CIA, Ankara’dan ne istiyor?
Birkaç ay önceydi. CIA’nın önceki başkanı Leon Panetta Ankara’da 5 günlük bir çalışma ziyareti yapmıştı.
Bu beş günlük süre ilginç, çünkü hiçbir CIA Başkanı tatil dışında başka bir ülkede bu kadar uzun süre kalmadı.
Leon Panetta Beyaz Saray’ın da gözdesi; nitekim CIA Başkanlığından Savunma Bakanlığına terfi ettirildi.
Derken ABD derin devletinin üç önemli ismi senatörler John Mc Cain, Joe Liberman ve Lindsey Graham Ankara’ya gelerek Başbakan’la kapalı kapılar ardında bir araya geldi.
Bitmedi; Dışişleri Bakanı Hilary Clinton da birkaç gün önce Türkiye’deydi.
Ve son olarak CIA’nın yeni Başkanı Petraeus’un Ankara’daki bu ziyareti yeni CIA patronunun yaptığı ilk dış gezi.
Herkesin kabul ettiği gibi bu ziyaretler rutin değil, belli ki CIA Türkiye üzerinden bir operasyon yürütüyor.
Peki ne midir o operasyon?
Büyük Orta Doğu Projesinde finale gidişin realize edilmesidir.
Özellikle Suriye konusu acandanın en önemli ve öncelikli başlığıdır.
Paxamericana belli ki Suriye operasyonunda Türkiye’ye rol ya da görev vermek istiyor.
Dahası, İslam hinterlandında yürütülen paket proje kapsamında sadece model değil, aynı zamanda Truva atı olmasını istiyor.
Peki Ankara’nın verdiği tepki mi?
Her şey ortada...
Türkiye şu ana kadarki seyri ile ABD’nin adeta ileri karakolu gibi davranıyor ki Libya ve Suriye’de attığı dramatik geri adımlar bunun delilleridir.
Fotoğraf maalesef Türkiye’nin Orta Doğu’da Washington’un lejyonerliğini üstlenmesi olarak tecelli ediyor.
Peki ya PKK konusu mu?
ABD’nin şu an için birinci önceliği Suriye ama, PKK bağlamında yeni Anayasa ve affı dayattığı da sır değil.
Hülasa, CIA’nın Ankara’yı mesken tutması Türkiye’nin soğuk savaş süreci sonrasında füze kalkanı anlaşması dahil pek çok konuda Atlantik Paktı ile yeniden nikah kıyması anlamına geliyor; ama bilinmelidir ki AKP kendini kurtarmak adına Türkiye’nin geleceğini ipotek altına sokuyor...
ÇELİŞKİLER KUMKUMASI
Başbakan’ın Kıbrıs mesajlarına ne kadar güvenilebilir?
Tayyip Erdoğan ilginç bir portre.
Pek çok önemli konuda neredeyse her hafta ayrı bir tutum alıyor.
Hatırlayın, Güneydoğu bağlamında seçim öncesi Kürt meselesi yoktur dedi, seçimden sonra hükümet programını okurken var olduğunu dillendirdi ve son olarak Silvan saldırısı sonrasında yine yoktur dedi.
Bir ay içinde görülen bu korkunç çelişki medya tarafından zerre görülmedi ki aynı şeyi kazara Kılıçdaroğlu yapsa dünya başına yıkılırdı.
İşte bu Tayyip Erdoğan Kıbrıs bağlamında da aynı tavırlar sergiliyor.
Son 9 yılı göz önüne getirin, Türkiye, AB ve Kıbrıs bağlamında adeta paspas yapıldı derken Başbakan dün Rauf Denktaş’ın çizgisine gelerek özlenen tutumu sergiledi ve iyi bir posta attı.
Peki ama Tayyip Bey’in bu dik duruşuna ne kadar inanabiliriz?
Keşke inanabilsek, ama biz Erdoğan’ın Libya’da NATO’nun ne işi var postasının birkaç gün sonrasında Libya’ya tezkere bile çıkmadan Türk savaş gemilerini gönderdiğini ve Türkiye’yi Libya operasyonu için üs olarak tahsis ettiğini biliyoruz. Keza NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in atanması olayındaki mahçubiyetini de hatırlıyoruz. Dolayısı ile Başbakan’ın Kıbrıs ile ilgili son güzel nutkunun takip edilmesi noktasında şüpheler içindeyiz..
ARANAN MUHALEFET
Meclis TV de AKP TV oldu!
TBMM’deki muhalefet partilerinin sesini duyurabildiği tek alan Meclis TV idi; lakin artık o mecra da kapandı.
AKP TRT’ye talimat vererek Meclis TV yayınlarında kısıtlamaya gitti ki bundan sonra Meclis TV kısa bir zaman diliminde sadece banttan yayın yapabilecek.
Peki, bu niye mi oldu?
Muhalefet o kanaldan sesini duyuruyordu da ondan!
Medyanın yüzde 95’ini fetheden AKP, Meclis’te yapılan görüşmeleri halk izlemesin istedi ki bunun adı tartışmasız olarak sansür ve karartmadır.
Bundan böyle muhalefetin
Meclis konuşmaları canlı olarak yayınlanmayacak.
Peki, ya Başbakan’ın konuşmaları mı?
TRT onu haber önemi var diye bütün kanallarından anında yayınlayacak!
Demokrasiyi ağzına pelesenk yapan AKP’nin bu yaptığını emin olun Hitler bile yapmamıştı.
Peki muhalefetin buna tepkisi mi?
İki basit demeçle geçiştirdiler, oysa onlarca milletvekili Başbakanlık ve TRT’ye gidip sansür eylemlerini yapmalıydı; ama nerede öyle muhalefet!
YÖNTEM UYUŞMAZLIĞI
Öcalan’la Kandil arasındaki temel çelişki
Kandil’e göre, AKP Öcalan’ı uyutuyor, dolayısı ile taktik ve stratejiler ona göre belirlenecek.
Kandil’in bu çıkışı PKK içinde bir çatlak mıdır, emin değilim ama söyliyeceğim İmralı ile Kandil arasında metot uyuşmazlığının zuhur ettiğidir.
Kandil, Öcalan’ın AKP baskısı ile PKK’yı terhis etmek istediğini düşünüyor ve buna karşı çıkıyor, zira böyle bir durumda Kürt hareketinin pazarlık gücünün düşeceğini söylüyor.
Keza Kandil ilan edilen özerkliğin hayata geçirilmesi noktasında aktif tutum alınmasını öneriyor.
Buna mukabil Öcalan’ın temel önceliği ise genel aftır.
Öcalan her şeyi affa, yani kendisinin salıverilmesine endekslemiş durumda ve aktif olarak o yönde bir tutum alıyor.
Peki ya BDP mi?
Onlar Kandil ile İmralı arasında kalmış gibi görünüyor.