Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 23 Mayıs 2024 tarihinde Shandong Eyaleti'nin başkenti Jinan'da yüksek profilli iş dünyası ve akademi temsilcilerinin katıldığı bir sempozyuma başkanlık etti. Reform yanlısı tanınmış akademisyen Zhou Qiren'in bu oturumda yaptığı ve geniş yankı uyandıran sunum, 15 Temmuz Pazartesi günü başlayacak olan Çin Komünist Partisi 20. Ulusal Kongresi Üçüncü Plenumu (Genel Kurul) iddialı bir reform gündemi uygulanacağına dair beklentileri arttırdı.
Yaklaşık 46 yıl önce, Aralık 1978'de 11. Parti Kongresi'nin Üçüncü Plenumu Çin'in ekonomik reformunu üstlenmeye karar verdi. O zamandan bu yana, son sekiz Üçüncü Plenum'un her biri ekonomik reforma odaklanma geleneğini sürdürdü.
Çin'in 30 Nisan'daki Politbüro Toplantısı, yaklaşan Plenum'un ana temalarının kapsamlı reform ve modernizasyonun derinleştirilmesini içerdiğini öne sürüyor. Toplantı, "soruna doğru koşma ve sorunu düzeltmeye odaklanma" şeklinde bir politika yaklaşımına sahip olacağa benziyor. Büyük ölçekli bir liberalleşme politikası benimsemek yerine, Plenum'un sürdürülebilir büyümenin önündeki bazı spesifik darboğazların üstesinden gelmek için politika önlemleri açıklaması daha muhtemel gözüküyor.
Çin'in son on yıllardaki ekonomik başarısındaki en büyük etken, merkezi planlı bir sistemden piyasa ekonomisine geçişiydi. Ayrıca düşük işgücü maliyeti avantajı, demografik getiri ve açık uluslararası ticaret ve yatırım rejimleri gibi koşullardan da büyük ölçüde faydalandı.
Fakat geçtiğimiz 15 yıl içinde hem Çin'deki hem de küresel sistemdeki ekonomik koşullar büyük ölçüde değişti. Bu değişiklikler arasında nüfusun yaşlanması ve küreselleşmenin gerilemesi dikkat çekti.
Söz konusu değişiklikler Çin'in ekonomik büyümesinin sürdürülebilirliği açısından ciddi zorluklar yarattı ve reel GSYH büyüme oranı 2010 ile 2023 yılları arasında yarı yarıya azaldı.
Güçlü ekonomik büyümeyi sürdürme çabalarının bir parçası olarak Çinli politikacılar, inovasyon yoluyla üretkenliği artırmayı amaçlayan "Yeni Kaliteli Üretken Güç" (New Quality Productive Force) terimini ortaya attılar. Bunu başarmanın yollarından biri de ileri teknolojiK imalat, yeşil enerji sektörleri ve dijital ekonomi unsurlarını içeren modern bir sanayi sisteminin inşası olarak görüldü.
Yaklaşan Plenum'un politika gündemi muhtemelen inovasyonu teşvik etme ve üretkenliği artırma yollarına odaklanac. Toplantı gündeminin araştırma ve geliştirme, fikri mülkiyet haklarının korunması, sanayi politikasının tasarımı ve uygulanması, kamu iktisadi teşebbüsleri reformu ve özel sektörün güçlendirilmesi konularını kapsayacağı söyleniyor. Tüm bunlar, devleti piyasa ve ekonomik girişimle ilişkili olarak yeniden konumlandıran daha fazla reform gerektiriyor.
Çin ekonomisinin reform döneminin büyük bir kısmında devam eden bir özelliği de nispeten zayıf tüketim oldu. Tüketimin GSYH içindeki payı 2023 yılında sadece %56 civarındaydı ve bu oran dünya ortalamasından yaklaşık %20 daha azına tekabül ediyordu.
Uzmanlar zayıf tüketimi, Çin ekonomisinin bir dizi sorununun en önemli kaynağı olduğu konusunda hemfikir. Bunun için Çinli ekonomistler, iç piyasada aşırı kapasite yaratma eğiliminde. Küçük bir ekonominin bu sorundan ihracat yoluyla kurtulması mümkünken, büyük bir ekonomi için bu çok daha zor oluyor. Aynı zamanda, eğer insanlar ekonomik kalkınmanın meyvelerinden yeterince faydalanamıyorsa, ekonomik kalkınmanın nihai amacının ne olduğu sorusunu da gündeme getirmektedir.
Plenum'un ekonomik kalkınmanın meyvelerini Çin halkıyla daha fazla paylaşmaya yönelik politikalar benimsemesi muhtemel. Çin basınında çıkan haberlere göre reform alanlarından biri de göçmen işçiler için resmi şehir ikametinin kolaylaştırılması olacak.
Bazı piyasa katılımcıları Plenum'un cesur bir liberalleşme programı açıklamayacağı için hayal kırıklığına uğrayabilir. Ancak "büyük patlama" yaklaşımı Çin'in ekonomik reform tarzı içerisinde pek de görülen bir şey değil. Ve ekonomistlerin de belirttiği üzere Çin'in reform yaklaşımının daha agresif hale gelmesi için doğru zaman bu değil.
Çin reformunun özü pragmatizmdir; değişimi mümkün kılan koşullara ve sonuç odaklı kararlara vurgu yapar. Bu tedrici yaklaşımın önündeki zorluk, reformun istikrarlı bir şekilde ilerlemeye devam etmesi gerektiğidir. Zira tamamlanmamış reformlar sürtüşme yaratabilir ve daha sonraki reformlara karşı direnç oluşturabilir.
Kaldı ki Çin ekonomisi, yetkililerin liberalleşme yönünde daha sert adımlar atmasını zorlaştıran birçok yeni zorlukla karşı karşıya.
Çin'in sermaye hesabı politikasında yakın zamanda yapılan düzenlemeler bu konuda faydalı bir örnek teşkil ediyor. 2017'deki Ulusal Mali Çalışma Konferansı, Çin'in sermaye hesabı liberalizasyonunu istikrarlı bir şekilde ilerletmesine karar verdi. Ancak 2023'teki Merkezi Mali Çalışma Konferansı bu politikayı bıraktı. Bunun yerine, yabancı finans kuruluşlarını ve uzun vadeli sermayeyi Çin'e çekmeye odaklanmaya karar verdi. Politika pozisyonundaki bu değişim, finansal risklere ilişkin artan endişelerden kaynaklandı. Yurtiçi finansal riskler kontrol altına alınana kadar sermaye hesabının serbestleştirilmesine ara verilmesi isabetli olarak kabul edildi.
Jeopolitik gerilimin tırmanması, özellikle de ABD tarafından benimsenen "küçük bahçe, yüksek çit" politikası, Çin'in liberalleşme politikasının maliyet-fayda analizini değiştirerek ulusal güvenlik kaygılarının önemini arttırmış durumda.
Pek çok uzman daha cesur bir liberalleşme programı çağrısında bulunurken, yaklaşan Plenum muhtemelen verimlilik artışı ve refah artışının önündeki bazı darboğazları aşmaya çalışan bir dizi politika açıklayarak pragmatizm geleneğini sürdürecektir. Bu yaklaşım yine bazı önemli zorlukların üstesinden gelinememesine neden olacaktır. Geçtiğimiz yıl boyunca Çin hükümeti, başta özel sektör girişimcileri olmak üzere piyasa katılımcılarının güvenini yeniden tesis etmek için çeşitli tedbirler aldı. Plenum da bu yönde daha fazla politika çabası gösterebilir ancak bu uzun süreli sorunu temelden çözüp çözemeyeceğini tahmin etmek şimdilik oldukça zor.
Pragmatizmin hala en iyi reform stratejisi olup olmadığına karar vermek zor olsa da Çin'in reform geleneği ve mevcut dış ortam göz önüne alındığında sorun odaklı politikalar en olası sonuç olarak görülüyor.
Dolayısıyla piyasa katılımcıları politika programının yeterince agresif olup olmadığına değil, açıklanan politika tedbirlerinin titizlikle uygulanıp uygulanmayacağına ve daha nelerin yapılması gerektiğine odaklanacağa benziyor.