir masa aramıyorum. En son yazdıklarımı kâğıtlardan bilgisayarıma aktarmak şekillendirmek için oturduğumda bazen günün yarısını bazen de tamamını çalışmalarımla geçirebiliyorum. Arada görevlerimizi de ihmal etmiyoruz tabii. Yani yazan için ille de masa başı gerekmiyor. İyi bir gözlemci ve başkasının derdiyle de tertlenen kişi, sokakta yürürken de, bir gemide seyahat ederken de yazar. Ben öyleyim çoğu bestelerimi sokakta yürürken yapmıştım.

Yeniçağ: Ve nihayet ana hedefiniz ne? Türkiye sınırları içinde daha fazla tanınmak mı yoksa yurt dışındaki rekabetlere yelken açmak mı?

Aydan Yıldız Güneş: Nihayi hedefim tabii ki Türkiye'de bir çok kitleye ulaşmak, bir çok çocuğa ulaşmak, hayatlarına dokunmak, hepsi tarafından aranmak beni çok mutlu ederdi bu mutluluğu tarif edemem tabii... Özellikle gençlere ulaşmak Onlarla Dipsiz Kuyu hakkında konuşmak, seminerler vermek bir çok genci kötü alışkanlıklardan ve kötü niyetli insanlardan haberdar etmek isterdim. Bunu Türkiye genelinde yapmak isterdim çünkü gençleri çok seviyorum. Geleceğimizin temelleri vatanımızın bayrağımızın bekçileri gençliğe ulaşıp dokunmak isterdim. Benden ziyade eserlerimin tanınması ve herkes tarafından okunması benim için mutlulukların zirvesi olurdu. Çünkü kendi öz kültürümüzü öz çocuklarımıza anlatabilmenin mutluluk tarifini anlatmam mümkün değil. Yurt dışı rekabetleriyle sanırım çok ilgilenmezdim. Çünkü o zaman yazmayı bir yarış olarak algılamam gerekirdi. Yazmak bir yarış değil bir yetenek işi bence. Yurt dışı anlamında kültürümüzü öğrenmeleri adını sesimi duysunlar isterim ancak bir yarış modunda hareket etmek istemem. Beni sadece okuyucularım değerlendirsin düşüncesindeyim. Ben ne kadar iyi ve ne kadar başarılıyım onlardan duymak isterim. Hedefim 7 den 70'e insan ve hep öyle olmaya devam ederek yazmaya devam edeceğim. İnşallah değeri bilinmeyen ölünce değerli olan bir çok yazarımız gibi, bizim de değerimiz ölmeden bilinir dileklerimle...

Yeniçağ: Bu söyleşi için teşekkür ederiz.

RÖPORTAJ: MAYİS ALİZADE

d28575b2-5591-43b0-98a6-6d2cee7d440a.jpgda337026-2e6c-42e9-85a1-7cd8662621ad.jpgde03830c-6909-4ad1-9e0d-49edae6a329e.jpg4b2aac15-abe1-4fd1-8719-5d1584fecdde.jpg