Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

“Ciğerim yanıyor, ciğerim!..”

Başbakan Erdoğan yaygınlaşan PKK vahşeti karşısında böyle feryat ediyor. Aslında “Milletin de ciğeri yanıyor. Şehit aileleri bütün varlığıyla yanıyor” demeliyiz. Çünkü gerçeğimiz maalesef bu.
2002’de, 2003’de, 2004’de ve devamında böyle demiyorduk. Ne oldu da ülkemizin, Başbakanıyla beraber ciğeri yanmaya başladı?
PKK yıllar içinde dağa çıktı, şehre indi, bölgeyi denetimine aldı, öğretmenleri kaçırmaya başladı. Can-mal güvenliği, kanun hakimiyeti ve kamu düzeni çöktü. Bölücü parti Mecliste, küstahça millete-devlete-tarihimize meydan okuyor. PKK “Yeni” anayasa istiyorum diyor, pazarlık yapıyor, devlete şart dayatıyor.
Hasılı bir benzeri olmayan olağanüstü haldeyiz.
Soralım; 2002’de yenilen bölücü terör örgütü, nasıl oldu da devletimizi sarsmaya başladı? Anlaşılan; 2002’den itibaren AB uyum sürecinde başlatıldığı söylenen “Kürt açılımı” siyaseti bizi buraya getirdi. Bu siyasetin özü; soyu, boyu, aşireti, ailesi ne olursa olsun bin yıldır bir ve bütün olan milletimizin, aşiret topluluklarına (etnisiteyen) göre ayrıştırılıp ayrı bir siyasi kimlik sahibi yapılmasıdır. Bu yolda pek çok yasa çıkarıldı, idari düzenleme yapılarak etnisitenin egemenliğe ortak olmasının hukuki, kültürel, siyasi ve psikolojik alt yapısı hazırlandı. Sıra “yeni” anayasa ile çatının inşasına geldi.
Bu konuda AKP’li Hüseyin Çelik, “ana dille eğitim hariç” 40’tan fazla düzenleme yaptık diyor. Başbakan da soruyor: “ 9 yıl öncesine kadar, vatandaşımıza şu getirilen hakların, getirilen imkanların hiçbirisi var mıydı? Hâlâ bu hizmeti vermeye çalışan böyle bir iktidar varken bunlar ne yapmak istiyor? (28.09.2011 AKP sitesi) Sorunun cevabı içinde gizli, ama nedense fark edilmiyor. Sizin verdik, PKK’nın vura vura aldık dediği “haklar (!)”; örgütü güçlendirdiği, meşrulaştırdığı ve hedefine yaklaştırdığı için saldırılar artıyor. Önlem alınmazsa daha da artacaktır.
İşte temel yanılgı bu. Bölücü talepler karşılandıkça terörün duracağının sanılması. Halbuki, PKK devlete ortak ulaşıncaya kadar terör durmaz. Aldıkça işi kolaylaşır, hızlanır, başarıya (!) koşar.


“İnkârcılığın” kaldırılması
Etnisiteye siyasi kimlik kazandırmanın; “demokratikleşme” ve “özgürleşme” yoluyla “inkârcılığı, asimilasyonu ve ayrımcılığı” kaldırmak amacıyla yapıldığı söyleniyor. Zira, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları Türkiye Cumhuriyeti Devletini, etnik grupları “inkâr” ederek, sadece Türk Milleti üzerine kurmuştur.
Sanki Osmanlı Devletinde etnik topluluklar egemenliğe ortak edilmiş gibi. Devletimizin Türk kimliği, 1924-1982 Anayasaları ile 1876 Osmanlı Anayasasında aynı değilmiş gibi hareket edilmektedir. Bir temel yanılgı da bu.
Tarihin, ilmin ve dinimizin reddettiği bu etnik / ırkçı fitne, hepimizin dahil olduğu Türk Milleti gerçeğinin inkârına dayanıyor. Haçlıların ve PKK’nın iddiası da böyle değil mi?


Terörle mücadele, siyasetle müzakere
Başbakan önce şöyle diyor: “Çok açık, net söylüyoruz, biz terörle sonuna kadar mücadele ederiz, siyasi iradeyle de müzakere ederiz. Terörle devlet gerekli gördüğü takdirde, gerekli elemanlarıyla bu görüşmelerini de yapar. Çünkü devletin görevi neticeye varmaktır.” (25.9.2011)
Bu çelişkili cümleler, zihni karışık bir kafanın ürünü olabilir. Hem “Terörle sonuna kadar mücadele ederiz”, hem de, “Terörle devlet gerekli gördüğü takdirde görüşebilir” demenin anlamı nedir? Buna mücadele denemez. Zaten bazı haberlere göre operasyonlar durdurulmuş. Deneyimli gazeteci Saygı Öztürk bir televizyon kanalında mealen şöyle dedi: “Güvenlik güçleri operasyonları durdurdu. Polis ve jandarma merkezlerine çekildi. Alan hakimiyeti tamamen PKK’ya geçti. Bunun için örgüt polis ve jandarma merkezlerine saldırıyor. Şehitler de buralarda veriliyor.”
Demek ki terörle müzakere başlayacaktır. Müzakere sözünden de, teröristbaşının şartlarından oluşan ve taraflarca paraf edilen MİT-PKK protokolündeki maddelerin uygulama şekli ve zamanlamasını anlamak gerekiyor.
Sonuç: Bu zehirli yoldan hemen dönülmeli, kerameti kendinden menkul danışmanlar bırakılmalı; İngiltere, İspanya, Fransa ve İran gibi bir mücadele başlatılmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları