İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Cihan Paçacı, Başkanlık Divanı sonrası yaptığı açıklamada Meral Akşener hakkında 3 yıl önce başlatılmış olan FETÖ soruşturmasına sert tepki göstererek “Sayın Genel Başkanımız hakkında üç yıl önce başlatılmış, iktidarın talimatıyla devam ettirilmiş, “hukuki” olmaktan öte “siyasi” olduğu aşikar, FETÖ soruşturma dosyası sümen altından çıkartılıp yeniden servis edilmiştir” açıklamasında bulundu.
Paçacı, “Milletimiz, yargıda sahnelenen bu “Ali-Cengiz oyunu”ndan dolayı şaşkın ve öfkelidir” değerlendirmesinde bulundu.
İYİ Parti Sözcüsü Cihan Paçacı, gazetecilere yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
31 Mart ve 23 Haziran’da, sandıkta, milletin tokadını yiyen AK Parti, beklenirdi ki, diyalogun ve siyasi nezaketin hakim olduğu yeni, beyaz bir sayfa açsın.
Toplumu gerginleştiren, kutuplaştıran söylemleri bırakıp “Toplumsal mutabakat” arayışı içinde olsun.
Ancak görülüyor ki, AK Partinin Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın böyle bir arayışı sözkonusu değildir.
AK Parti, gerginlikten medet ummaya, toplumun tamamını kucaklamak yerine, milleti kutuplaştırma siyasetine devam etmeye karar vermiş gözüküyor.
Bilindiği üzere 31 Mart öncesi Sayın Erdoğan meydanlarda Sayın Genel Başkanımızı hapse atmak ve deliğe tıkmakla tehdit etmiş idi. Bu sözlerden neyi kast ettiği birkaç gün öncesinde ayan beyan ortaya çıkmıştır.
Sayın Genel Başkanımız hakkında üç yıl önce başlatılmış, iktidarın talimatıyla devam ettirilmiş, “hukuki” olmaktan öte “siyasi” olduğu aşikar, FETÖ soruşturma dosyası sümen altından çıkartılıp yeniden servis edilmiştir.
“MİLLETİMİZ ŞAŞKIN VE ÖFKELİDİR”
AK Parti, anlaşılmaktadır ki, sandıkta ve meydanlarda çözemediği mutlak iktidarını sarsan, Ankara, İstanbul gibi büyük şehirler başta olmak üzere belediyeleri kaybetmesine sebep olan ve AK Parti’yi, küçük ortağına mecbur ve mahkum haline getiren Meral Akşener ve İYİ Parti travmasını AK Parti yargısıyla çözmeye çalışmaktadır.
Bu soruşturmanın iktidarın bilgisi ve yönlendirmesi altında sürdürüldüğü konusunda en küçük bir şüphe yoktur.
Milletimiz, yargıda sahnelenen bu “Ali-Cengiz oyunu”ndan dolayı şaşkın ve öfkelidir.
Sayın Akşener’in tüm siyasi hayatı boyunca “devletin kurum ve kuralları çerçevesinde yönetilmesi gerektiğini, devlet otoritesinin cemaat ve cemiyetlerle paylaşılamayacağını” dillendirdiği herkesin malumudur.
2010 Anayasa değişikliği ile, bu değişiklik sonrasında yargının, cemaatin eline geçeceği yönündeki uyarıları ortadadır.
15 Temmuz kalkışmasında bu kalkışmayı telin eden konuşmaları ve devletinin yanındaki duruşu 82 milyonun tamamı tarafından bilinmektedir.
Bu hususların tartışma konusu yapılmasını dahi hakaret kabul ederiz.
FETÖ örgütlenmesinin ticari ve siyasi ayağının ortaya çıkması için TBMM’ne defalarca meclis araştırma önergesi verilmesini isteyen ve tüm partileri önergemize destek olmaya davet eden yine Sayın Akşener’dir.
Bunları bildiği halde, bu soruşturmanın üç yıl boyunca sümen altında tutulması ve bu dosyaya, “Demokles’in Kılıcı” işlevinin yüklenmiş olması AK Parti açısından çaresizlik ve tükenmişliğin ifadesidir.
AKP’YE ZOR SORULAR
Milletimiz, AK Parti sözcülerinden şu soruların cevabını halen alabilmiş değildir:
Senelerce FETÖ ile kol kola, omuz omuza beraber yürüyüp, beraber ıslanan kimlerdir?
“Ne istediler de vermedik” deyip, onları, devletin en mahrem bilgilerine, kozmik odalarına buyur eden hangi siyasi otoritedir?
Devletin kurumlarını, makamlarını FETÖ örgütü üyelerine peşkeş çeken ve tüm devlet yönetimini FETÖ nün ağa babalarına teslim eden hangi siyasi partidir?
FETÖ organizasyonlarında ve festivallerinde şeref koltuklarında en önde oturan, mikrofonlarda salya sümük gözyaşı döküp, FETÖ elebaşısına ve örgütüne methiyeler düzen hangi partinin Başbakanı, Bakanları ve Milletvekilleridir?
Hazinenin kaynaklarını, belediyelerin imkanlarını, menkul-gayrimenkul demeden milyar dolarlık milletimizin parasını bu suç şebekesine aktaran hangi hükümetin bürokratları ve belediye başkanlarıdır?
Pensilvanya’yı “Hacet Kapısı” haline getirip, iş adamlarını ve bürokratları uçaklara doldurup FETÖ nün ayağına kadar götüren, onların diz çökmüş, el bağlamış “Biat” fotoğraflarını çektirip, resmi ilanlarla besleyip büyüttüğü medyasında FETÖ nün reklamını yapan partinin adı nedir?
FETÖ nün ticari ve siyasi ayağının ortaya çıkartılması için, İYİ Partinin vermiş olduğu meclis araştırma önergelerine “Hayır” diyen, siyasi teşekkül hangisidir?
“FETÖ İŞBİRLİKÇİLİĞİ ETİKETİ YAKANIZA YAPIŞMIŞTIR”
Tüm bunları inkar etmeyi kişiliğinizle bağdaştırıyor olabilirsiniz.
Ancak bu tavrınızın, velinimetimiz olan aziz milletimizin sağduyusunu ve hafızasını yok saymak olduğunu hatırlatmak isterim.
Sizler unutturmaya çalışsanız da, tarih unutmayacaktır.
“FETÖ işbirlikçiliği” etiketi yakanıza yapışmıştır. Yıllar geçse de paçalarınızı bu “necaset” ten kurtaramayacaksınız.
Bu iftira ve yalanlarınız suçüstü yakalanmış bir suçlu tavrıdır ve milletimiz, “hem suçlu, hem güçlü” pozunuzu takınmanızı asla kabullenmeyecektir.
Demokrasinin içeriği kadar, yöntemlerinin de hukuka ve adalete uygun olması gerektiği unutulmamalıdır.
AK Parti, 17 yıldır, maalesef, demokratik ilke ve yöntemleri yok saymış, anti-demokratik ve hukuksuz yöntemlerle siyasi hegemonyasını devam ettirme yolunu seçmiştir.
Ana muhalefet liderine yapılan fiziksel şiddet ve saldırılar, Sayın Genel Başkanımızın hapisle ve siyasi hayatının sonlandırılmasıyla ilgili yapılan tehditler, Saadet Partisi Genel Başkanının kişisel kayıtlarına “Terörle iltisaklı” şerhlerinin düşülmesi gibi zorbalıklar bu düşüncemizi maalesef haklı çıkarmaktadır.
AK Parti Genel Başkanı ve sözcülerinin, bu yakışıksız ve tehlikeli saldırılar konusunda bırakın kınamayı, adeta destekler bir havada görünmeleri, demokrasimiz açısından büyük bir talihsizliktir.
Anlaşılmaktadır ki, AK Partinin kumpasları, iftiraları tükenmemiştir. Ancak bu tehditleriniz ve iftira söylemleriniz ne Sayın Genel Başkanımızı, ne de İYİ Partiye gönül vermiş milyonları katiyen yolundan alıkoyamayacaktır.
Bildiğimiz doğruları söylemeye, milletimizin hukukunun sonuna kadar savunucusu olmaya devam edeceğiz.
Herkesin çok iyi anlaması lazımdır ki; karanlığın ve köhnemiş zihniyetlerin “Milletin umudu” nu yenebilmesi mümkün değildir.
“CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMI HUKUKEN DOLU, FİİLEN BOŞ”
Türkiye Cumhuriyeti 10 Ağustos 2014 tarihinden bu yana, yani Sayın Erdoğan’ın seçildiği tarihten günümüze kadar, Cumhurbaşkanlığı makamı, hukuken dolu olmasına rağmen, fiilen boş gözükmektedir.
Anayasamızda tarifi bulunan Cumhurbaşkanlığı makamında büyük bir boşluk oluşmuştur.
Zira Anayasamıza göre Cumhurbaşkanlığı makamı siyasal teşekküllerin dışında ve üstünde, devlet teşkilatının en tepesinde bulunmayı ve tarafsızlığı gerektirmektedir.
Cumhurbaşkanlığı makamı kurumlar arasında ahengi ve koordineli çalışmayı teminle mükelleftir ve bu işlevi ile anayasal sistemin devamını sağlama sorumluluğu verilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı makamı, milli birlik ve beraberliğini ve milletin tamamını temsil eder.
Ülkede herhangi bir problem çıktığında, Cumhurbaşkanı parti liderlerini toplayarak objektif bir tarzda o problemin çözümünü sağlayacaktır.
2014’ten bu yana, hukuken Cumhurbaşkanı olan Sayın Erdoğan, makamının gerektirdiği hassasiyeti ve anayasal sistemimizin bu makamdan beklentilerini gösterememiştir. Sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı şapkası yerine, AK Parti Genel Başkanlığı şapkasını kullanmayı tercih etmiştir.
“Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi” nin kabulünden sonra ise bu eksiklikler ve yanlışlıklar hukuki alt yapıya kavuşmuştur. Ancak iki yanlış bir doğru etmemiş, politize olmuş Cumhurbaşkanlığı makamı, milletin arasındaki ayrışmanın artmasına ve siyasal sistemdeki arızaların kronikleşmesine yol açmıştır.
Sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı şapkasını sadece yurt dışı ziyaretlerinde öne çıkarmış, yurt içinde ise, kendisini eleştirenlere karşı adeta bir “Koruma ve üstünlük kalkanı” gibi kullanmıştır.
‘TARAFSIZ CUMHURBAŞKANLIĞI’ VURGUSU
Türkiye’nin tarafsız, objektif ve halkın tamamını kucaklayacak bir Cumhurbaşkanlığı makamına ihtiyacı vardır.
Bugün itibariyle mevcut sistem işlememekte, bu nakıs ve sakatlanmış siyasal yapı kuvvetler ayrılığını, hukuku yok etmekte ve çoğulcu demokrasiyi zaafa uğratmaktadır.
Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir. Ancak geldiğimiz noktada, hukuk, maalesef, tek bir kişinin iki dudağı arasına sıkışmış gözükmektedir.
Bu ucube sistem yargıya olan güveni neredeyse sıfırlamış,
Ekonomide krizi tetiklemiş ve derinleştirmiş,
Bireysel hak ve özgürlükleri kullanılamaz hale getirmiştir.
Bu kayıplarımızın telafisi, ancak, Partili Cumhurbaşkanlığının terk edilerek, güçlendirilmiş parlamenter sisteme bir an önce dönülmesi ile mümkün olacaktır.
“KENDİ MAAŞLARINA KEPÇE İLE, VATANDAŞA KAŞIĞIN UCU İLE”
31 Mart’tan sonra, herkesin beklediği gibi, vatandaşı canından bezdiren zam furyası başlamıştır.
Zaten zor durumda olan milletimiz bu zamlar altında inim inim inlerken ve sofrasına sıcak bir tas çorba koyma kaygısı yaşarken, saray saltanatı ve israfı olabildiğince devam ediyor. Görülmektedir ki, sarayın mukimi, saltanat ve israfının faturasını vatandaşa ödetmek istemekte, sarayın bütçesi için vatandaşın cebine göz dikmiş gözükmektedir.
Memura, işçiye ödenen maaşlar ve ücretler yapılan zamlar karşısında şimdiden buhar olmuş, uçmuştur. İğneden ipliğe her ürüne gelen fiyat artışları dolayısıyla insanlarımız parasız, pulsuz ve çaresiz haldedir.
Öte taraftan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kuruluna atanan “Eski dostlar ve kankalar” ın ilk icraatları ise “Bu sorunları nasıl çözeriz?” sorusuna cevap bulmak yerine “Maaşlarımızı nasıl artırırız?” olmuş ve bir gecede beş bin lira kendi maaşlarında artış yapmışlardır.
Kendi maaşlarına kepçe ile, vatandaşa kaşığın ucu ile verenleri, Necip Fazıl ne güzel dillendirmişti!..
“Allah’ın bir pulunu bekleyedursun on kul,
Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul.”
AK Partinin adalet anlayışı, “Keserin kendisine yontması”ndan başka bir şey olmadığı burada bile apaçık görülmektedir.
31 Mart sonrasında, benzin, mazot, gazyağı ve fuel oil fiyatlarına 11 kez zam yapılmıştır. Her ne kadar “Fiyat ayarlaması” deseler de, milletin canını yakan bu ayarlamaların adı da, soyadı da ekonomi literatüründe “ZAM”dır.
Vatandaşın aracına yakıt koyma takati kalmamıştır. Ulaşım ülkemizde, insanlarımıza “Sılayı rahim” yaptırmayacak kadar pahalı hale gelmiştir.
Vatandaşın efkarını dağıttığı, tek eğlencesi olan çaya bile yüzde on beş zam yapılmıştır.
Şekere yüzde on altı zam yapılarak insanımızın ağzının tadı ile oynanmıştır.
Elektriğe yüzde 37 zam gelmiştir.
Süt ve süt ürünleri ile et mamullerine sadece geçtiğimiz ay içerisinde yapılan zam yüzde yirmiyi aşmıştır.
Beyaz et de, son üç ayda yüzde elli zam görmüştür.
Bu kalemlerin sayısını daha da artırabiliriz.
Hükümet fiyat ayarlaması yaparken, vatandaş bu zamlara bir türlü bütçesini ayarlayamamakta, başını alıp giden fiyatları yakalayamamaktadır.
AK Partinin her konuda olduğu gibi enflasyon ve hayat pahalılığındaki öngörüleri ve tahminleri yanlış çıkmış, hedefleri tutmamıştır.
Kayınpeder-damat kontrolündeki ekonomide yaşanan beceriksizliğin, bilgisiz ve öngörüsüzlüğün faturasını, maalesef, vatandaşlarımız çekmektedir.
Yapılması gereken, zam yapıp tüketimi kısmak, pahalı kurlarla ithalat yapmak değil, ekonomiyi “Üreten ekonomi” haline getirmek ve saltanat ve şaşaadan uzaklaşarak “İsraf ekonomisi” ne son vermektir.
ERDOĞAN’A DOĞU TÜRKİSTAN TEPKİSİ
Sayın Cumhurbaşkanının Çin’e yaptığı ziyareti İYİ Parti olarak yakından takip ettik. Bu ziyaret öncesinde, kendilerine Doğu Türkistan’daki soydaşlarımıza Çin Hükümetince yapılan baskı ve zulümleri hatırlatmış ve çözüm beklediğimizi ifade etmiştik.
Erdoğan ve Çin devlet başkanının yaptığı ikili görüşme sonrası, Çin medyasına yansıyan Erdoğan’ın ifadeleri, milletimizi ve Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızı üzmüş ve ümitsizliğe sevk etmiştir.
Medyada yer alan haberlere göre, Cumhurbaşkanı, Çin devlet başkanı ile yaptığı görüşmede, Şincan bölgesindeki halkın mutlu bir hayat yaşadığını ülkemizin kabul ettiğini ifade etmiştir.
Birleşmiş milletler ve dünya kamuoyu, Çin’de soydaşlarımıza yapılan zulmü kabul etmiş olmasına rağmen, Cumhurbaşkanının bu ifadeleri Türkiye’nin Doğu Türkistan’daki rezervlerini ve itirazlarını havada bırakan skandal ifadeler olmuştur.
sözler, devletimizin dış Türkler konusundaki asırlık politikasına, milli ve manevi kabullerine uymayan sözler olup acilen “Tevil” e ihtiyaç göstermektedir.
Ayrıca Japonya’da G-20 zirvesi vesilesiyle Cumhurbaşkanının Trump ile gerçekleştirdiği görüşme sonrasında ABD Başkanının basına yaptığı açıklama Türk insanının hicap duymasına yol açmıştır.
Trump’ın adeta “Erdoğan’a yaptıramayacağım şey yok!” dercesine, “Papazı da bırak dedim, bırakıverdi” açıklaması, uluslararası arenada, “ABD’nin arsızlığı” ndan ziyade, Türkiye’nin, “Müdahalelere teşne” bir ülke olduğu şeklinde algılanmasına yol açmıştır.
Sayın Erdoğan’ın, son günlerde, diplomaside peşpeşe yaptığı gafların, ülkemizin onuru açısından tahammül sınırlarını zorladığını belirtiyor, İYİ Parti olarak Sayın Cumhurbaşkanının üslubuna dikkat etmesini beklediğimizi ifade ediyoruz.
3-4 AĞUSTOS’TA OLAĞANÜSTÜ KURULTAY TOPLANACAK
Konuşmamı bitirmeden önce müsaadenizle iki hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum:
1-Bildiğiniz üzere hazine yardımı almaya hak kazanmış olan partimize, bu ödeneğin bir kısmı ödenmiş, 2018 yılı için hak ettiğimiz kısmı verilmemiş idi. Bu konudaki talebimize verilen red kararı tarafımıza iletilmiştir. Konuyla ilgili hakkımızı almak üzere yargıya başvuracağımızı kamuoyu ile paylaşmak istiyorum.
2-İYİ Parti, 3-4 Ağustos’ta, bir önceki kurultayımızda değişiklikler yaptığımız tüzüğümüzün gereklerini yapmak üzere, Olağanüstü Kurultayını toplayacaktır. Şimdiden hayırlı olmasını temenni ediyorum.